Nina’nın Elleri
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Nina’nın Elleri

Yazan: Özlem D. P.

0

Nina’nın Elleri

Aa sen daha soyunmamışsın, dedi. Yarı şaşkın yarı tebessüm kokan, üç beş kırışıktan fazlasını göremediğim yüzüyle. Siz anlatacakmışsınız, resepsiyondaki kız öyle dedi, dedim. Sağ kaşıyla kapıyı işaret eder gibi aslında sekreterden bahsediyor. Ne anlar o, dedi eliyle. Belki de ben öyle anladım, bilmiyorum. Bu çarşaf küçük zaten, bekle; dedi. Öncekinin iki katı büyüklüğünde bir çarşaf getirdi. Pıtır pıtır yürüyüşüyle Kadın teyzeyi hatırlattı bana. Minicik elleri, minicik de boyu vardı onun da. Odadan odaya koşar, yemişler seriverirdi örtünün üstüne biz gözümüzü kırpana kadar. Nina da öyleydi işte, yaşına aldırmadan kucağına alıvereceğin insanlardan… Ben bunları düşünürken o serivermişti sakız gibi çarşafı.

Işığı kıstı, mumu yaktı. Sen soyun, dedi. Güldü. Kıyafetleri koydum koltuğun üstüne. Kolumda saatle bilekliklerim kaldı. Yatağın baş kısmında bir delik… Yüzümü yerleştirdim. Çarşafı boynuma kadar çektim. Minik bir tık duyuldu kapıda. Hazırım, dedim. Geldi. Çarşafı düzeltti. Nasıl istersin, dedi. Valla her yerim ağrıyor, sen dokun anlarsın dedim. Minik parmakları bana nasıl şifa olacak diye meraktayım. Bizim hamarat gelinlerin yaprak sarmaları gibi. Kalem misali… Boynumdan sırtıma yavaş yavaş dokunuyor elleri. Rahat ol, hatta uyu istersen; dedi. Yok, dedim. Diken üzerindeyim o bilmiyor tabii.

Ne iş yapıyorsun sen, dedi. Kızgın gibi sorgulayıcı gibi harfleri… Öğretmenim, dedim. Zor meslek, çocukların gürültüsünü nasıl çekiyorsun, dedi acıyarak. Gürültüsünden değil de çok kucağıma alıp sevdiğimden oldu onlar, dedim. Hayır, dedi. Stresten bunlar. Tıkamış bütün sırtını. Dirseğiyle ezmeye başladı hissediyorum. Ancak mantar gibi, birini eziyor diğeri çıkıyor benimkilerin. İşimden ve hele hele de kendimden bahsetmeye ise hiç takatim yok.

Var mı çocuk, dedim. Kızı varmış Washington’da master yapıyormuş, hem de hemşireymiş. Dört saat yol gidemiyorum zaten evli, dedi. Ay sen kaç yaşındasın da evli kızın var, dedim. Elli dokuz deyince, yalan söylüyorsun; dedim. Benden iki, bilemedin üç yaş büyüksün, sizin milletin kadınları da hep küçük görünüyor; dedim. Torunu bile varmış. Nasıl da övünüyor kızıyla. Oysa gidemiyor bile dört saatlik mesafeye, iki yıl önce görmüş torununu. Çok iyi de para alıyor diyor kızına. Herkes bir özlemin peşinde tüketiyor ömrünü işte…

Kocan ne şanslı her gün masaj yaparsın ona, dedim. Asla, dedi. Çok yoruluyorum. Gidip uyuyorum hemen. E para al, dedim. Zamanında iki gömleğe yirmi beş dolar aldığım aklıma geldi. Benimki para harcamayı sevmez, dedi. Zaten o burada değil. Çalışmaya geldim ben buraya. Ayda bir gidiyorum yanına. O partiliyorsundur sen o zaman diye takıldım. Çok yorulduğundan, on beş yaşından beri de çalıştığından bahsetti. Üzüldüm. O da bana üzüldü, kulunçlarıma kanca gibi takılanları ovdu da ovdu. Ben zaten bir de utanıyordum, hepten gömdüm başımı yatağa. Bir süre sessizlik oldu. Kadınlar mı erkekler mi geliyor en çok masaja diye sordum. Ben geldiğimde bir tane kadın çizmesi vardı. Kadınlardır diye düşündüm, belki de onların gelmesini istedim, umdum. Yok, dedi. Hep erkekler. Bak görürsün sen çıkarken kalabalıklaşır burası, hatta gelmeye başlamışlardır bile. Kimisi der belim ağrıyor, kimisi der bacağım, yok sırtım, boynum… En çok erkekler gelir buraya. Ama bana sorarsan en çok stres kadınlarda. Kadınlara azcık indirim yapın, erkeklere söylemeden, dedim. Gülüştük. Keşke, dedi. Keşke…

Kocasından ve bütün erkeklerden hıncını alırcasına ezdi kulunçları. Acırsa söyle, dedi. İlişmedim. Benim de hesabını kesmek istediklerim vardı, her bir kulunçta kırılıp tuz buz olduklarını düşündüm. Peşin mi ödedin, kredi kartıyla mı, dedi fısıltıyla. Kredi kartı dedim. Çok iyi, dedi. Peki ya bahşiş? Onu peşin sekretere bırakacağım. Onu da kredi kartından yap, dedi. Bize vermiyorlar. İkimiz de fark ettik ki bir kuluncum daha oldu tam iki kürek kemiğimin ortasında. Mumun alevine baka baka söndürdüm. Bir avuç yağ aldı. Sanki hiç kokusu yok. Er meydanına çıkacak bir pehlivandım artık. Sıcak havlularla bedenimi sardı. Yine gel, dedi. Gelirim, dedim. Fazla stres yapma, boş ver, dedi. Ne zaman geleyim sence, dedim. İki haftada bir gel, dedi. Beni mi, yoksa alacağı bahşişi mi düşündü en çok bilemedim. Ama dünyanın neresinde olursa olsun, sürüp gidegelen adaletsizlik en çok kadınları mı yaralıyordu ne?

Adımlarımı soğuk havaya karşı ılık bedenimle attım. Nina, ben, kulunçlarım ve kadınlar. Nina bilmiyordu ama benim asıl kulunçlarım tam da sol göğsümün altında bir yumruk gibi, belki bir taş, belki açık bir yara. Adını koyamadığım her duygunun, isimsiz her acının vücut bulmuş hali gibi. Şey gibi. Şey gibi işte… Milyonlarca şeylerden hepsi ama en çok bir tanesi gibi… Kimin elinin şifa olacağını bilmeden, orada öylece asılı bir kanca…

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz. Nina’nın Elleri öyküsü

Nina’nın Elleri

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir