Hiroşima
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Hiroşima

0

Hiroşima

“Hadi Paul! Amerika için!” “Pearl Harbour’daki kahramanlarımız için!” “Amerika için!” Uçağa binmeden önceki son nidalar aklında dönüp duruyordu. Hedefe az kalmıştı ve eli düğmenin üzerinde titriyordu. Düğmeye bastığında Amerika’nın bir kısmı için kahraman, dünyanın geri kalanı içinse muhtemelen bir canavar olacaktı. Tıpkı Pearl Harbour’a saldıran o Japonlar gibi… Onlar da Amerika’ya çok güçlü bir yumruk vurmuşlardı ve birer kahraman olarak görülüyorlardı halklarının büyük bir kısmı tarafından. Şimdi ise olan şuydu: Amerika yediği o güçlü yumruk sonrası, daha güçlü yumruk atmayı öğrenmişti. Amerika adına o sert yumruğu vuracak olan da Paul’un bizzat kendisiydi. Bu şekilde haklı hale getiriyordu birazdan yapacaklarını. Derken hedef göründü. İçinden geri sayıma başladı: 3…2…1…

Önce yarasalar öldü baykuş sesleri altında. Ardından yıldızları boğdular, kendi kuyruklarıyla. Sonunda aya merdiven dayayıp çıktı biri ve elindeki benzin dolu bidonu boşaltıp çaktı kibriti. Aydınlandı her yer, sabah oldu. Eğer 85 yaşına geldiyseniz ve yalnızsanız geceleriniz bu şekilde sonlanır diye düşünerek kalktı yatağından Yamamura. Yine uyuyamamış, sabahın köründe uyanmıştı. Heyecanlıydı aslında. 75 yıl sonra ilk kez annesini, babasını ve kız kardeşi Shirara’yı görecekti. İstese daha önce de görebilirdi ama cesaret edememişti. Annesine, babasına, kardeşine sarılacağı anı düşünerek yaptı kahvaltısını. Özenle hazırlandı. Tam çıkmak üzereyken aklına geldi. Shirara’ya hediye almamıştı. 7 yaşındaki bir kıza ne alınabilirdi ki? Aklına hiçbir şey gelmiyordu. Masanın üzerinde duran kâğıt takıldı gözüne. O kâğıttan bir turna kuşu yaptı. Artık en azından kardeşine verebileceği bir şey vardı elinde.

Çıktı otelden. Şehir görmeyeli çok değişmişti. 10 yaşındayken sokaklarında koşturduğu şehir yoktu artık. Ağaçlar, çiçekler, kuşlar hiçbiri eskisi gibi değildi. Binalar daha büyüktü, yollar daha uzun, insanlar daha hızlı. Daha önce hiç bulunmadığı bir yerdeymişçesine etrafına bakınarak yürüyordu.

Uzun yürüyüşün sonunda durdu. Olduğu yerde kalakaldı. Oradaydılar işte; annesi, babası ve kardeşi Shirara. Onlara öylece bakarken birden bir karartı çöktü yeryüzüne. Bir şey hızla güneşin önünü kapatıyordu sanki. Sonra etraftaki insanlar telaşla koşturmaya başladı. O an ilk yağmur damlası düştü Yamamura’nın burnunun ucuna. Tekrar kendine geldi ve yürümeye başladı. Yanlarına vardı. Özlemle baktı üçüne de. Hepsi son gördüğü gibiydi. Özellikle Shirara hiç değişmemişti. 75 yıl önceki gibi 7 yaşındaydı. Doğru söylemişti şair. Ölü çocuklar büyümüyordu. Cebinden kâğıt turnayı çıkardı, önündeki mermerin üzerine bıraktı. Üçüne birden sarılmak istedi ama önündeki mermere sarılmaktan başka yapabileceği bir şey yoktu.  O da mermere sarıldı sıkıca. “Keşke,” dedi. “Keşke o gün ben de sizinle olsaydım. Tatile gitmiş olmasaydım…” Ağlamak geliyordu içinden, ağlayamıyordu. Ne zaman ağlayacak olsa aklına amcasının sözleri geliyordu: “Onlar seni, beni, bizi ağlatmak için yaptılar bunu. Ağlamamalısın, güçlü olduğumuzu göstermelisin onlara.” İşte bu yüzden ağlamıyordu. Hayır ağlamıyordu. Ağlamıyordu işte. Yanaklarından yağmur damlaları süzülürken, gökyüzünden gözyaşı yağıyordu sadece. İnsanın yumruk yedikçe, yumruk atmayı öğrenecek kadar aptal olması insanlığı bir kez daha yenilgiye uğratıyordu. Oysa yumruk yediğinde yumruğun acıttığını öğrenebilse insan, belki de ilk kez gerçekten kazanacaktı…

Yazarın (Emre Akkol) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz. (Hiroşima öyküsü)

Hiroşima

24 Ekim 1994 Bursa doğumluyum. Cumhuriyet Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik mezunuyum.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Yolcu

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir