İlk Ben Geldim
  1. Anasayfa
  2. Öykü

İlk Ben Geldim

Yazan: KülTablası

0

İlk Ben Geldim

İlk ben geldim. Bekletmekten hoşlanmam.

Yedi çınar ağacı altındaki bu sakin çay bahçesindeyim. Adı da oradan geliyor; “Yedi Çınar”

Oturduğum masa iki kişilik, kırmızı beyaz masa örtüsü intizamlı serilmiş. Ortada yıllardır kullanılan, ama tertemiz bir kül tablası. Masanın tek dekoru.

Gelecek…

Her konuşmamız, her görüşmemiz kalbimin deli gibi atması ile başlıyor ve o gümbürdeme hiç kesilmiyor. Gözü bana değdiğinde, yüreğime uzun süre korda bekletilmiş hançer giriyor. İlk günden beri bu böyle.

En nihayet bugün… Bu gün söyleyeceğim sevdiğimi. Korkudan ölüyorum aslında. Hatta korkmak kelimesi yetersiz kalıyor. Korkmak ne ki? Bu ifadenin kelimeye dökülmüş hali yok!

“Yıllardır tanıyorum ya. O da beni tanıyor ya, anlar beni…” diyorum içimden sürekli.  Of… Nasıl olacak bunca senedir arkadaşız, her derdimizi paylaştık neredeyse?

Küçük benden. Yıllarca; okulda, okuldan eve geliş gidişte korudum, kolladım onu. Her derdi, her sıkıntıyı beraber atlattık. Hatta Kenan iti musallat oldu da önlerini ben kestim, “Mahallede istemem böyle terbiyesizlik!” diyerek. O ite attığım tokat, mahallede şehir efsanesi yarattı. Aileler çocuklarını bana emanet eder oldu. Ah… Bir bilseler…

Ne diyeceğim, nasıl diyeceğim? Yüksek sesle bile söyleyemiyorum. “Şirin! Sseni sssevi…” Cık… Olmayacak galiba!

Ama söylemek zorundayım. Patlayacağım yoksa.

Belki de beni ayıplayabilir, “Bunca seneden sonra, bana böyle bir şeyi nasıl söylersin?” derse… “Ben sana ağabey, arkadaş gözüyle baktım.” derse…

Yok yok… Söylemeliyim. Kesin… Yoksa bu gidişle ‘Adamlığıma’ zeval gelecek maazallah!.. Beni bu çelişkiler mahvedecek!

Geliyor!

Gelişini görmek bile beni çok mutlu ediyor. Ne kadar şanslıyım ki; bu gelişi benden ötürü, bana doğru. Benim oturduğum masaya doğru. Allah’ım… Daha şimdiden başladı gümbürtü!

İçimdeki heyecana itiraz ederek, hatta acele etmemeye çalışarak ayağa kalktım. Tüm dengem alt üst. O, oturduğum masaya yaklaşırken garsona bakarak işaretle “iki çay” istedim.

Oturdu karşıma. Alı al… Mavisi mavi… Işık ışık… Süt beyaz… Masum… Fıstık yaaa! Dayanamayacağım; ‘hadi oğlum, göreyim seni!’

Önce bir elinden tuttum. Sonra doyamadım, kavradım ikinci elini de. Sımsıkı. Vücudum minnacık olmuştu.

 Masum bir kedinin gözleri gibi kocaman oldu gözleri. Bakmaya kıyamadım. Daha bir sıkı tuttum, gizlice sevdim ellerini. Tıkandım. Bir şey diyemeden usulca bakmaya devam ettim. Aslında ne o, ne de ben bir şey demek istemiyorduk sanki. Mümkünse sonsuza dek öyle birbirimize baka kalmak istiyordum ben… Bu ‘alev alev tutuşmak’ duygusundan hiç kurtulmak istemiyordum. Susmaların en güzeliydi vallahi…

Sıcacıktı elleri. Yüreği gibi…

Başını hafifçe yana eğdi, gülümsemesi dudaklarından içime aktı. Her nasıl oluyorsa, dudaklarındaki gülümsemenin aynısı gözlerindeydi. Alamadım kendimi. Takılıp kaldım… Afalladım.

“Bir şey mi diyecektin?” dedi ürkekçe ve benden bir soru beklercesine…

“Ben… Uhm… Evet, bir şey diyeceğim elbet.”

“Tahmin ettim.” Ah gene o gülümseme! Yakıyor yüreğimi… İmdaaat!

“Ben seni şey için çağırdım… Yani…”

“Ethem, önce ben bir şey diyeceğim”

Allah’ım… Başka biri ihtimali! Bunu hiç düşünmedim… Düşünemedim.

Uzun sarı saçlarını, kuğu boynundan hafif bir baş hareketiyle uzaklaştırıyor yavaşça, “Bu gün beni çağırmana çok sevindim; çünkü daha fazla dayanamayacağım. Belki bana kızabilirsin…”

“Şirin o nasıl söz, neden kızayım?” Allah’ım. Canımı al şu an.

Yutkunuyorum.

Can vermeye hazırım!

“Ethem, çok düşündüm. Ben… Seni seviyorum”

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. 

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

İlk Ben Geldim

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir