Bir Eylül Hikâyesi 2
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Bir Eylül Hikâyesi 2

0

Bir Eylül Hikâyesi 2

Samsun, 19 Eylül 2005

Sabah erkenden kalkıp dışarıya çıkıyorum. Havanın soğuk olmasına aldırmadan Bayraktar’daki sahile kadar yürüyorum. Sahil boyunca belirli aralıklarla dikilmiş olan palmiye ağaçlarının dalları esen rüzgârla beraber sallanıyor. Karadeniz’in hırçın dalgaları dalgakıranları dövüyor. Rüzgâr siyah bulutları şehre kadar kovalıyor. Denizin ortasındaki martıların tiz sesleri şehre kadar geliyor. İskeledeki balıkçılar balık ağlarını onarmakla meşgul; yüzlerinde yorgunluk, umut, telaş kırıntısı…

Sahil kenarındaki bir banka oturup, gözlerimi ufka dikip bir sigara yakıyorum. Rüzgâr saçlarımı okşuyor. Limandan ayrılan gemilerin siren sesleri şehirde yankılanıyor. Biraz güneş ışığı şehre ulaşmayı başarıyor. Bir müddet sonra o da kayboluyor.

Oturduğum banktan kalkıp iki sokak aşağıdaki durağa kadar yürüyorum. On dakika sonra beyaz bir otobüs sokağın başında beliriyor. Otobüse biner binmez şoföre ücreti ödeyip boş bulduğum bir koltuğa yerleşiyorum bir hışımla. Otobüs geniş caddelerde ilerlerken birbiri ardına pek çok düşünce geçiyor zihnimden. Otobüsten inip eve varmam yarım saatimi alıyor. Eve varır varmaz şöminenin önündeki tahta sandalyenin üzerine bırakıyorum kendimi. Rüzgâr uğultular çıkararak pencereye vuruyor. Gözlerimi duvarda asılı duran “Sil Baştan” adlı filmin afişine dikiyorum. Bir müddet sonra kapı çalıyor. Hızlı adımlarla koridordan geçerek, gidip açıyorum kapıyı. Eylül beni başıyla selamladıktan sonra ağır adımlarla içeri giriyor. Şöminenin önündeki tahta sandalyenin üzerine bırakıyor kendini. Birkaç dakika süren sessizliğin ardından buz mavisi gözlerini gözlerime dikip, “Bugün hastaneye gittim,” diyor titreyen sesiyle. “Ölecekmişim. Kızımız Ekim sana emanet…”

Yüzüm düşünceli bir hal alıyor. Ruhumun en derin köşesinde lodos fırtınaları kopuyor. Kafamı kaldırıp bir müddet öylece boşluğa bakıyorum. Zihnimde evirip çevirdiğim düşünceler duygularıma yenik düşüyor. Ellerimi masanın üzerine uzatıyorum. Parmak uçlarım karıncalanıyor. Ağırlığımı yitiriyorum. Bir süre sonra da gözlerim karanlığa hapsoluyor. Uyandığımda Eylül’ü başucumda buluyorum. Gözlerinden dökülen birkaç damla gözyaşı ellerimi ıslatıyor. Konuşmuyor; tek bir kelime dahi çıkmıyor ağzından. Yüzünde de adını tarif edemediğim büyük bir acı…

Saat 15.45’i gösterdiğinde dışarıya çıkıp, Türkmen Caddesi’ne kadar yürüyorum. Yeşilköy Parkı’na varır varmaz boş bulduğum eski bir banka oturuyorum. Elektrik tellerine kırlangıçlar birikiyor. Serin bir yağmur çiseliyor. Üşüyorum. Toprağın keskin kokusu yağan yağmurla birlikte etrafa yayılıyor. Caddeden geçen arabaların korna sesleri ise kulaklarımı tırmalıyor. Acıyla bezenmiş cümleler dökülüyor ağzımdan:

Ben sensiz ne yaparım Eylül? Ne gidecek bir yerim var, ne de sığınacak bir limanım… Bu hikâye böyle bitmemeli…”

Yazarın (Mustafa Aslan) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz. (Bir Eylül Hikâyesi 2)

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

1990 Manisa doğumlu. Adnan Menderes Üniversitesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Yiyecek İçecek İşletmeciliği Bölümü lisans mezunu.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Soğuk Oyunlar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir