NİLGÜN
  1. Anasayfa
  2. Deneme

NİLGÜN

Seçtiği kelimeler, kullandığı cümleler yaşadığı duyguların bir penceresiydi. Kelimeleri yazarak bir pencere açmaya çalışıyor ve nefes almak istiyordu. Darmadağın ruhunu belki de kelimelerin ardına saklıyordu.

0

NİLGÜN

Yazmak eylemi konuşmaktan çok daha ciddi, çok daha samimi ve bir o kadar da meşakkatli bir yoldur. Kâğıda dökülenler ve gözlerinizin keyfiyle okunanlar bir anlık düşünce ile söylenmiş durumu kurtarmak, kendini kurtarmak için yapılan hamleler değildir. Yazmak; benliğini bir kâğıt parçasının üzerine yazılı harflerin arkasında gizlemek ve fark edilmeyi ummaktır. Konuşamadığın kelimelerin, kâğıdın üzerinde ahenkle dans etmesidir. Kabullenemediğin cümleleri tekrar tekrar okumak ve somutlaştırmaktır. Yaşanmayan hayattan alınan en nazik intikamdır. Yazmak, ölümsüz bir iz bırakmaktır. Kalemi tutan dünyadan çekip gitse dahi…

Nilgün dünyaya geldiğinde mi hüzünlüydü yoksa yaşarken mi edindi bu huyunu bilemiyorum. Ama onun gözleri size sonsuz bir hüznün sıcak bakışlarını yaşatırdı. Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. Üniversitedeyken üzerine incelemeler yaptığı yazar Sylvia Plath, Nilgün’ün hayata bakışını ve yaşamını oldukça etkilediği ne yazık ki aşikârdır. Mezuniyet tezi “Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi”idi. Sylvia Plath, 30 yaşında fırının gazını açarak intihar etmişti, Nilgün, mezuniyet tezinde şöyle diyordu: “Plath’ın narin, incinebilir ruhani varlığı ve her şeyin sürekli kirlenişinin iç karartıcı bir şekilde farkında oluşu, onu ölüme sürüklemiştir. Kadınların toplumsal bir hastalığın sonucu olan perişanlığının kurbanı olmuştur. Karmaşık düşünce yapısının yol açtığı gerilimin niteliği çözümsüzlük doğururken, yaşamının gerilimi sonsuza akar…

“Biliyorum, bir gün dayanamayacak küçük kalbim; arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye veda edeceğim”

Nilgün’ün seçtiği kelimeler, kullandığı cümleler yaşadığı duyguların bir penceresiydi. Kelimeleri yazarak bir pencere açmaya çalışıyor ve nefes almak istiyordu. Darmadağın ruhunu belki de kelimelerin ardına saklıyordu.

“Hayatın neresinden dönülse kârdır”

1982’de, arkadaş ortamında tanıştığı endüstri mühendisi Kağan Önal ile evlendi. Eşinin işi dolayısıyla 16 ay Libya’da yaşadılar. Evliliğinde ortak bir yaşamı her haliyle birlikte yaşayacağını uman Nilgün büyük bir hayal kırıklığı ile yalnızlık duygusunun ateşini tüm yüreğinde hissederek Türkiye’ye geri döndü. Eşi Kağan ile Kızıltoprak’ta bir ev kurdular. Evleri; Cemal Süreya, Ece Ayhan, Edip Cansever, Tomris Uyar, İlhan Berk, Küçük İskender, Cezmi Ersöz, Orhan Alkaya gibi ustaların uğrak yeri oldu. Bütün edebiyatçılar, ev toplantılarında bir araya geliyor, sohbet ediyor, şiir tartışıyorlardı. İşte o evin penceresinden ölüme atlayarak dünyaya veda etti. Kendi isteğiyle…

“Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.”

Ah Nilgün, gökyüzüne açılan bir pencereyi ölüme giden bir yol olarak kullanman kalbime çok dokunuyor. İnsan nefes almak için açar pencereyi, nefesini sonsuza dek kesmek için değil… Bulutlara, parlak güneşe bakmak için kaldırır perdeyi, sonsuz bir karanlığı görmek için değil… Sanıyorum ki derin bir karanlığın ortasında kanat çırparak uzaklaşmak için açtın iki kolunu göğün ortasına…

“Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer…”

Ölümü yakın çevresini ve yakın dostlarını derinden etkiledi. Kimi bu sonu beklediklerini söylerken kimiyse dehşete düşmüştü. Usta Şair Cemal Süreya Nilgün Marmara‘yı Amerikalı yazar F.Scott Fitzgerald’ın ele avuca sığmayan karısı Zelda’ya benzetir ve ona “Çılgın Zelda” derdi. Cemal Süreya, 841. gün başlıklı eserinde, “Nilgün ölmüş. Beşinci kattaki evinin penceresinden kendini aşağı atarak canına kıymış, Ece Ayhan söyledi. Çok değişik bir insandı Zelda. Akşamları belli saatten sonra kişilik, hatta beden değiştiriyor gibi gelirdi bana. Yüzü alarır, bakışlarına çok güzel ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. Çok da gençti. Sanırım otuzuna değmemişti daha. Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar görememişim. Bugün ortaya çıkıyor.” demişti.

Yaşamının son zamanlarına kadar, kocası ve yazar dostları onun şiir yazdığını bile bilmiyorlardı. Kimseye yazdıklarını göstermeden, kendini okutmadan, anlaşılmak istemeden ceketini alır gibi şair ruhunu eline aldı ve evinin penceresinden kendini gökyüzüne bırakma hayali kurarak yeryüzüne düştü. Nilgün hayat arkadaşı tarafından anlaşılsa, kendini anlatabilecek bir ortam çıksa yine de bu dünyadan şair ruhunu alıp ayrılmak ister miydi? İşte bundan tam emin değilim.

“Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
“Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” bir çocuk demiş.”

Yakın dostu, Ece Ayhan’ın deyişiyle- “dünyayla yaralı” Nilgün’ün ölümünün ardından bıraktığı günlükleri eksiksiz olarak Defterler adlı kitabında yayımlandı. Bu eser onun gündelik yaşamını, çevresini, ilişkilerine bakışını yansıtarak şimdiye kadar varsayılandan farklı bir Nilgün portresini gözler önüne serdi.

Ve işte bir kuş gibi kendini beşinci kattaki evinin penceresinden aşağı bırakarak yaşamına son vermişti. Sahiden de sevgili Nilgün, Sylvia Plath’in Türkiye‘deki bir yansıması olmuştu…

Yazarın (Simay Kurtoğlu) diğer yazılarını da okuyabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– NİLGÜN

Sait Faik zamanında; "yazmasam deli olacaktım” demiş. Ben de o vesileyle yazıyorum. Yazmak benim ben olmamı sağlayan bir unsur.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir