1. Anasayfa
  2. Deneme

Gezi 8 Yaşında!

Yazan: tdnmz


0

Gezi 8 Yaşında!

Gezi diye addettiğimiz bambaşka bir şeyin başlangıcıydı. “Onların çocukları çaldı, bizim çocuklarımız öldü” cümlesinin hüznünü hepimiz içimizde hissettik. Atılan her bir gaz kapsülü bizim üzerimize geldi. “#direngeziparkı geliyorum” cümlesi yazılmış hamile kadının göbeği kocaman bir tebessüm yerleştirdi yüzlerimize. Anneler meydanlarda tanımadıkları evlatlarını sarıp sarmaladı. Sevgi o kadar yüceydi ki ve direniş de bir o kadar imkânsızdı ki uyursak bitecek korkusuyla kaç günü uykusuz geçirdik bilemiyorum. Ulaşılabilecek bütün kanallardan mobese kameraları dâhil izledik. Canımız yandı. Hepimizin annesine söylediği yalanı yere yazıp tüm foyamızı ortaya çıkarmışlardı, onu da kamera yakaladı “Merak etme anne, ben en arkadayım”. Kırmızı elbisesiyle, duranıyla, çıplak gitar çalanıyla ve polislere kitap okuyanıyla umudu, mezuniyet pankartlarındaki yazılarla unutulmadığını vurguladı gençler. Ruh o kadar sarıp sarmalamıştı ki bir hissedenleri, ölenler kardeş oldu hep birlikte güneşe gömdük. Bir bine döndü, el ele yürüdük. Mizah… Mizah her yerdeydi. Başa çıkamayacakları tek şey şiddet dışı eylemler ve mizahtır dedik ve yolumuza devam ettik. Adımız artık belliydi, “düşüncesini fiilen gerçekleştirmeye çalışan kimse, etkinci, eylemci” yani “çapulcu”. Ötelemeye de çalışmadık değil hani, the best greek prime minister buralarda çıktı. Paris’ten Los Angeles’a herkes sesimizi duymuştu. En güzel direnenler, direnmeye gönül veren yediden yetmişe herkesti. İçlerinde en tatlısı da “direnip duru gari” diyen Denizli ve tomanın suyundan saklanan o meşhur 5’li oldu.

“Dün çok çeviktin polis” cümlesiyle güldüren, kütüphanesiyle güneşin çocuklarına yaraşır bir güzellik gösteren ve “devrim televizyonlardan yayınlanmayacak” cümlesiyle farkındalık ortaya koyan bireyleri yan yana getirdi. Gece direndik, gündüz işe gittik. Birden bire hepimiz tek bir yazara dönüşmüştük ve çocuklarımıza anlatacağımız muhteşem bir direnişin hikâyesini oluşturuyorduk. “Sıkma demiyorum, hobi olarak yine sık” mı dersiniz, “buralara yaz günü gaz yağıyor canım” mı? Futbol tutkunları da vardı aramızda, “biber gazı bir Alex değil ama portakal gazı resmen bir Hagi” ile aramıza katılmışlardı. “Nasıl oluyor da her birimiz bu kadar stratejik ilerliyoruz oğlum?” diye sorarken kendi kendimize, birden bilinmez bir yerlerden cevap geldi ve o cevap “GTA’da polis döven nesle sataştın!” oldu. Politik açılımlar da gerçekleştirdik, artık apolitik değil alabildiğine politiktik, “you scared, arınç you” dedik ve bunu da tasdikledik. Bazen de her şeyimiz düşündüğümüz kadar anlamlı olmadı, fakat herkesin bu direnişte yeri vardı. Bu anlamsızlık içerisinde yerini bilenlerden biri “slogan bulamadım” yazdı ve direnişe katıldı. “Sizin gazınız varsa bizim de UEFA kupamız var” cümlesiyle rütbesel alanını arşa taşıyan Galatasaraylı, “rabb’ime sordum #direngezi dedi” diyen can pare arkadaşımız. Dünya üzerinde en korkulması gereken varlığın dişil olduğunu çözümlemiş bireyler olarak “anamızı da aldık geldik” dediğimizde o canımız çiftçi abimizin kulaklarını çınlatıp, onu da unutmadığımızı gösterdik. Bir dedemiz vardı her yere Atatürk resimleri çizdi, bir ninemiz her gün aldığı yüzlerce ekmeği ve elinde sütlü su şişesi ile gözü yaşlı herkese sütlü su sıka sıka ekmek yedirdi. Acı çok kuvvetliydi. Kayıp çoktu. Dedim ya ölenler kardeş oldu, onları güneşe gömdük… Ve dedik ki “daha on dokuz yaşında düşlerinde özgür dünya”. Sonra bu cümlelerle tüylerimiz diken diken statları, sokakları inlettik. Bağırabildiğimiz kadar yüksek bağırdık. Bağırdık ki bilsinler, duysunlar. Biz unutmadık. O genç kızın “sen ölseydin ben ağlardım” cümlesindeki hayal kırıklığı hepimizin hisleriydi, “biber gazı sıkmanıza gerek yoktu bayım, zaten yeterince duygusal çocuklarız” cümlesi ise hepimizin naifliği.

Biz çok güzeldik, hâlâ daha öyleyiz. “Bağzı” günler tam anlamıyla “sağıma ve soluma” “orama toma burama to!” diye bağırasım geliyor. Bağırayım ki uyansınlar, silkelenip bizi anlasınlar. Biz o tomanın dramıydık, köprüleri geçtik ötesi yok! Eskiden böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum cümlesini “bu dünyaya tam olarak böyle bir çocuk getirmek istiyorum” ile değiştirdik! Biz şimdi biber gazıyla güzelleşmiş hafif yanık tenimiz eşliğinde, “ıslak terliğe çorapla basasın” şeklinde kötü dileklerimizi yerli yerine iletmeye devam edeceğiz, tabi bu süre zarfında da sanırım İzmir “toma”ya “tomat” demeye devam edecek. Bizi sorarlarsa direnmeye gittiler, gelecekler dersiniz. Olmadı az ilerde sağda camiinin yanı, meydanın sonunda kalıyoruz.

8. yılımız kutlu olsun, everyday we are chapulling.

Gezi 8 Yaşında!

Sitemizdeki diğer denemelere de göz atabilirsiniz. 

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Gezi 8 Yaşında!

İlginizi Çekebilir
Kız Çocuğu

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir