Saksağan
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Saksağan

Yazan: Pınar KUMANDAŞ

0

Saksağan

Sabah uyanır uyanmaz ilk işim mutfağa gidip pencereme bakmaktı. Bir hediye bıraktı mı diye merakla denizliğe eğilirdim. Bazen sevinir bazen hayal kırıklığına uğrardım. Son zamanlarda ihmal ediliyordum besbelli. Hayal kırıklığı yaşadığım sabahlar artmaya başlamıştı.

***

Eve taşındıktan kısa süre sonra başladı her şey. Sabah uykusuzluklarından bahsediyorum. Uykunun o en tatlı yerinde bir uyandım mı tüm huzurum kaçardı. Önce tatlı bir yaprak sesi ardından gelen sert ötüşler. O ötüşlerin şiddeti arttıkça camıma süpürge sürtüyormuş gibi gelen hızlı dal sesleri… Başladık yine… Gidin başka yerde kavga edin! Hırş! Gak! Bak kime diyorum! Pist! Yok, gitmiyorlardı. Kedi mi saksağana taktı saksağan mı kediye bilmiyordum. Kavga başladı mı uyu uyuyabilirsen. Kara kedi kararsızdı; ne yana gitse saksağan da onu peşi sıra kovalıyordu. Kâh üst dala çıkıp gak gak gak, kâh kuyruğunun dibinde, bıyığının kenarında. Bir müddet sonra uyumaya çalışmaktan vazgeçtim. Koyu bir kahve yapıp izler oldum kavgalarını. Heh, diyordum şimdi kedi dalın ucundan kaçar gibi yapıp hızla atlayacak. Saksağan yanına bırakır mı, gak gak gak diye o da atlayacak dibine, bir patilik mesafeden hop öteki dala. Fotoğraflarını bile çektim bunların.  Bulanık bulanık çıktılar, bir türlü beceremedim. Takmıştım bu işe kafayı, eğlence çıkmıştı bana. Arada kediye bir kuru ekmek parçası atıyordum kaçsın gitsin diye, bazen de kara kedinin tarafını tutuyordum, zıpla zıpla!

Bir sabah kedi eşini dostunu toplamış, saksağanın başına çetesini saldı. Köşeye kıstırdılar kuşu, nereye gaklayacağını şaşırttılar. Sonra, pat diye bir ses duydum. Yumurtası düştü ağacın dibine. Kediler aşağı inip koklarken kuşla göz göze geldik. Önce bir ürktüm. Sinirinden bana çatacak sandım. Hem de kavga bitmişti sanki hüzünlü bir sonla. Bir parça ramazan pidesini penceremin önüne bırakıp yatağıma çekildim. Krallar gibi uyumuşum o sabah. Baktım kuru pideyi almamış, beğenmedi herhalde. Neyse, o sabah kendime sucuklu yumurta pişirdim. Mis gibi koktu, zihnim açılmıştı, uykumu almıştım, keyfim yerindeydi. Tam yumurtanın göbeğine pidemi daldırmıştım ki karşı dalda göz göze geldik. Bir garip bakıyordu bu kuş bana. Pencereye iki parça sucuk bıraktım. Çekine çekine denizliğe konup tuttuğu gibi götürdü sucukları. Ha şöyle dedim, sen de biliyorsun ağzının tadını. Ertesi sabah bir baktım pencerede bir çiklet. Oyuncaklı çocuk çikletlerinden. Açtım çiğnedim sabah sabah, garip meyveli tadı ağzıma yapıştı. Bakındım, göremedim etrafta.

***

Sonra her sabah penceremin yakınlarındaki bir dalda beni bekler oldu. Çabucak da alıştı bizimki kavurmalı, sucuklu, pastırmalı yumurtalara. Beraber kahvaltı eder olduk. Çekinmesi falan da kalmadı. Atıyordum bir tabak da ona, peyniri, zeytini, dolapta ne varsa azar azar. Oturup yiyorduk, ahbap olmuştuk iyice. Aklına eserse kırık bir oyuncak, bozuk para, yarısı yenmiş çikolata, türlü türlü hediye bırakıyordu penceremin denizliğine. Yahu diyordum şöyle işe yarar şeyler getirsene sen, kapya biberin kilosu olmuş 20 lira, her sabah çıtır çıtır yiyorsun. Yok, nerede? O ışıltılı şeyler seviyordu.

Bir zamanlar öğrenci evindeyken bir kedim vardı; adı Kedi. Apartmanın altında sakatatçı vardı. Adam bana 50 kuruşa bir torba işe yaramaz sakatat verirdi. Böbrek tavaya cız diye düştü mü mutfağı sarardı bir sidik kokusu. Bizim Kedi dayanamazdı soğumasına, akciğerleri (sünger gibi olurdu) böbrekleri öylece sıcağıyla mama kabına koyardım. Uzun koridor boyunca oynardı soğusunlar diye. Annemler istemedi, ne dediysem ikna edemedim. Eskişehirli bir arkadaşımın bahçesine bıraktım Kedi’yi. Daha yaşına yeni girmişti ama nasıl iri nasıl parlak tüylüydü. Sonra ne zaman gitsem Eskişehir’e, dolmuşa atlayıp Kedi’yi aradım sokaklarda. Elimde 2 kutu konserve ton balığı, Kedi, Kedi! Bir defasında karşılaştık, incecik kalmış, zor tanıdım. Kedi deyince koştu kucağıma, göz yaşlarımız sel oldu. Defalarca özür diledim, ton balığını açtım, kafasını okşayıp ağlayarak gittim o sokaktan. Bir daha da ziyarete gidemedim. Kedilerin ahını almamak gerekirmiş. Hayatta tek inancım budur; bir hayvanın, çaresiz bir canın ahını almayacaksın. Belki de ondan böyle yalnız başıma kaldım bu 3 odalı evde. Kuş gelmese delirecektim belki, kim bilir.

Bazen gelip omzuma konuyordu. Kedi falan görürse siniri bozuluyordu. Başlıyordu gaklamaya. Ya, sen boş ver diyordum onları. Olgun ol, ne sıkıyorsun canını üç beş kedi için? Ne derdimi anlatsam kafasını eğip ciddi ciddi dinlerdi beni. Anlatıyordum, yalnızlığımı, salgını, Kedi’yi… Eve kapandığımı, hem de bir başıma. Zor diyorum yalnızlık, anlıyordu beni. Aslında ben Baştankara severim diyordum. Ne güzel sesi vardır o kuşun. Nerede duysam durur dinlerim, içimi bir mutluluk kaplar. Senin sesin hiç çekilmiyor diyordum, zeytinimi tabağımdan çalıyordu.

***

Bak yine hüzünlendim, ne zamandır yok ortalarda. Kahvaltıların tadı onsuz çıkmıyor. Ne yaramazlık peşinde acaba? Olsun, ben bırakayım kahvaltısını, gelir alır müsait olunca. Kedilerle uğraşıyorsa da ne deyim, kendi düşen ağlamaz.

***

Geçen gece acı bir iniltiye uyandım. Uykum hafiftir, dolandım evde hırsız arıyorum. Dış kapıya baktım, iyi dedim, kilidi yerinde. Odaları dolandım, kimseler yok. Neden sonra bir inilti daha geldi. Mutfaktan sanki! Mutfağa girdim ayakucumda, bütün bıçaklar mutfakta, hırsızsa da ne alacaksa alsın kaçsın dedim içimden. Pencere de açık kalmış, müstahak bana. Sesi var sureti yok. Rüyada mıyım neyim dedim. İyice taktın sen kafayı kuşlara, kedilere… Kuşun biriyle ahbap oldun, kedinin ahı tuttu diye içine kapandın.

 Yok, sahiden var bir ses!

Mi! Mi?

Neden sonra aklıma geldi mutfağın ışığını açmak. Bir de ne göreyim! Perişan bir yavru kedi… Kuyruğu ipil ipil, koptu kopacak. Gözünün biri çapaktan kapanmış. Bir lokmacık canı ya var ya yok. Yahu nasıl tırmanmış gelmiş bu hayvan buraya? Dur, buzdolabında süt olacaktı, süte sıcak su koydum hemen. Kediler ishal olur yoksa. Gözüne, kuyruğuna da ilaç sürmeli, insan ilaçları da iyi geliyor, biliyorum Kedi’mden. Yarından tez bir sakatatçı bulurum ben.

Mutfakta koştururken ayağıma bir çiklet takıldı.

Saksağan bana not bırakmış:

Ben gidiyorum yeni yuvamı kurmaya, bu kedi sana emanet.

 

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir
Öykü: Bir Eylül Hikâyesi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir