Basübadelmevt
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Basübadelmevt

"Her kalbin çarpıntısı, kendi ecelinin ayak sesidir."

0

Basübadelmevt

“Her kalbin çarpıntısı, kendi ecelinin ayak sesidir.”
                                                     Bayazid Bistami

Son kez adınız anıldığında, anılarınız da ölecek. Ancak bir parçanız burada kalacak ve “dönüşmeye” devam edecek.

“Ruh” gidecek, zaman geçecek.
Geriye heyecandan, arzudan, tutkudan uzak,
Hareketsiz kemikler kalacak.

Bu olacaklar bana yabancı gelmiyor. Yaşadığımız her an, ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz aslında. Ölümün farkında olup nasıl bu kadar rahat davranabiliyoruz, hala anlayamıyorum. Kaçınılamaz olanı kabulleniyoruz ve yaşamaya devam ediyoruz. Çoğu zaman da “ruh”un olmadığı yerde bedenimizle bulunuyoruz. Kazanılması gereken maaş için, masa başına bedenlerimizi bırakıyoruz. Ruhumuz ise iş çıkışı gideceğimiz canlı müzik etkinliğinde. Asık suratlar, boş bakışlar. Çalışmış, üretime katkıda bulunmuş oluyoruz ve bir gün daha geçiyor. Ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz. Ruhu ve bedeni çoğu zaman bölüyoruz. Mantıklı olan yerde, bedenimiz bulunuyor. Heyecan ve tutkunun olduğu yerde ise, ruhumuz… Çoğu zaman böyle oluyor ve çoğu zaman bu acının içine sürükleniyoruz.

Bazen sorumluluklar öylesine heyecandan uzak oluyor ki, insan bunu şu nedenle yaptım diyemiyor. Sadece “mantıklı” olanı yapıyoruz. Heyecansız, bayağı, sıkıcı sorumluluklar peşi sıra duruyor ve her biriyle mücadele ederken içten içe heyecanımızı, motivasyonumuzu kaybediyoruz. Kaçabildiğimiz kısa aralıklar oluyor. Mesai saatinin bitişi, dersin bitişi, tatiller… İnsanlar tatil için yaşıyor, tatilden tatile yaşıyor hatta. Gününü kendisine ve sevdiklerine ayıramayan, bedeni heyecanlandığı, arzuladığı yerde bulunmayan insan ne kadar yaşıyor olabilir ki? 1 saatlik derste 10 kere saate bakan insanlar, raporlardan oluşan dağın ardındaki duvar saatine sürekli göz atanlar, bulunmak istemediği insanların içinde bulunanlar… Ne kadar yaşıyorlar, ne kadar yaşıyorum, ne kadar yaşıyoruz?

İçten içe çürüyoruz aslında. Sırf “uzun” diye devam eden ilişkiler… Heyecansız, arzusuz, adeta programlanmış ilişkiler… Amacım yargılamak veya niyet okumak değil. Başımdan geçen şeyler bunlar çünkü. Çoğumuzun yaşadığı, gördüğüm, hissettiğim, fark ettiğim şeyler. Bir ilişkiye sadece uzun süredir devam ediyor diye devam etmek… Ruh çoktan başka maceraların peşinde koşmaya başlamıştır, ancak beden hala oradadır. El, bir eli tutmaktadır. Ama o el, sıradan bir eldir artık. Tutmak veya tutmamak arasında hiç bir fark yoktur. Oysa ki ilk el ele yürüyüş nasıl da heyecanlıydı. Uzun cümlelerin bile bir anlamı kalmamıştır. Oysa ki zamanında en ufak cümleler bile ne kadar da kıymetliydi. Kelimeler bile önemliydi, bazen tek bir kelime bile. Hele ki “seni seviyorum” ne kadar da önemliydi. O acı dönüşüm, uzaktan izleyince daha da üzer insanı. Büyük tutkular, hikayeler, acılar ve anıların yattığı iki kelime, acı şekilde formaliteye dönüşür. Sarılmalarda ve vedalarda, basit bir formalite. Heyecansız ve tutkusuz. Bir şekilde bir şeyler tükenmiş olsa da, “mantık” devreye girer.

Mantığı devreye sokup uzun ilişkileri sürdürüyoruz. Bazen raporlardan oluşan dağların arkasında çaresizce oturuyoruz, oturmaya devam ediyoruz. Bedenen orada oluyoruz, ama ruhumuz başka maceralara atılma isteğiyle bambaşka yerlerde bulunuyor. Heyecansız “yaşıyoruz”.

Acaba sahiden yaşıyor muyuz?

Bana kalırsa ruhtan kopmuş, heyecana yabancılaşmış, arzulardan ve istekten uzak beden, ölmüştür. Ruh ve bedenin tekrar buluştuğu o macera ise, basübadelmevt, yani diriliştir.

Biraz cesaret, yeni maceralar için.

Basübadelmevt

Yazarın (antropolog) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Basübadelmevt

İlginizi Çekebilir
Toska ve Fernweh

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir