Ayrılığın İlk Günü
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Ayrılığın İlk Günü

0

Ayrılığın İlk Günü

       Ocağın altını açtı, tavayı koydu ve ısınması beklerken iki yumurtayı kâsenin içine, dışarı dökmemeye çalışarak kırdı ve çırpmaya başladı. Tavayı azıcık yağlayıp güzelce çırpıp köpürttüğü yumurtaları koydu. Cızırdamaya başlamıştı bile. Ortalığa yayılan kokuyu duyunca midesinin bulanmasına engel olamadı ve öğürmeye başladı. Pişen yumurtaları tabağa koydu ama gözüne hiç iç açıcı görünmüyordu. Tezgâhın üzerinde ekmek aradı ama onun yerine tamamen yeşerip özgürlüğünü ilan etmiş bir organizma buldu. Çöpü açıp direkt içine fırlattı. Buzdolabına baktı tekrardan belki bir umut yiyecek bir şeyler bulurdu. Hem o yumurta sevmezdi ki neden pişirmişti? Dolap tamamen boştu, sebzelikte sadece iki buruşuk marul ve yarısı çürüyerek erimiş diğer yarısı ise buruşmuş bir salatalık buldu. Onları da direkt çöpe attı. Alışverişe gitsem iyi olur diye düşündü. Öyle ya şimdiye kadar bu işleri hep o yapmıştı, şimdi yanında olmadığına göre bundan sonra bu işi de kendisi yapması gerecekti tıpkı diğer işler gibi… Çöpleri zamanında çıkarmak, sabah erken kalkıp kahvaltı hazırlamak, tuvaleti temizlemek… En çok tuvalet onu düşündürüyordu evden ziyade. Sonuçta bugüne kadar eline hiç fırça alması gerekmemişti. Bir de banyo vardı tabii… Daha bir hafta olmuş vücudundan, sakallarından dökülen kıllar gideri tıkamaya yetmişti. Ayrıca ödenecek faturaların takibi vardı, şimdiden bu ayın aidatını ödemeyi unutmuştu bile. Yönetici kapıya dayanmasa hatırlamayacaktı… Tüm bunlarla Selin nasıl baş etmişti bugüne kadar? Midesinden gelen sesler düşüncelerini bastırdı ve tezgâhın üzerinde duran yumurtasının yanına geri döndü. İstemeyerek de olsa bir çatal aldı ve bir süre baktı ama bir türlü ağzına götüremiyordu. Direnmenin anlamı yok, ağzını aç, gözlerini kapatıp hızlıca çiğne ve yut! Çocuk değilsin, bunu yapabilirsin. Tam gözlerini kapatmış, ağzını kocaman açmış ve çatalı ağzına götürmeye bir milim yaklaşmıştı ki kapı çaldı. Derin bir oh çekti, ne de olsa artık bunu yemesine gerek yoktu. Hızlıca kapıya doğru koştu. Karşısında elinde kocaman bir kutuyla bekleyen iri yarı kargo görevlisini görünce şaşırdı. Adam kapının açılmasını fırsat bilip elindeki kargoyu kucağına bıraktıktan sonra merdivenlere doğru yöneldi.

             “Hey” diye seslendi arkasından. Adamın oralı olmadan ilerlediğini görünce.

             “Bir dakika. Hey.” diye bağırdı. Sesi biraz öncekinden daha yüksek çıkmıştı ama adamın da dikkatini çekmeyi başarmıştı.

             “Ben alışveriş yapmadım, bu kargo benim değil?” Adam mecburen geri döndü ve kutuyu eline almadan üzerindeki alıcının ismini okudu.

             “Selin Taş. Kargo Selin Taş’a gelmiş. Burda oturmuyor mu? Bakın adres burası. Sonuçta bir yanlışlık yok.”

             Kargocunun hızlıca gitmesine fırsat vermeden konuşmaya başladı tekrar. “Evet Selin Taş burada oturuyordu bir hafta öncesine kadar.”

             “Eee?” Soru sorar gibi baktı suratına.

             “Selin artık burada değil. Ayrıldık biz. Bir hafta oldu.”

             “Benim problemim değil. Buranın adresini vermiş, ben de teslim ettim. İşim bitti ve gidiyorum. Daha teslim etmem gereken bir sürü kargo var.”

             “Benim de problemim değil çünkü Selin burada oturmuyor, ben bunu teslim alamam.”

             “Ama adres doğru.”

             “Olabilir ama ben Selin değilim. Söyle, Selin’e benzer bir tarafım var mı?”

             Çattık der gibi sert bir bakış attıktan sonra göğsünü kabartarak “Ararsın gelir, ben teslim ettim, işimi yaptım, gerisi beni ilgilendirmez.” dedikten sonra hızlıca merdivenlere yöneldi ve gözden kayboldu.

             “Hey böyle bırakıp gidemezsin, bu benim paketim değil!” diye bağırdı arkasından ama kargocu çoktan gözden kaybolmuştu bile. Çaresiz elinde kocaman paketle içeri girdi ve diğerlerinin olduğu girişin yanındaki küçük odaya gelişigüzel fırlattı. Kutu o kadar büyüktü ki çarpmanın etkisiyle birkaç küçük kutuyu devirerek kendine yer açtı. Selin’i arasam iyi olacak diye düşündü ama bir yandan “Aman boş ver giderken düşünecekti, bana ne!” dedi. “Eğer gelen bu paketlerle çok ilgileniyorsa o beni arar nasılsa. Arar mı? Eğer onu azcık tanıyorsam hayatta aramaz!” Kapıyı kapattı. Şimdilik burada kalabilirlerdi, sonra çaresine bakardı nasılsa.

             Mutfağa geri döndü. Karnı iyice acıkmıştı ama yaptığı yumurtanın da yenilecek hiçbir tarafı kalmamıştı. Çöpü açtı, döktü ve tabağı lavabonun içindeki yıkanmayı bekleyen diğer bulaşıkların arasına bir yere tıkıştırdı. Bunları da yıkamam gerek diye bıkkınlıkla söylendi. Yapması gereken işlere bir tanesi daha eklenmişti. Buzdolabının üstündeki tahtaya uzandı ve tebeşirle diğerlerinin altına ekledi: Bulaşıkları yıka! Liste uzayıp gidiyordu. Canı sıkıldı. Dışarı çıksam diye düşündü. Kimi arayabilirim diye geçirdi içinden. Kim vardı arayabileceği? Kimse yoktu. Görüştüklerinin hepsi Selin’in arkadaşları, kendininkiler neredeydi acaba ya da hiç olmuş muydu? Neyse dedi kendine hadi kalk daha ilk haftadan enseyi karartmaya gerek yok. Giyin ve at kendini dışarı, tüm zamanın sana ait, istediğini yapabilirsin. Ne yapacaktı ki? Şimdiye kadar tüm hafta sonlarını O planlamıştı, kendisi de buna uymuştu. Zamanını nasıl geçireceğini bilmiyordu. Kalemi tekrar eline aldı ve listenin altına ekledi: Hobi bul!

             Tüm bunlardan önce karnını doyurması gerekiyordu. Salona gitti, kanepeye oturacaktı ama her yana dağılmış çamaşır yığınından oturacak yer bulamadı. Eliyle hepsini yere doğru atıp uzandı ve telefondan sipariş verdi. Önce karnını doyursun sonra diğer işleri düşünürdü…

Ayrılığın İlk Günü

Yazarın (Zeyno) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Ayrılığın İlk Günü

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir