If You Love Me Let Me Go
0

If You Love Me Let Me Go

  • Resme Dair Bir Hikâye Yazın

Lodos iyice artırıyor şiddetini. Akdeniz’in mavi suları hırçın… Denizin ortasında uçuşan martıların sesleri şehre kadar geliyor…

Sahilde bir banka oturup denizi izlemeye koyuluyoruz. Konuşmuyor; tek bir kelime dahi çıkmıyor ağzından. Ah bir konuşsa; zihnindekiler dilinden dökülüp havaya, ozona karışsa rahatlayacak belki…

“Senin için bir şey yapmamı ister misin?” diye soruyorum. Eliyle hayır işareti yapıyor. Gözlerini ufka dikip bir sigara yakıyor.

Hava kararmaya başlayınca koluna girip ayağa kaldırıyorum onu. Durağa kadar yürüyoruz. Otobüse biner binmez şoföre ücreti ödeyip en arkadaki koltuklara yerleşiyoruz bir hışımla. Ağzından belli belirsiz cümleler dökülüyor. Susmakla yetiniyorum karşısında. Kafasını geriye doğru atıp gözlerini kapıyor. Otobüs geniş caddelerde ilerlerken “Belki de insanın en masum olduğu an uykuya daldığı andır,” diye geçiriyorum içimden…

Kaldığı apartman dairesine vardığımızda çantasından çıkardığı anahtarlığı tutuşturuyor elime. Yavaşça açıyorum kapıyı. Ağır bir rutubet kokusu karşılıyor bizi. Geniş bir koridordan geçip salona giriyoruz. Salona girer girmez de kanepenin üzerine uzanıp tüm masumiyetiyle uykuya hapsediyor kendini.

Apartmandan dışarı çıktığımda güneş ışıklarının şehri çoktan terk ettiğini fark ediyorum. Ay tüm parlaklığıyla gökyüzünde duruyor. Dar bir sokaktan geçerek otobüs durağına varıyorum. On dakika sonra bir belediye otobüsü sokağın başından beliriyor…

Otobüse biner binmez boş bulduğum bir koltuğa yerleşiyorum hemen. Radyoda bir Slipknot şarkısı çalıyor…

“Bury all your secrets in my skin,

Come away with innocence and leave me with my sins,

The air around me still feels like a cage,

And love is just a camouflage for what resembles rage.

So if you love me let me go,

And run away before I know,

My heart is just too dark to care,

I can’t destroy what isn’t there…”

Otobüs taş yapılar arasında ilerliyor. Sokak lambalarının ışıkları yüzüme vurunca kafamı pencereye dayayıp düşüncelere dalıyorum…

Otobüsten inip eve varmam yarım saatimi alıyor. Eve varır varmaz da salondaki siyah koltuğun üzerine bırakıyorum kendimi. Duvarda asılı duran saat 22.33’ü gösteriyor. Saatin tik takları arasında uykuya teslim oluyorum.

Sabahın erken saatlerinde telefon çalıyor. Karşıdaki, adımı fısıldıyor. Birkaç saniye süren sessizlikten sonra “Arkadaşınız Sinem dün gece intihar etmiş,” diyor. Gerisi zifiri karanlık…

Üç gün sonra Kilyos Mezarlığı’nda sade bir cenaze töreni düzenleniyor onun için. Ardından ne bir ağıt yakan oluyor ne de tek bir gözyaşı döken… Yağmurla birlikte toprağa karışıyor cansız bedeni…

Mezarlıktan ayrılırken anne babasının yıllar önce birlikte çektirdiği bir fotoğrafı bırakıyorum başucuna; hayatı boyunca yanından ayırmadığı fotoğrafı…

Yazarın (Mustafa Aslan) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

1990 Manisa doğumlu. Adnan Menderes Üniversitesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Yiyecek İçecek İşletmeciliği Bölümü lisans mezunu.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir