Nihal Abla
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Nihal Abla

BÖLÜM I

0

Nihal Abla

Nihal abla! Nihal abla koş! Seninki geliyor!

Çığlık çığlığa bağırıyordu mahallenin çocukları. Çığlık seslerini siyah renkli jilet gibi bir araba takip ediyordu. Nihal abla, şüphesiz, mahallemizin en sevilen kişisiydi; aynı zamanda mahallenin en eskilerindendi. Yirmi yıllık yaşamımın on beş yılına tanıklık etmişti. Çocukluğumdan beri tanıyordum Nihal ablayı. İlk ağdamı onunla yapmış, ilk öpüştüğüm çocuğu ona anlatmış, ilk sigaramı onunla içmiş ve ilk sarhoşluğumu onunla yaşamıştım.

Çok ketum biriydi Nihal abla. Ser verip sır vermezdi. Kimsenin arkasından konuşmaz, hap niyetine birer birer yutardı anlatılanları. Özellikle mahallenin genç kızlarının anlattıklarını özenle saklardı yüreğinin derinliklerinde. Gerektiğinde bir anne gibi tavsiyelerini verirdi. Yaşı gençti ama ne de olsa çok gün geçirmiş biriydi.

Mahalleye ilk geldiğinde, yani on beş yıl önce, herkes onun hakkında konuşurdu. Sadece arkasından konuşmakla yetinmemiş, yeri geldiğinde yüzüne de haykırmışlardı ‘edepsiz’ etiketlerini. Henüz 20 yaşındaydı Nihal abla o zaman, benim şu anki yaşımda. Ne kadar küçükmüş! Oysa benim gözümde kocaman bir yetişkindi o zamanlar.

Nihal abla mahallede her salındığında, ‘yollu bu baksana’ lafları dolaşırdı ortalıkta. Tek yaşaması, bazen eve erkeklerin girip çıkması, mini etekler giymesi yollu sıfatının yapıştırılması için yeterliydi mahalleli için. Kahvenin önünden her geçişinde dik dik bakıp söylenen erkekler, tenhada sıkıştırırdı Nihal ablayı, hatta para teklif ederlerdi.

Bir süre sonra mahallede, “duydun mu, Nihal hayat kadınıymış” söylentileri dolaşmaya başladı. Evcilik oynayan biz çocukların bile kulağına geldi bu dedikodu. Çok şaşırmış ve merak içinde kalmıştım. Nihal abla öyle güzel ve alımlıydı ki, herhalde hayat kadını olmak iyi bir şey olmalıydı! Gözlerimi kocaman aça aça anneme sordum o gün, hayat kadını ne demek, diye. Kulağıma fısıldayarak, ‘orospu demek’ dedi. Orospu… Peki, orospu ne demek diye düşündüm içimden. Annem kulağıma fısıldadığına göre, herhalde yüksek sesle söylenmeyecek bir şey. Çok ayıp bir şey… Yüksek sesle söylemeye cesaret edemediğim bu kelimeyi ergenliğimin sonlarında çokça duydum. Konuşmak istemediğim, yolda laf attığında cevap vermediğim her erkek bu kelimeyi haykırma cesareti buldu kendinde. Bu cesareti bulmalarının sebebi, küçükken bize kulağa fısıldanacak bir kelime olduğunu öğretmeleriydi belki de!

Geçimini kendi sağlayan bir kadındı Nihal abla. Genç yaşta kendi ayakları üzerinde duruyor, kimseye müdana etmiyordu. Kimileri içinse, burnu düşse yerden almıyordu. Annesini daha kundaktayken kaybetmişti. Bir kanadı kırık başladığı hayat, diğer kanadını da yaralamıştı sonraları. Babasından ilgi görmeden büyüyen küçük Nihal, ergenliğinde mahallenin yakışıklısına tutulmuş ve onunla beraber kaçmıştı.

İlk başlarda her şey güzel gitse de parasızlık baş gösterince, tüm sıkıntıları getirmişti beraberinde. Bağırışlar, yüksek sesli bağırışlara, yüksek sesli bağırışlar tabak çanak fırlatmaya, bu fırlatmalar da en sonunda dayağa evirilmişti. Nihal tüm bu olan bitenden şikâyetçi değildi. Zaten başka türlü bir sevgi biçimine aşina değildi. Babası da Nihal’i, tıpkı kocasının onu sevdiği gibi severdi…

Nihal Abla

Yazarın (Zeynep Çelebi) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Çizim Tuğçe Çelebi‘ye aittir.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir
Ada’m

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir