1. Anasayfa
  2. Deneme

Bir Çatının Altında Durdum


0

Bir Çatının Altında Durdum

Zaman akıp giderken bir şekilde, gidenin zaman mı yoksa yaşam mı olduğunu ayırt edemiyoruz. Usul usul ya da çarçabuk ama bir şekilde yürüdüğümüz bu yollar, bizleri nereye sürükleyecek kim bilir? Bir şekilde, bir yönüyle hayatın içindeyiz. Kıyısında, ortasında, gerisinde ya da ötesinde… Bilmek, farkına varmak güzel olabilirdi. Ancak bazen bazı şeyleri bilmemenin bilmekten daha kıymetli olduğu gerçeğini de kabullenmek gerekiyor… Yaşam biz görmesek de mucizelerle dolu… Ama mucize peşinde koşulmaması gereken bir hikâye bu… Sadeliğe bürünen, sadelikle durulan bir yaşamı aramalıyız; onu keşfetmeliyiz. Belki de ancak böyle çıkacağız düzlüğe… Böyle kurtulacak insanlık…

Bir süre hiçbir şey yapmadan, bir şekilde bir çatının altında durdum. Yağmur yağmıyordu. Fırtına esmiyordu. Güneş yoktu. Bir süre kılımı dahi kıpırdatmadan bir çatının altında durdum. Önümden gelip geçenlere inat ve anlamsız sorgu dolu bakışlarını görmezden gelip o çatının altında durdum. Dünü, bugünü ve geleceği düşündüm; durdum. Bir süre o çatının altında tek bir kelime bile etmeden, sanki minibüs bekleyen bir yolcu gibi dineldim durdum. Gelmesini beklediğim hiçbir şey olmadığını bildiğim için orada, o çatının altında dikildim durdum. Sonra aklıma önce bir takım kelimeler takıldı. Kelimeler aklıma takıldı ve ben çatının altında ahenkle durdum. Daha sonra aklımdaki kelimeler birbirlerine sarıldı. Güçlüydü bağları kelimelerin, biraz sarsıldım. Kelimeler bir yolunu bulup cümlelere evirildi, ben ise cümlelerin anlamlarına takıldım. Takıldığım anlamların ağırlığını kaldıramayıp çatının altında durdum. Önümden geçip giden insanların adımlarını saymaya başladım. Bir, iki, …, sekiz, on, … yüz, üç yüz… Ben adımları sayarken insanlar, ayaklarına baktığım için bana daha da kötü bakmaya başladılar.

Sonra ben çatının altında durup gözlerimi çatıya diktim. Çatının altında duruyordum ve cümleler önümden insan suretlerinde akıp gidiyordu. Gitmesin istedim cümlelerim. Hep benimle bu çatının altında kalsın istedim. Tutmaya çalıştım. Tutamadım. Tutmak için adım atmam gerekti. Ama adım atmak demek, çatının altında durmaktan vaz geçmek demekti. Oysa ben vazgeçmenin bir insan için en ağır şeylerden biri olduğuna inanlardandım…

Bir süre mucizeler olsun istedim. O kadar çok mucize düşledim ki bir takım mucizeler sıradan bir hâl aldı. Farkına bile varmadım onların mucize olduğunun. Bir süre hiç inanmadığım hayallerin mucizelerine bel bağladım. Kızdım insanlara… Sanki bütün mucizelerin önüne engel koyuyorlardı. Bir şekilde mucize engelleme mekanizmaları türetiyorlardı ve böylece dünyada, benim dünyamda mucize ulaşılmaz bir olaya dönüşüyordu. Bir çatının altında bekleyip mucizeler düşledikten bir süre sonra, mucizelerin de bir şekilde hayatın işleyişinde sıradan bir döngüden ibaret olduğunu keşfettim. Bunu bana kimse anlatmadı. Aklıma takılıp cümlelere evirilen kelimelerin ortaya koyduğu bir sonuçtu bu. Bir süre çatının enfes bir yapısı olduğunu düşündüm. Çünkü durduğum yerde, sınırsız bir dünya yaratıyordum ve önümden geçenlerin insan mı yoksa uzun cümleler mi olduğunu bilmiyordum. Bir süre bir şekilde çatının altında durdum. Anlamsızı anlama katıyordum.

Keyifle geçmişin peşinde koştuğum, geçmişin başarılarını kustuğum bir dönemin sonunda; gelip bu çatının altında durduğum için huzurluydum. Çünkü çatı bir şey vadetmiyordu. Ben de çatıdan bir şey beklemiyordum. Ben sadece o çatının altında bekliyordum. Beklediğim kimdi diye sorar mısınız bilmem ama anlatmaya çalışayım… Bir süre kendimden geçip başka bir şeye evirilmiştim. O dönüştüğüm şey, ben gibiydi fakat benden eser bile yoktu. Bir süre sadece saf bir katlanışı, ahmak bir olduruşu kabullenmiştim. İnsanın ne denli bir şey –garip, kötü ve bencil- olduğunu bilememiştim. Bir süre inanmanın başarmak olduğu yanılgısıyla aldanmıştım. Görmezden geldiğim şeylerin, beni adım adım takip ettiğinden bir haber koşturmuştum. Varılacak sonun bir önemi olmadığına inandığım rotasız bir maceraya tutulmuştum…

Sığınacak bir çatı mı bulmuştum, yoksa o çatıyı kendim mi kurmuştum bilmiyorum. Ama bir süre bir çatının altında uyuşmuştum. Görmek için bakmanın, anlamak için bilmenin, yaşamak için hissetmenin gerektiğini orada öğrenmiştim. Olayların sırasını, manasını, amacını ve gittiği yolu keşfetmek için durulmuştum. Bir süre hiç istemesem de kendimden yorulmuştum.

Bir süre hiçbir şey yapmadan, bir şekilde bir çatının altında durdum. Bir çatının altında durup hiçbir şey yapmadığımı sandığım anlarda önümden benim suretimde insanlar geçiyordu. Ben hiçbir şey yapmadığımı düşünürken onları seyrediyordum. Benim suretimdeydiler ama hiçbiri ben değildi. Kimisi yorgun, kimisi üşümüş, kimisinin beş parası yok, kiminin hayalleri… Kimi, yeni aldığı arabasının taksitini ödemeye, kimisi de fırından ücretsiz ekmek almaya gidiyor. Hayallerini toprağa gömenler çoğunlukta… Ne yapmak istediğini bilmeyenler savruluyor… Her biri benim süratimde binlerce insan akıp gidiyor sığındığım çatının önünden. Bense çatının altında durup önce onların adımlarını seyrediyorum. Kararsız, aksak, kirli, hızlı adımlarını… Sonra her bir suretim öfkeyle bakıyor suratıma. Kılımı bile kıpırdatmadan bekliyorum çatının altında. Belki dokunsalar yığılıp kalacağım. Hiçbir suretimi yakın hissetmiyorum kendime. Her biri bir yabancı, bir kayıp… Düşlediğim hayallerin içinde yoklar…

Bir süre bir çatının altında kendimi bekledim. Binlerce benzerimin içinden çıkıp gelmesini, gelip bana yeniden başlama şansı vermesini… Bir süre o çatının altında mucizemi bekledim. Bekledim bir süre…

Ve sonra anladım…

Ne giden vardı, ne de gelecek olan… Bir süre sonra o çatı tüm dünyamı sardı. Önümden geçip giden kimse de kalmadı… Bir süre bir çatının altında kendimi bekledim… Kendimi dinledim bir süre bir çatının altında…

Yazarın (KorsanKalem) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.
İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir