Sarılar, yeşiller, kırmızılar ve maviler
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Sarılar, yeşiller, kırmızılar ve maviler

0

Sarılar, yeşiller, kırmızılar ve maviler

Sen, çamaşır makinesi gibisin. Dışarıdan izlemesi güzel, ancak içerisi karmakarışık. Dahası, içeriye uyum sağlayabilir miyim, bilemiyorum. Boğulmaktan korkuyorum.

Dümeni boşta bir gemi misali ilerleyen milyonlarca insan, bata çıka ilerler veya bir gün karaya vurur. Talih yardım ederse sonuna kadar gidersin. Bazen su alırsın, bazen büyük fırtınalarla karşı karşıya gelirsin. Ama talih yardım ederse, ilerler ve sonuna kadar gidersin. Önemli olan geriye dönüp baktığında ne gördüğündür. Onlarca, yüzlerce limanda mutlu hikayeler biriktirmiş isen, hatırladığın şeyler çoğunlukla seni gülümsetiyorsa geriye dönüp baktığında, ardında siyahıyla beyazıyla gri bir deniz bırakmış isen, yolun sonuna geldiğinde yüzün düşmesin. Karaya vuran isimsiz gemiler, varılamamış yüzlerce liman, kaybolmuş milyonlarca ruh var.

Sonu olan bir maceraya bu kadar stres sığdırmak, bir nimet ve bir lanet olsa gerek. Bana kalırsa ortalama insan ömrü, amaçsızlığın pençesinde geçirmek için fazla uzun. Uğraşlar, arzular, tutkular serüvenin tadı tuzu. Ancak “soluk mavi nokta” çok uzun zamandır burada. Ve bizler adeta “bir arkadaşa bakıp çıkıyoruz”. Bu kadar kısa süreye paranın, iyi hayat standartları için çalışmanın, temel ihtiyaçları karşılayabilmek için para kazanmak zorunda olmanın stresini sığdırmak, kelimenin tam anlamıyla korkunç. Görece kısa süren misafirliğimiz, kaygı ve stresin pençesinde geçiyor. Gönülsüz yapılan bir işte ömür çürütmek, biraz para için. Böyle karaya vuran çok gemi, hüzünle dinlenebilecek çok hikaye var.

Stresin, sıkıntının, hayattan endişe edilen anların üzerinde bata çıka ilerlerken; karşına çıkan limanda dinlenmek, sığınmak, soluklanmak ve güzel şeyleri hissetmek istiyorsun. Uzun süredir bulunduğum liman, tam bir çamaşır makinesi. Bata çıka ilerlerken, çok uzaklardan görmüştüm. İlkler çoğu zaman unutulmaz, ben de bulunduğum limanı ilk görüşümü unutamam. Siyaha çalan gri deniz, sonsuzluğa kadar uzanıyordu sanki. Endişeler, stres, sıkıntı, sorunlar… Görüş mesafesine yeni yeni giren, ama girdiği anda da kendini hissettiren liman… Gümüşe çalan bulutların sardığı gökyüzü kadar pamuksu, çamurun içinde parlayan altın kadar belirgin… Limanı gördüğüm andan itibaren, deniz beni daha az etkiledi. Belki de etki aynıydı ama, bir şeye tutunmanın, bir amaca sahip olmanın verdiği hissiyatı bilirsiniz. Ben o anda, o hissiyata sahip olmaya başladım. Belki de en önemlisi, farklı bir hissiyatı tecrübe etmekti. Bata çıka ilerlerken, hissettiğin tek şey denizin vurduğu dalgalar ve darbenin kendisi oluyor. Fırtınalar atlatıyorsun, su alıyorsun, zaman zaman büyük hasarlara neden oluyorlar ancak bir şekilde ilerliyorsun. Limanda karşılaştığım şey, tercih ile alakalıydı. O limana demirlersin veya biraz daha ilerleyip şansını başka yerde denemeyi tercih edersin. Denizin vuracağı darbeler, tercihle gelen şeyler değildi. Oradalardı ve devam etmek zorundaydım. Ancak, o limanda demirlemeyi ben tercih ettim. Ve hissettiğin şeylerin tercihle gelmesi, belki de en çok bunu sevdim.

Dışı seni, içi beni yakar. “Düşünceler sensiz başlıyor bazen” . Demirlemişsin ve oradasın. Ancak oranın umurunda mısın? Tercih etmek mühim, ancak tercih edildin mi?

Hep soruyorum.
Karmakarışık; sarılar, yeşiller, kırmızılar ve maviler.

Sarılar, yeşiller, kırmızılar ve maviler

Yazarın (antropolog) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Sarılar, yeşiller, kırmızılar ve maviler

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir