1. Anasayfa
  2. Öykü

Filizlenen

Yazan: Elif Cemre T.


0

Filizlenen

  • Uzun bir yolculuğun ardından ulaştığınız köyde geçirilen ilk günü anlattığınız bir öykü kaleme alın.

“Önümde harelenen deniz gözlerimden ruhuma akıyor. Tam alnında durduğum güneş, varlığımı şeffaflaştırıyor. Şu anda burada mıyım gerçekten? Bastığım toprak, doğduğum kentin mi? Hışır hışır otların, martı çığlıklarının ortasında duran, bu telaşlı maviliğe bakmakta olan ben miyim?”

Yıllar sürmüştü bu anı yaşamak. Özgürlüğünün ilk günüydü. İnsanlar değişse de denizlerin değişmemesi, güneşin hâlâ aynı şeyler anımsatması içini büyük bir minnet duygusuyla doldurmuştu. Uzun zamandır ilk defa güvende, evinde hissediyordu. Çatısız, duvarsız bir ev. Kendine ait hiçbir şeyi yoktu. Dostları, ailesi yoktu. Yıllarını geçirdiği karanlık duvarlar dışında bir geçmişi de yoktu. Fakat o alternatif bir hayat yaratabilmişti. İyi bir evde, mutlu bir aileyle yaşamanın; başarılı, güçlü, dünyayla barışık, sapasağlam bir insan olmanın; hayali kurulamayacak kadar önemsiz şeylerin sahibi olmanın ve en önemlisi adımlarını özgürce istediği yöne atabileceği sınırsızlığın hayallerini kurmuştu. Kendini sürekli şu denizin kıyısında oturup hayal etmişti. Şimdi gerçeğe dönüşen bu huzur, neredeyse hayalinin gölgesinde kalmıştı.

Karanlık, uykuda gibi geçen günlerde aklını sadece bir şeylerin en iyi halini düşünerek koruyabilmişti. Dünya artık kalabalık bir yerdi. Bu durumdan inanılmaz bir sevinç duydu. Sesler, başkalarının sesleri, rüzgârın, denizin sesi, bastığı toprağın sesi… Her şey onu şefkatle sarıp sarmalıyor, yalnızlığın parçalanmakta olan dünyasından çekip çıkarıyordu. Ana rahminden çıkmak gibiydi. Doğum gününden hiçbir zaman emin olamamıştı. Belki de bugün, o gündü. Yaşamın manzarası değişmişti. Artık soğuk duvarlar, karanlık hücreler yerine masmavi gökyüzü, cıvıl cıvıl bir kalabalık, saçlarını okşar gibi esen ılık bir rüzgâr vardı. En çok neyi özlediğine bir türlü karar veremiyordu. Adımları yeni yeni açılıyordu. Yürümek, yürümek ve kilometrelerce yürümek… Bacakları dermansızlaşsın ve hâlâ yollar bitmesin istiyordu.

Kollarını açıp koşmaya başladı. Rüzgârın neşeli kahkahasını duyuyordu. Adım attıkça yükseliyordu. Mutluydu, evet mutluluk tam olarak buydu. Kendisine şaşkınlıkla bakanlara gülümsüyordu. Nefesi kesilinceye kadar koştu, yoruldukça gülmeye başladı. Tuhaf bir burukluk yaşıyordu. Birden içindeki çiçeklerin ezildiğini hissetti. Gözyaşlarını tutamadı ve yere kapandı. Toprağa yüzünün gömerek teselli bulmaya çalıştı. Nihayet içinden sıyrıldığı o korkunç dünyaya son bir kez daha bakmıştı. Ruhunu paramparça eden bu son bakış, onu kurtulduğuna dair şükran mı duymak gerektiği, yoksa yaşanamayan zamanların intikamını mı almak gerektiği konusunda tereddüde düşürmüştü. Güzelliğin ortasına son bir kez daha karabasan çökmüştü.

Kaybedenlerden ve kaybolanlardan olmayacaktı. Sadece yaşamak istiyordu. Nefretin, korkunun, acının olmadığı bir yerde… Eğildiği topraktan bir fidan gibi doğruldu. “Ben özgürüm.” dedi. “Artık özgürüm…”

İçinde bir hafiflik duygusu, ağzında ölümü ve yaşamı aynı anda hatırlatan toprağın tadıyla gözyaşlarını sildi. Kırgın bir gülümsemeyle ışıl ışıl parlayan denize baktı. Güneş batmak üzereydi. Önünde sonsuzluk gibi uzanan şu turuncu koridora kendini bırakmak istiyordu. Arınmak ve yepyeni bir insan olarak çıkmak… Gözleriyle bu değişen zamanı öptü. Derin bir nefes aldı. Artık devam etmeye hazırdı. Duvarsız, çatısız evini yuva haline getirmek istiyordu. Sığınacak bir yer gerekti. Hiç endişelenmediğini fark etti. “Yeryüzü yatağım, gökyüzü yorganım.” dedi, “Yeter ki görebileyim…”

Siz de yazı egzersizlerimize katılabilirsiniz.

Filizlenen

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir