On Bir Elli Dokuz
  1. Anasayfa
  2. Öykü

On Bir Elli Dokuz

0

On Bir Elli Dokuz

Ben bugün sevmeyi öğrendim. Hep bildiğim ama kısa süre önce unuttuğum, arayıp da bulamadığım sevgiyi yeniden öğrendim. Bugün…

Saat altıyı çeyrek geçiyor. Bu sabaha karanlıkta, üşüyerek uyandım. Sıcacık yorganın altından çıkmak ne kadar zor olsa da bugünü çok beklediğimin farkındaydım. Alelacele kalkıp hazırlanmaya başladım. Ne giyeceğimi biraz düşündükten sonra kırık yeşil vintage gömleğimi, üstüne ise V yaka yeşil kazağımı giydim. Öterse uğraşamam diye böyle zamanlarda altıma pantolon yerine siyah taytımla kombin yapıyorum. Yine öyle yaptığım günlerdendi işte. Üstüme onunla benzeyelim diye aldığım siyah kabanımı ve en sevdiğim şalımı aldıktan sonra hazırdım. Vakti ötelemeden yola çıkmak, geç kalmamak gerekiyordu. Öyle de yaptım. Gara vardığımda trenin kalkmasına on dakika kalmıştı. Yerleştim, tabii pandemi döneminde uzun bir aradan sonra ilk yolculuğum olduğu için heyecanlıydım. Ama yine de varınca olacaklara kafa yormadım, hayal kurmadım. Çünkü dedim ya ben uzun vakit önce sevmeyi bıraktım.

Eskişehir`e vardığımızda soğuğunu görünce keşke daha sıkı giyinseymişim dedim. Ama olsun, farklı bir şehirde rutin günlerden farklı bir gündü bugün. Hâlâ kafamda ne söyleyeceğimi canlandırmamıştım. Tam aksine geride bıraktıklarıma nasıl veda edeceğim vardı aklımda. Vazgeçişler planlıyordum uzun süredir. Bırakıp gitmeler, kaybolmalar…

On bir ay önce yolunu bıraktığım bu dört duvar arasına sisli bu günde geri dönmüştüm. Geri döndüm çünkü aramızdaki saatlerce süren yollar kısalmıştı. İşler biraz daha kolaylaşmıştı. Büyük ihtimalle yaşamayanlara anlatabilmem mümkün değil. Çünkü şimdi söyleyeceklerimi siz sadece okuyacaksınız, bense bizzat yaşıyorum.

Garda indikten sonra dere tepe düz aştık, hedefe ulaştık. İlk önce boylu boyunca uzanan telli araziler arasından geçtik, kapısı ardına kadar açık bir holde sıra gelsin de kimliğimizi teslim edelim diye bekliyorduk. Kapıyı kapatmak yoktu, soğuk sanki bize işlemezmiş gibi. Yarım saatlik kavuşmalar için, öncesinde kaç saatlik prosedürler uygulanıyor bir bilseniz…

Sıra geldi. Kimliklerimizin yerine buradaki kimliğimizi belirleyen boynumuza asmalı şeyler verildi ama ben genelde elimde taşımayı tercih ediyorum. Sonra ufacık dolaplara bıraktık kocaman eşyalarımızı ve kilitledik güzelce. Ardından arandık vücudumuzun her yerinden. Aynı zamanda da dua ediyordum sutyenim bari ötmesin, vakit kaybetmeden geçeyim diye. Bunca ay sonra gelmişken biraz daha zaman kaybına dayanamazdı hasretim ve buradan geçebildim. Sonra karşımdakinin gözlerine daha iyi bakabileyim diye, okuttular gözlerimi sözde göz okuyucu makinelere. Bu arada uyarayım ağlarsanız falan çıkamazsınız ha bu dört duvar arasından. Tam her şey bitti kavuşmaya ramak kaldı derken sevgili x-ray cihazlarından geçmem gerekti. Nolur nolur ötmeyeyim canım metallerim ve nolur dikkat çekip oyalamayın beni yasaklı ne varsanız üzerimde…

Az kaldı az, adım adım yaklaşıyoruz hedefe. Kime gelmiştiniz, diye bir ses duyuluyor oralardan. Kime olacak canıma, canım bildiğime…

Siz masaya konan kırmızı yangın acı biberleri sadece görüyorsunuz, biz ise bir bir yiyoruz. Acıya meraklı olduğumuzdan değil, acıya mahkûm bırakıldığımızdan. Nerden bileceksiniz ki kavuşmayı beklerken gerçekleşen tanışmaları, sohbetleri… Ne acılar dallanıyor buralarda nerden bileceksiniz…

Dedim ya babama geldim…

Ah babam, can babam… Canım bildiğim adam. Oturmuş kapkalın camın arkasına, bekliyor karşısına kimin geleceğini…

Ben geldim babam, zıplayarak geldim. Hasret kaldığım yüzünü görmeye, sana özenerek aldığım ama yıllardır hiç gösteremediğim siyah kabanımla geldim. Hadi uzat elini tutup çıkarayım seni buradan. Bırak kaçırayım.

Nerde… Elini koydu elimin üstüne, baktı gözlerimin içine. Diğer eliyle kaldırdı ahizeyi:

Çok özlemişim seni baba.

Kalp, buraya milyonlarca kalp koyalım olur mu?

Aylar sonra birini gördüğünüzde özellikle de hasretle yandığınız birini gördüğünüzde sarılmak istersiniz değil mi? Ama sarılamazsınız da ne söyleyeceğinizi karıştırır, nerden başlayacağınızı bilemezsiniz.

Nerden başlayayım baba, hastaydım ameliyat oldum. Kötüydüm, iyi oldum. Seni gördüm şen oldum.

Hâlâ gözlerime bakıyor. En içine, kimseye açmadığım en derinine bakıyor. Bu sefer beni sevdiğini çok iyi anladım. Babadır bu sever zaten, demeyin. Biz babamla birbirimizi sevebilmeyi biraz geç öğrendik. Sevdik ama sanki hep gizledik. Artık gizlemek yok değil mi baba? Bağıracaksın koğuşunda kızımı seviyorum diye… Bağıracağım her fırsatta benim babam suçsuz diye…

Ahh benim dimdik duran, koca çam ağacım. Seninle gurur duyuyorum.

Maskeleri de çıkarttık kötü örnek gibi olmasın ama yüzlerimizi görmemiz lazım. Konuştukça konuşuyoruz. Gülüşüyoruz. Nasıl güldüğünü göreyim de kazıyayım hafızama. Arada sıra anneme geçtikçe saçlarının aklarını, alnındaki çizgileri inceliyorum. Nasıl da yıllar çökmüş yüzüne, adaletsizlik nasıl da sarmış bünyeni. Ama yine de nasıl gülüyorsun o çarpık dişlerinle, nasıl uzun uzun nasihatler veriyorsun bana…

Ben biraz kilo vermişim, yakışmış üstümdekiler, güzelleşmişim. Babam biraz göbek yapmış yüzü solmuş, gözleri kızarmış, çökmüş de sanki ama kendine iyi bakıyormuş. İyi bakıyorlarmış onlara burada. Ah yalanını seveyim, ne de yakışıyor diline…

Baba sana bir sır vereyim öyle soğumuştum ki her şeyden, seni görünce gönlümün ısındığını hissettim.

Siz ayların hasretini dakikalara sığdırmamızı, hak ettiğimizi düşünüyorsunuz. Oysa biz o dakikalara, hayatlar, acılar, anılar, yaşanmışlıklar, dertler, neşeler, aşklar sığdırıyoruz. Sonra yine bir şeyler sığdırmaya çabalarken çat diye kesiliyor sesler, cama yapışacağız neredeyse az kaldı. Sökemiyoruz da bunu, öyle sert ki ne ses geçiriyor ne de kırılıyor. Bakmalarla yetiniyoruz. Camın ardından hadi’lere aldırış etmeden, defalarca dönüp dönüp bakarak… Sonlara doğru akan gözlerle ellerimizi sallaya sallaya…

Eskiden otogarlardaki vedaların gerçek olduğuna inanırdım, babama hapishanede veda etmeye başlayana kadar. Bir kez daha sarılayım, bir kez daha öpeyim, dur bir daha el sallayayım, kapıya kadar eşlik edeyim, beni de götürün yanında…

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. (On Bir Elli Dokuz öyküsü)

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz. On Bir Elli Dokuz

On Bir Elli Dokuz

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir