“Bilmeyenkişi”
  1. Anasayfa
  2. Konuklarımız

“Bilmeyenkişi”

Yazan: Murat K.

0

“Bilmeyenkişi”

Her konuda bir Bilirkişi oluyor, ama her konuda. Ülkemizde bu kadar çok her konuda Bilirkişi varken; bizim, yani Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan insanların, dünyada  en azından bir konuda  en iyi  olamamamız sizin de tuhafınıza gitmiyor mu?

Bence bu durum şöyle bir kararı gerektiriyor;  Bilirkişi yerine, Dünyaya oranla daha az bilirkişi olarak değiştirilmeli bu tanım! Hatta level atlayıp TDK’nin  kıskanmasına (!!!) yol açabileceğimi bile bile yükseltiyorum iddiamı: ‘Eh işte bilirkişi’ veya ‘En azından senden benden daha fazla bilirkişi…’ Neden olmasın?!

Geçenlerde bir Bilirkişi ile karşılaştım ve büyük bir merakla tanıştım… (Bilirkişi ya!?) Ucundan bucağından konuşmaya başladık. Dediğine göre; mahkemelerde, Tapu Daireleri’nde ve Mortgage ile ilgili mülk alımlarında, kısacası finans kurumlarında Bilirkişi olarak görev aldığından bahsetti. Çeşitli mahkemelerce ihtiyaç duyulduğunda bu arkadaş atanıyor, hatta her aldığı dosyadan bir miktar gelir elde ediyormuş. Sohbet esnasında öğrendim ki, bu ekonomi konularında herkesçe Bilirkişi olarak sıfatlandırılan arkadaşımız, halen ev sahibi olamayıp kirada oturmaya devam ediyormuş.

Dayanamadım tabii, sordum. ( Soramazsam çatlarım…)

“Be adam madem bu kadar biliyorsun da, neden ev sahibi değilsin?”

“Hiç sorma abi!” dedi. Başladı anlatmaya; “Ben evet, bilirkişiyim. Ancak başımdan bir olay geçti. O yüzden ev sahibi olmakta biraz şaşaladık.”

“Nasıl şaşaladınız yani?”

“Hanımla evliliğimiz borçsuz oldu, o kadar yıl hazırlık yaptık. Düğün işlerini bilirsin, takılar paralar… Satmadık bozdurmadık. Aylarca üstüne az çok ilave ettik abi. Gel zaman git zaman birikim yetmiş bin lirayı buldu. Hanım da ben de, deli gibi hevesliyiz bir dikili ağaca. Kira vermeyelim maksat. Velhasıl evi bulduk. Üzerinde bir emlakçı yazısı. Aradık, buluştuk. Evi gezerken her saniye bizim yüzümüze salak bir gülümseme yayıldı. Yayıldıkça yayıldı. ‘Tamamdır!’ dedik. Nihayet bizim de bir evimiz olacağı için çok sevindik tabii…”

Bizim Bilirkişi öyle heyecanlandı ki, o an beğendiği evi tekrar geziyordu inanın! Yüzünde aynı mutlu, umutlu ifade!..

“Veee..?”

“Emlakçı… Hakkını yemeyeyim, epey uğraştı, didindi. Krediler, aylık gelirler, imkânlar, aile destekleri… Ne yapılabilirse artık. Çünkü nakit yetmiyor, illaki kredi şart! E tabii bizim millet olarak tabiatımız belli; paran yettiği kadar bir ev değil de daha yükseği, daha fazlası… Yüz liran varsa, iki yüz liralık ev bakıyorsun. İki yüz liran varsa, dört yüz liralık ev bakıyorsun. Gücünün yettiğini al otur, değil mi? Yok, illaki daha, daha…” (Ki Kapitalist Ekonomi’nin temel şartı budur arkadaşlar, Tüketim çılgınlığı!)

“Neyse abi, başardık. Biliyorum da işi. Aldık evi. Kredi, aile desteği, o, bu, tapu işlemleri, komisyon derken el elde baş başta nihayete erdik.”

“E tamam işte. Ev sahibi olmuşsun. Daha ne istiyorsun?”

“Olduk abi. Ev sahibi olduk… Eve güç bela taşındık. Badanasını kendim yaptım, para kalmadı boyacıya verecek! Bittik, ama nasıl mutluyuz… Hanımla evin duvarlarını seviyoruz. On dakikada bir ağlamak geliyor içimden, nasıl güzel bir şey…”

“Yahu adam, hâlâ bir şey anlamadım.”

“Anlatayım… Ne olduysa, evi aldıktan sonra oldu. Her şey güzel de, evdeki gürültüyü izah edemem. Evde nasıl gürültü?! Bütün apartmanla aynı odada yaşıyoruz. Öyle bildiğin gibi değil. Yan komşu evin kapısını çalmadan; “Metin, hadi gelin çayı demledik” dediğinde; “Abi afiyet olsun, misafirlerimiz var.” diyorum. Komşu cevap veriyor; “Ercanlar da gelsin yahu, biz yabancı mıyız !!?”  Bu konuşmaların hiçbiri sokak kapısında olmuyor. Salonda, oturduğumuz yerden! Şaka gibi! Hangi dairede kim sevişiyor, kimin konuğu gelmiş, kimin evinde yemek var naklen yayın yapılıyor. Herkes herkese… Hele 7 numaradaki Hamza Bey, horlamıyor, ses dalgaları ile suni deprem yaratıyor. Sonar felaket! Neticede biz, yedi ayın sonunda evi satmak için aynı emlakçıya gittik ve evi az bir şey ucuza sattık.”

“Üzüldüm valla.”

“Yok, be abi sevin. Sonrasını bilmiyorsun.” Burada histerik bir kahkaha patlatarak devam ediyor anlatmaya.

“Emlakçıların hepsi ile can ciğer olduk. Evi alıyoruz, bir sorun çıkıyor, satıyoruz; ama hep mi bizi bulur arkadaş? Ya deli üst kat komşusu, ya evi aldıktan sonraki rögar kokusu… Bir keresinde hele, dördüncü kattaki evimizi su bastı biliyor musun?! Alıp sattığımız yedinci evde, benim şalter attı. Yok, ev sahibi olmak haram dedim ve doğru ilk evimizi almadan önceki  oturduğumuz  dairenin ev sahibini aradım… Bir iki ay bekledim, ama sonunda kürkçü dükkanına geri döndük. İşte böyle abi, halen kiradayım ve çok mutluyuz…”

Dostça ve epey aydınlatıcı bu sohbetin ardından tokalaşıp vedalaştık.

Anladım ki, aslında Bilirkişi olmaya gerek yok Sadece insanca yaşamak için belli standartlarımız olsun yeter.

Ha bu arada da, kendim için yeni bir konum belirledim ‘Bilmeyenkişi’…!

Sağlıklı ve huzurlu kalın…

 

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir
Tablo

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir