Gölgede-İki
  1. Anasayfa
  2. Konuklarımız

Gölgede-İki

Yazan: Yonca Kayabaş Tandoğan

4

Gölgede-İki

 

Elektrikli motosikletin gidonunu düzeltirken “Hazır mısın Halimem,” diyor sevdiceğim. “Başını sıkı ört, bugün güneş var ama rüzgâr bıçak gibi kesiyor.” Kafamı anladım gibilerden sallayıp, arkaya yerleşip, kollarımı beline doluyorum. Gövdemi sırtına doğru yerleştiriyorum. Tam bir teslim oluş. Hayatım boyunca en güvendiğim, en sevdiğim, sevildiğimi bana hissettiren beden. Üç yıllık nişanlım, bu yaz sonu, 19 Ekim’de kocam olacak, hayırlısıyla.

Motosiklet hareket ediyor. Her seferinde hissettiğim o garip tedirginlik, dengede kalma haline alışma süreci şöyle bir gelip, kısa sürede geçiyor. Gün içinde heyecanla beklediğim zamanlardayız. Toprakta oluşan yansımaya bakıyorum. İkimizin gölgesi. Kavuşmuş. Birlikte. Gölgede ikili, gönülde bir olmaya razıyım, şimdilik. “Gölgede-iki”lerle motosiklet yolculuğumuz başlayacak. Benim icadım bu kelime. Sevdiceğim çok gülüyor bunu söyleyince. Bizim gölgelerimiz bunlar. Günde iki kez buluşuyoruz kendileriyle. Yirmişerden kırk dakika. Fiziksel olarak benziyoruz ama hepsi o kadar. Dünyaları bizden büyük. Bazen bu gölgeler bedence küçük oluyorlar, bazen irice ve uzun.

Nişanlımla sadece işyerinden eve gidip dönerken eşlik edebiliyoruz birbirimize. Buna bile kem gözle bakanlar var ya, neyse… Biz mecburen ayrılıyoruz, gölgedeikilerse hep birlikteler, hep ikili. Yarısını elden patrona iade ettiğin maaş, bir kısmını bu ay ödeyemeyeceğin faturalar, insafsız ev sahibinin daha birlikte oturamadığımız eve zam zamanını gözlediği kira, onaltısı ödenmiş altısı ödenecek beyaz eşya taksiti gibi dertleri yok bu çiftin. Sonu gelmeyen- Allah geçinden versin- sağlık sorunları olmamış hiç. Düğünleri parasızlıktan, vefatlardan üç kere ertelenmemiş.

İç çekiyorum. Rüzgârı iyice hissetmeye başlıyorum. Motosikletle eşzamanlı hareket eden Gölgedeikiye bakıp başımı sevdiceğimin gövdesinin arkasına saklıyorum. O sırada Kocabaşgillerin tavuklarının yanından geçiyoruz. Gün boyu çimenlerde serbest dolaşıyorlar. Bizimkilerin de yumurtlamış olmasını diliyorum. Kız kardeşim takip eder tavuklarımızı. Eğer varsa yumurta çoktan toplamıştır. Okulda öğrendiği gibi gezen tavuk demeye bayılıyor, sayesinde yandaki yabancı komşulara yumurta satıyoruz, haftada yirmi tanesi toplam yirmi liradan. Şanslıysak yumurtanın kabuğu gibi ak 40 liramız oluyor. Şu tavuklara da ayrı özeniyorum bizim gölgedeikiler gibi. Dilediklerince gezmek, sevdiceğiyle sürekli birlikte olmak, başka yerleri görmek ne güzeldir kim bilir?

Gözlerimi kapatıyorum. En sevdiğim ruh haline geçiş başlıyor. Hayal kuruyorum. Bizimkileri ne rüzgâr etkiliyor ne havanın soğukluğu ne de mesafeler. Onlar alıp başlarını gidebiliyorlar uzaklara. Mesela bugün Venedik yoluna çıkacaklar. Temizliğe gittiğim evde bir haftadır bundan başka konu yok. Ben bile kulak kabarta kabarta ezberledim. Şubat ayında orada karnaval varmış. Maske takar, alacalı cafcaflı eski zaman kıyafetleri giyermiş herkes. Venedik sular altında kalmadan gidip görülmeliymiş. Büyük hanım görmüş oraları HakimBey hayattayken. Yeni gelin görmemiş, pek bir merak ediyor. Gondollara binmek istiyor. Köprülerinde gezip, daracık sokaklarında kaybolarak şehri tanıyacakmış. San Marco Meydanı’nda güvercinleri besleyip, İstanbul’dan kaçırılan atları da görmek istiyormuş. Murano Adası’nda rengârenk boncukları, camdan heykelleri incelemek çok güzel olurmuş. Gölgedeiki’nin bugünkü hayali gezi rotasını, temizlikte dinleyip aklımda kalanlara göre belirliyorum. Kız kardeşimle akşam telefondan karnaval resimlerine baktık. Maskeler, kıyafetler, gondol, kanallar. Venedik. Sevdiceğime de gönderdim akşam fotoğrafları tek tek. ‘San Marco meydanında olmak kim bilir ne güzeldir’ diye yazdım. “Yok canım, bizim Cumhuriyet meydanı kadar değildir’ demiş, bir de gülücük atmış. Bunu hatırlayıp kıkırdıyorum. Fotoğraflar tekrar gözümün önünden geçiyor, “Venedik çok güzel ama yeni gelinin görmek istediği kadar var yani” diye mırıldanıyorum.

Evin kapısına yanaşıyor sevdiceğim maharetle. Motosikletten inmiyor. Örtülü dantel perdenin arkasında annemin baktığını biliyoruz ikimizde. Ne çabuk geçti yirmi dakika? Hayallerimde daha Kapıkule gümrüğünden geçemedik yahu. Bizi duyan kız kardeşimin arka taraftan hızlı adımlarla geldiğini görüyorum. Elinde bir sepet, yüzünde kartondan kesilmiş, pastel boya ve ışıltılı ojeyle boyanmış üstüne tavuk tüyleri yapıştırılmış bir maske. Bütün gün bununla uğraşmış olmalı. “Gezen davuklar coşmuş abla” diyerek dolu sepeti gösteriyor, maskesini işaret edip yöresel lehçeyi vurgulayıp “gaarnavaal etkisi neyin” diyor. Kendimi tutamayıp kahkahalarla gülüyorum.

“Hayırdır Halimem” diyor sevdiceğim “neye gülüyorsun bu kadar?”

Gölgelerimize bakıyorum. Artık ayrılar. Gölgedetek. Perdenin arkasından bizi dikkatle gözlediğini bildiğim anneme, hakkımızda türlü söylentiler çıkaran hasetlere, Venedik’i görme ihtimali benden çok yüksek ama kendinden yirmi beş yaş büyük kocasıyla mutlu olma ihtimali düşük yeni geline inat sevdiceğimin rüzgârdan iyice buz kesmiş hafif sakallı yanaklarından öpüp, daha beraber oturamadığımız evimize yolcu ederken “Halime, hayallerime ve yumurtalara” diyorum.

“Yalnız dikkat et” diyor aklımdan geçeni de ruhumdan geçeni de bilenim. Cesaretli halimden biraz şaşkın ama mutlulukla gülerek cümlesini tamamlıyor. “San Marco Meydanı’nı sular basmış, ööle diyoolar.”

O sırada tavuklar, horozlar hep bir ağızdan ötüyor. San Marco Meydanı’nda birileri güvercinleri besliyor. Ege’deki küçük ilçemizde hayat devam ediyor.

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. 

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Gölgede-İki

İlginizi Çekebilir
Bir Çift Ela Göz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (4)

  1. 14 Şubat 2020

    Yazarın kendi hayatından kesitler ile Ege yöresinin halk yaşamını harmanlandığı bir solukta okunacak bir kısa öykü👏🏻

  2. 14 Şubat 2020

    Şahane kaleminize sağlık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir