1. Anasayfa
  2. Öykü

Oda 444

Yazan: Birsen Yalçın, İllüstrasyon: Müge Cücü


0

Oda 444 – Sabahın ayazında kaldırımda yatıyordum, gözlerimi yavaşça araladım. Karşımda beyaz bir duvar… Oda

Oda 444 öyküsü

Sabahın ayazında kaldırımda yatıyordum, gözlerimi yavaşça araladım. Karşımda beyaz bir duvar… Ne zaman buraya geldim, hatırlamıyorum… Gözlerimi tekrar kapatıyorum, babamın gölgesi, hızlıca geçen siyah rugan ayakkabıları… Babamdan aldığım su yeşili iri gözlerimi tekrar açıyorum, canım acıyor. Biliyorum gözaltlarım mosmor. Başımı usulca sağ tarafa çeviriyorum. Masmavi gökyüzü yerinde duruyor, özgürce bir uçurtma süzülüyor. Gülümsüyorum. Sonra odaya doğru bakıyorum, boşluk… Gözlerim yerinde duramıyor, kapanıyor. Karanlık… Hem de çok… Titriyorum. Ellerim… Bir zamanlar kalem tutan o uzun, ince ellerim birbirlerine kavuşmuş sevgili gibi kenetlenmiş, açılmıyor. İşte o an üşüyorum…

“Serdar Bey, Serdar Bey iyi misiniz?” diyen sese bakıyorum. Hiç tanıdık değil… Kadın devam ediyor, “Küçük bir nöbet… Geçecek, korkmayın…”

“Ne –ne –ner-e-neredeyim?”

“Hastanedesiniz.”

“Ha-s- hasta-hastanemi?”

“Evet, dün akşam babanız Erol Bey getirdi.”

Karşımda kapkara, ışıl ışıl gözleriyle, mavi hemşire elbisesinin içinde beyaz tenli, hafif toplu, otuzlarını biraz geçkin, küçücük bu kadın babanız dedi… Babam…

Ah Babam! O kadar bekledim gelmedin, şimdi mi?

Hatırlıyorum, onuncu doğum günüm için annem pasta yaptırmıştı. Arkadaşlarım, dedem, bütün aile toplanmıştık. Annem, mumları üstünde pastayı getirince üflemedim.

“Babamı bekleyeceğim, babam gelecek…” demiştim ama babam gelmemişti!

Odamın önünde bir gürültüdür kopuyor, sesler tanıdık. Çok geçmeden kapı açılıyor. Gözleri yaşlı annem ve kız kardeşim odaya giriyorlar. Gri elbiseli, saçlarının önü kül renkli, pos bıyıklı hasta bakıcı da hemen arkalarında…

“Ziyaret saati değil bayan, lütfen çıkın!”

“Bir kere bayan değil kadın onun doğrusu! Hem sana mı soracağım?”

“Bayan, lütfen ama!”

“Ay! Delirecem hâlâ bayan diyor! Kim bu hastanenin başhekimi?” diye kükrerken annem, kız kardeşim araya giriyor ve acıyarak bana bakıp “Anne, bırak şu terbiyesizi abime bak, bu sefer kaldıramayacak gibi.” diyor.

Annem ve hasta bakıcının uğultusunda ben gene kapatıyorum gözlerimi… Bu sefer gözümün önüne gelen o yazlık evde annem ve babamın şiddetli tartışması… Daha sekiz yaşlarında küçük bir çocuğum ama çok net hatırlıyorum üstüme çöken o akşamüstünü. Kaldığımız lojmanın parkında oyun oynuyorduk kız kardeşimle. Birden uğultular gelmeye başladı bizim evin önünden. Annem yalın ayak, üstü başı hırpalanmış dışarı çıktı. Ardından da babam… Neden olduğunu bugün dahi bilmediğim bir kavgaya tutuşmuşlardı. Sonra birden babam belindeki silahı çıkardı ve anneme doğrulttu.

“Güzel kuzum, Serdarım duyuyor musun beni? Annem aç gözlerini…”

İki eliyle ellerimi tutuyordu. Avucumun içinde hissediyordum sıcaklığını ama olmuyor, açamıyordum gözlerimi. Gücüm yok ki kalkayım. Biliyorum kollarım mosmor, şimdi onları görünce de bir ağıt koparacak. Tekrar bir titreme geliyor; git anne, git ne olur görme beni!

Hasta bakıcı ve hemşire annemi çıkarıyorlar odadan, duyduğum tek yüksek ses, “Serdarım, oğlum, aç gözlerini annem, bunu da atlatacağız…”

Kabullen annem, kaldıramayacağım bunu. Babama affettiğimi söyle diye içimden geçirirken bağlı olduğum alet yüksekçe bir sesle odayı çınlatmaya başladı.

“Çabuk doktoru çağrın, boş damar bulamıyorum, bulamıyorum…” derken hemşire, Yenik düşüyor vücudum, kaldıramıyorum bu krizi. Ütülü güzel çarşaflar hızlıca kırışıyor, o güzel sabun kokusu birden barut kokuyor…

“Yapma baba, yapma anneme, bize bunu yapma! İndir o silahı…” İkindinin kızılca karanlığında küçücük dünyam büyük öfkemle tanışıyor. Uykumda mı sayıklıyorum yoksa anı mı yaşıyorum?

Oda 444

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir
Cihândadır melekler

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir