Görünmez Kentler – Italo Calvino
2

Görünmez Kentler – Italo Calvino

Önsözü, arka sözü ve sonsözü ile -topu temeli- 200 sayfalık bir Ansiklopedi okudum dersem yanlış bir şey söylememiş olurum… Elimdeki kitap; 1990’da Remzi Kitabevi’nden Murathan Mungan’ın seçkisiyle ve Işıl Saatçıoğlu çevirisiyle yayınlanmış bir şaheser.

‘Şaheser’ dedim, çünkü: Bu incecik kitabı tam üç kez okumak ve irdelemek zorunda kaldım.

Sayfa sayısı insanı yanıltan kitaplardan Görünmez Kentler. Önce kitaba direkt giriş yapıp, Venedikli Tacir Marko Polo ile Tatar imparatoru Kubilay Han’ın, Kemenfü Sarayı’nda geçen karşılıklı konuşmalarına daldım. Bunu yaparken, Polo’nun muhteşem bir imgelemle Han’a anlattığı ve onu bilinç seyahatine çıkardığı kentleri atladım (hataya bak!!!)… İnanın 200 sayfada belki de 50 sayfa tutan bu karşılıklı konuşmalar, Calvino’nun dediği gibi: ‘Doğru yolu bulabilmek için kaybolmak gerekir…’ dedirtti bana. Sonuç: Kayboldum!

Biraz ara vererek kitabı geçenlerde yeniden elime aldım ve bu kez akıllanmıştım! Zira 55 Görünmez Kent’in anlatıldığı, muhteşem alegorik (Kristalize olmuş imgelem yolculuğu da diyebiliriz) ve bol bilinç labirentleriyle bezenmiş eseri, satır atlamadan notlar alarak, çizip, üzerinde düşünerek okudum yeniden.

En sonunda da önsöz-sonsöz okumaların da aldım soluğu.

Ve ne yazarsam yazayım yetmeyecek, farkındayım aslında….

Özet…? Yapamadım…!

Diomina, Isidora, Dorothea, Zaira, Anastasia, Tamara, …., Cloe… Kitapta ismi geçen Görünmeyen Kentler’den bazıları. Her birine kadın ismi verilmiş tam 55 kent. Venedikli,’yabancı’ olarak adlandırılan Polo’nun, dilini bilmediği Kubilay Han’a ki (onun distopik kentleri bile gösteren bir ATLAS’ı varken), yeri, yurdu belli olmayan bu kentlerle Dünya’yı gezdirmesinden ibaret aslında kitap.

Örneğin; Despina kentinden bahsederken şu cümleyle başlıyor anlatmaya: “Karadan gelene başka, denizden gelene başka görünen bir kent…”

Zaira kentinden bahsederken ise; “Yüksek burçlarıyla Zaira’yı boşuna anlatmaya çalışacağım sana gönlü yüce Kubilay… Zira bir kenti kent yapan şey bunlar değil, kapladığı alanın ölçüleri ile geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişkidir…”

Cecilia’nın sokaklarında nasıl da kaybolduğunu anlatırken ise yıllar önce karşılaştığı Keçi Çobanı ile sohbetini aktarır Han’a. İlk karşılaşmalarında onu ve bakış açısını beğenmemiş olmasına rağmen ‘kaybolanlar’ olarak ikinci karşılaşmalarında -çıkış-ı ondan medet umarak dilemiştir. Çoban’ın söylediği cümle ile ‘kaybolanlar’ için her yerin Cecilia olduğu artık kesin kez doğrudur…

Sadece kentler görünmez değil üstelik Görünmez Kentler’de, rota da görünmez! Polo’nun anlatılarında, Calvino’nun 1950’lerde yöneldiği Fantezi ve Alegori had safhada iken, bilinç akışı yöntemiyle; iktidar, ihtiyaç, arzu, bellek, yaşam, ölüm, anılar, göstergeler, gözler, yok oluş, varoluş, kayboluş ve tabii kimlik arayışı da dâhil olmak üzere birçok tema var. Birbirlerinin dilini bile bilmeden bir yelpaze, bir kuşun kanat tüyü, bir sadak ya da simsiyah bir taşla Simge bilimi kullanarak, sadece sesler, ünlem yüklü nidalar, çığlıklar ve homurtularla anlaşıyor ve bunlarla satranç oynuyorlar ilk başta. Zamanla Polo, Han’ın ülkesinde kullanılan dili öğreniyor. Artık soru-cevap’lar başlıyor ortak dil kullanılmaya başlandığı için. Hatta bir ara kendi aralarında sessiz/sözsüz sadece ellerin ve işaretlerin kullanıldığı bir dil/anlaşma geliştiriyorlar.

Dinlediği kentlerden, yaptığı astral seyahatlerden çok şey keşfeden Kubilay Han (ki kendisi de artık görünmeyen kentlere imgeleminde seyahatlere çıkıyor: rüya görerek!) bir gün Polo’ya soruyor:

Han: Hiç sözünü etmediğin bir kent kaldı… Venedik!

Polo: Bunca zaman ne anlattım sanıyorsun ki sana?

Han: Hiç duymadım oysa adını andığını…

Polo: Ne zaman bir kenti anlatsam Venedik’le ilgili bir şeyler söylüyorum.

Han: Sana başka kentleri sorduğumda onları anlatmanı isterim. Venedik’i sorduğumda da Venedik’i.

Polo: Diğer kentleri anlamak, farklılığını kavramak istiyorsam gizli bir ilk kentten yola çıkmak zorundayım. Benim için bu; Venedik!

Han: Öyleyse yolculuklarında ilgili her hikâyeyi yola çıktığın yerden başlatmalı, Venedik’i olduğu gibi, her şeyiyle, ondan hatırladığın hiç bir şeyi atlamaksızın anlatmalısın…

Polo: Belleğin imgeleri bir kez dile vurulup sözlerle sabitleşti mi silinip gider… Belki de Venedik’i kaybetmekten, konuşarak onu bir çırpıda kaybetmekten korkuyorum. Kimbilir, başka kentlerden konuşurken azar azar çoktan kaybettim bile…

Özetle: Marko Polo, gidip gördüğü ve görmediği kentleri harmanlayarak, imgelemle, kristal bir labirentin içine, yol arkadaşı kıldığı Han’ı da çekerek, yol alındıkça bir şeylerin azar azar yitirildiği bir yolcuğun öyküsünü anlatır bu kitapta…

Calvino’nun deyişiyle; “Görünmez Kentler: Sonsuzlukta, çoğullukta ve tarihsiz bir zamanda yaşanan bir kimlik arayışıdır.”

not: #okumayankalmasınderim

Sevgiylekalın.

Görünmez Kentler - Italo Calvino

Sitemizdeki diğer kitap tanıtımlarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Görünmez Kentler – Italo Calvino

İlginizi Çekebilir
İnkıyâd

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (2)

  1. Hep merak ettiğim bir kitap. Ne güzel anlatmışsın, kalemine sağlık. Okumak farz oldu artık💕😌

    • Hani insanı yerden yere vurup,dayak atan kitaplar var ya Amelie…Hah işte tam da öyle bir kitap; Görünmez Kentler…Ben eminim …alıp okumaya bile başlamış olabilirsin,ben sana selam verene kadar..Uzaklık dediğin nedir ki?…Bir selama bakar!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir