Geceye Süs
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Geceye Süs

Yazan: Amelie

0

Geceye Süs

Hiç bilmediğim bir burukluk var. Tarifi için ne şiir var heybemde, ne şarkı var yüreğimde, ne de bir film aklımın ücra köşelerinde. Bir beyaz var yanımda, koca koca tepeler; içimdeki burukluğu katmerleyenlerden. Nereye sığınacağımı bilmediğim. Çocukluğum geliyor aklıma. Dağların en zirvelerinde, yeşiller arasında çam kokuları. Meğer kalbi güzele bir dağ öteymiş. Bir yerde, sanırım bir dizinin repliğinde, “zaman ruhlarımızla ilgili gerçeği söylemez” diyor. Öyle hak veriyorum ki şu ara. Ruh, başka bir alem. Zamanın ona asla ölçü olamayacağını yeni yeni idrak ediyorum. Bu da benim acizliğim işte. Şanslıysanız denk gelebiliyorsunuz. Denk gelene kadar o kadar yara bere içinde kalmıştır ki elleriniz, dizleriniz; parça pinçik kalbiniz. Karşınıza çıkana “her şeyi ben bilirim” havasıyla öyle bir anlatırsınız ki neden “yakın olana teşekkür etmemek gerek”i. Sanki koca dünyaları siz yaratmışsınız. Verdiği cevap sizi tuzla buz eder. Kayaların tepelerinden atar; soğuk içinize işler, buz kesersiniz; koca yanardağların içinde yakar, kavrulursunuz. “Bir sen et o teşekkürü, gönlünce; yüzümde o zaman güller açar.” deseniz de geçmiştir artık. Hata etmişsinizdir. Geri dönüşü yoktur.

***

Bir kelime arıyorum. Belki o kelime ile başlatacağım bir cümle. Tek bir cümle… Flaubert yaparmış ya, tek bir cümle için tüm günü geceye karıştırır; bir odanın tek gözlü penceresinin bile varlığını unutup o cümleyi ararmış. Odanın içinde döne dolaşa kendini kaybedermiş. Zaten tüm hayatı “mükemmel cümle”yi kurmak için geçmiş. Bir Flaubert olamam asla, onunla kendimi kıyasladığımdan değil de, onun o delilik vehmini anlayamasam da hissedebiliyorum sanırım. Bir kitapta okumuştum, “anlatmazsan, anlatmadığın büyür; anlatırsan anlattığın küçülür” diyordu. Söz, yüreğin zehri kimi zaman; atmak için yazmak gerek.

***

“Çünkü gerçek zamanı ne bir saat ne de bir takvim ölçebilirdi…”

Böyle söylüyor Momo’nun bir yerinde; Hora Usta devralıyor sözü ve şöyle devam ediyor:

“…Nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gökkuşağının renkleri ve sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider, kaybolur. Ama ne yazık ki, düzgün çarpmasını bildiği halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır…”

***

Anahtarlarımı kaybettim, hükümsüzdür. Kaybolan anahtarların yeri doldurulur da anahtarlıklarım anıları ile kayboldu. Anı, kaybolur mu? Mesela biri vardı, Samsun’u alırdım avuçlarıma. Biri vardı misal, ebru yaptığım zamanlardan kalma; turkuazla kalbin ortasında bir kırmızı, bir ebru fırçasını elime almaya zamanım olmasa da ona baktığımda en azından yaptıklarımın rengi olurdu bana. Bir de tosbağa gibi bir tavşan; kocaman mavi, bütün çocukların ilgisini çeker, onlarla arkadaş olmamı kolaylaştırırdı. Bir kitap sitesinden kalma bir parça vardı koleksiyonumda, kendisinin kitapla olan bağlantısını sevdiğim için ayırmazdım yanımdan ama nasip değilmiş artık. İnsan en çok kendine güvendiği zamanda hata yapıyor; bu da bugünlük bu kaybolma vesilesiyle kendime notum olsun. Bir de bir arkadaşımın sıklıkla bana söylediği: “Aramakla bulunmaz, bulanlar yalnızca arayanlardır.”

***

Şafak, karanlığın aydınlığa kavuştuğu gibi aydınlığın da karanlıkta eridiği zaman dilimi. Günbatımı kızıllığı da diyorlar; bazen tan vakti aydınlığı da oluyor. Karanlığı aydınlığa kavuşturacak tohum da yine o siyahta gizli. Ne diyor Sıfır’ın ilk cümlesinde: “Karanlık, siyahındır.” Ayın bir dağın tepesinde takılıp kalması misali çaresizliğin de resmi aynı zamanda, o karanlıktaki tohuma sabretmek. Sabır. Bir tan vakti aydınlığı için. İnsan için zor olan. Çünkü sesinde serçelerin kanat çırpışları yerine belirsizlikten harap olmuş ruhun feryadını duyuyorsun; duymaktan öte hissediyorsun. Böyle zamanlarda “içindeki acı sular gözlerden akmaya başlayınca, kalbine yığılmış acı yapraklar da sağa sola savrulmaya” başlıyor. Bu, sabrı kolaylaştırır mı bilinmez; ama bir ferahlık veriyor şüphesiz. Geceye süs olan yıldızlar; karları eriten yağmurlar gibi.

Öyleyse sabretmeli, bırakmadan kendini; bir nefes daha alarak taa içerden, kim olduğunu ve ne için o güneşe bakıp, o denize nasıl kıyı olduğunu hatırlayarak.

Gitmek için yolları, görmek için mekânları; daha mühimi bulmak için sebebini, sabırla çabalamalı.

Denizin kıyısında, ovanın ortasında…

Geceye Süs

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Geceye Süs

İlginizi Çekebilir
Deneme: Hata Eseri

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir