Eylül Kaosu
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Eylül Kaosu

Yazan: Amelie

0

Eylül Kaosu

Eylül kasvetli bir ay… Hani böyle hazanın hüzünlerini beraberinde getiren, efendime söyleyeyim biraz melankolik, herkesin “işte benim ayım!” diye saldırarak kendini “kendi kabuğuna çekme” bahanesi bulduğu… Tabi bir de malum tüm karmaşanın da başladığı ay kendisi. Okul, üniversite, dershane, kurs, ofis… Artık hangisine mensupsanız o sizin Eylül hediyeniz aynı zamanda.

Benim hediyem hem okul hem üniversite. Buraya yazma sebebimse bir zamanlar Fatih Erkoç’un da dediği gibi: “Oynatmaya az kaldııı!” Tabi o bu güzel cümleyi hoş bir hatuna serenat yaparken kullanıyordu, o ayrı. Bense anca Bölüm Başkanlığı’na ya da danışmanlara seslenebiliyorum bu cılız sesimle. Her neyse. Kendimi acındırmayacağım. Tamamen aptalca bulduğum durumları ifşa edeceğim. Edeceğim ki ibret-i alem olsun.

Taaa Mayıs ayında hazırlanan ders programının şu vakit olmasına rağmen hala düzene girememiş olmasını bilmem ki hangi felsefik düşünce ile açıklayabilirim? Üstelik de bir de bürokratik durumlar var. Prof olan hoca ders saatini değiştiremez, siz Öğr. Gör. hocadan anca bunu isteyebilirsiniz. Çünkü o düşük rütbeli! ? Sahi biz neyin profluğunu veriyoruz acaba? Şu 2 yıllık asistanlık hayatımda gözlemlediğim kadarıyla “işinin profesörü” olan hocadan çok “makamın profesörü” olan hocaların her yeri işgal ettiğini söyleyebilirim….

Diğer bi husus da biz öğrenciler… Biz diyorum çünkü bir hoca asla öğrencilikte çıkamaz, çıkarsa zaten hoca olamaz. Tabi bu benim mantığım. Öğrenci olarak haklarımızı bilmiyoruz. Başkasından kulaktan dolma bilgileri dinlemek daha kolayımıza geliyor çünkü. Aramıyoruz, araştırmıyoruz, sormuyoruz, soruşturmuyoruz… Sayfalarca yönetmelik okumaktansa, yönetmeliği üç kelimeye indirgeyen kolaylıklar istiyoruz…Öğrenci geliyor, “Benim danışmanım kim?” diyor..Panoya bakmak yok ama! Kendi sorumluluğunu yerine getirmeyen bireyleri yetiştirip üniversitede kendi ayakları üzerinde dursunlar istiyoruz.. Nerede yanlış yaptığımızı çok düşündüm. Hala daha düşünüyorum mesleğim sebebiyle..Sanırım ailede başlıyor bu tutum. Aile bi türlü izin vermiyor çocuğunun kendi hatalarının bedeline katlanmasına.. Çektikleri acıları, sıkıntıları, üzüntüleri kendi çocukları da çeksin istemiyorlar…Biraz bencillik biraz kolaya kaçmak…Bana göre herkes anne-baba da olmamalı zaten. Bi çocuğun dünyaya gelişini sağlamak olarak görülüyorsa şayet, anne-baba olmasınlar mümkünse..Çünkü sonrasında çocuğu eğitim için değil, kendi başlarından atmak için okula gönderiyorlar. Yani özetle çocuk=baş belası onlara göre..

Bi de hoca olma ukalalığı var. Evet bir sistem oturtmaya çalışıyor olabilirsin, ama bu insan olmanın gerekliliklerinden vaz geçmeni gerektirmiyor. İnsan okudukça, öğrendikçe sadece cehaletinden değil tüm egolarından da kurtulmalı bence.. O zaman niye onca kitabın arasında çürütüyoruz nefsimizi?

***

Günü özetleyecek olursam,  Grup Vitamin’in “Aşkın Gözyaşları” adlı muhteşem eserinde kaybolmuş durumdayım. Şu saatte, şu bitik halimi başka bir melodi de anlatamaz herhalde…

Eylül Kaosu

Diğer yazılara da okuyabilirsiniz.

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

Eylül Kaosu

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir