Gel
  1. Anasayfa
  2. Anı

Gel

0

Gel

…Korkma ben varım

Bugün çıkıp gelsen de ben varım

Bir asır yıl sonra gelsen de

Fakat saatlerin duvarda kalışı kadar uzun değildir belki ömrüm

O yüzden sen geleceksen eğer bekleme, gel…

Eski bir yerlerdeyim geçen günlerde, her şey yerli yerinde… Sen ise yerinde olmayan azınlıklardansın. İçsel çarpışma yaşıyorum bu sensizlikte. Oysaki havalar cennet misali koklatıyor kendini, tekrardan yaşıyorum geçmişi büyük bir arzuyla özlüyorum benliğini.

İnsanlar renkli kıyafetler giymeye başlamış, anneler çocukları için parklarda, ilkbahar geldi ya herkesin içi güllük gülistanlık sanki. İkindi yağmurları kimisinin canını sıkıyor, kimi aşkla şevkle ıslanıyor. Herkes hareketin müptelasıymış gibi hiç boşalmıyor sokaklar. Ben de eski bir yerlerdeyim işte kurak bir toprak gibi açım da ıslanmaya… Saatlerdir oturuyorum yağmurun altında.

Şimdi bir güvenlik görevlisi oluyorum, böylelikle gördüğüm manzaraları anlatmaya hazırlanıyorum.

-O parkta görevli olduğum zamanlarda en çok Nisan aylarını severdim. İnsanlar günaydınlarını iletmeden geçmezdi. Muhakkak güler, melankolik havalarda içimi ısıtırlardı. Her gün  aynı saatlerde gördüğüm yüzlerde vardı. Hatta alıştığım o yüzlerini görmeyince turlar dururdum bankların arasında. Sanki kendilerinin özel bankıymış gibi her sabah aynı banka oturanlarda vardı.

Sonrasında parka her sabah bir çift gelmeye başladı. Genellikle oğlan beklese de kız da bekliyordu arada. Çokta büyük sayılmazlardı oysaki bu nasıl gönül bağıydı anlayamamıştım hiç bir zaman. Koca adam olunca da sormaya çekindim hep. Nisan diğer ayları kovalarken de hep burada kaldılar. Bir küsur yıl geçirdik beraber eminim, onlarda beraber büyüdü neredeyse, bir sabah patavatsızlığım üzerimde “sizin düğünü burada yapıcam” deyiverdim çocuklara… Az önce koca adam diye bahsettiğim ben gözlerindeki aşka kapılıverdim işte. Adeta bir düş gibiydiler, belki de çoğu insanın göremediği bir düş… Kimi zaman ağladıklarına şahitlik ettim, kimi zaman ise öpüştüklerine. Onların anısına defalarca manzara resimleri çizebilirim. Özellikle Nisan ayını çizerim. Ağaçlar çiçeklerinden ötürü rengârenk olur. Şemsiyeleri olmasına rağmen ıslanmayı tercih eden ıslak bir çift koyuveririm bir ağaç altına. Zaten sanırım beraber ıslanmayı sevdiler onlar da. Şair olsaydım bir şiir yazardım onlar için. ‘Sevdiler, ıslandılar ve bir daha sevdiler’ yazardım dizelerime. Ah bir dökülse kelimeler elime, bir de adlarını bilsem o ufaklıkların, onlar için roman yazarım.

Onlar buluşmaya devam etmiştir eminim her sabah, hatta belki beni bile hatırlıyorlardır hâlâ ama ben artık başka mekânda, başka zamanlardayım.-

Şimdi bir eczacı olarak devam ediyorum görevime.
-Yolumun üstü bir park vardı, her sabah aynı yerden geçer işime yetişirdim. Bazen tanıdık suratlar görürdüm ama pek oralı olmazdım. Ama bir ara sürekli aynı çifti görmeye başladım; üstelik de genellikle aynı bankta… Yağmurda, karda, hatta ramazan aylarında bile… Çoğu kez bana ne dedim; kendi kendime pek cazip bakmazdım zaten ilişki işlerine, hele bir de o kadar küçük yaşlarda… Ama zamanla bakışlarını yakaladım birbirlerine olan, kavgaları da oldu sevinçleri de, bazen ekmek arası bir şeyler yerlerdi, bazen birbirlerinin omuzlarına kafalarını yaslamış uyur gibilerdi. Kendi çocuğum olsa ne kadar izin verirdim böyle bir şeye bilmiyorum ama benim bile despotluğumu kırdıkları bir gün oldu, yağmurun altında ağladıklarını gördüm, hangisinin ne derdi vardı bilmiyorum ama tam bir sevgi aşılamışlar birbirlerine o zaman fark ettim. Çoğu insanın sevgisizlik içinde yaşadığı dünyada onlar sevgileriyle sırılsıklam olmuş zaten… Ama aylar önce gördüğüm bu güzel çifti artık ayrı ayrı görmek de biraz dokunuyor bana bile, kim bilir onlar nasıllar şimdilerde-

Hâlâ daha oturuyorum ve hâlâ daha devam ediyor yağmur yağmaya… Gözüm hep aynı yere bakıyor, hatırlıyorum işte elimde değil. Gözümden gelen bazı yaşlar kapılıp gidiyor yağmura… Düşüncelerim birbiriyle kavga ediyor, birazdan kalbim ve beynim arasında iç savaş bile çıkabilir, kendi kendime konuşmanın da bir yararı olmuyor…
-Bir mavilik gördüm sanki yol üzerinde bana doğru mu yaklaşıyor o? Nasıl? Allah’ım gerçek mi bu? Susmalıyım, hayır konuşmaya devam edebilirim. Arkamı döndüm, hayır hâlâ aynı yerdeyim.

Gördüğüm o mavi mont ona değil bir başkasına ait, gelen o değil, bir başkası…

Hâlbuki senin geldiğin yolları sadece sen gel diye gözlerdim, sen olsaydın eğer gelen demez miydim?
Ahmed Arif’in de dediği gibi “Sen nasılsın canım? Elin, yüzün, havan bıraktığım gibi mi? Korkunç özlemişim seni.”

Yazarın (Feza) diğer yazılarını da okuyabilirsiniz.

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

Gel

İlginizi Çekebilir
yaşlı-adam

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir