Dil, Anlam ve Sosyal Antropoloji Üzerine
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Dil, Anlam ve Sosyal Antropoloji Üzerine

0

Sosyal Antropoloji, “anlamaya” çalışır. Bir Sosyal Antropoloji öğrencisi olarak, yaptığım çalışmalarda ve bulunduğum alanlarda daima anlamaya çalıştım. Bir alana ilk kez çıkmak, hiç bilmediğiniz bir denizde rüzgârlı bir günde yüzmek gibidir. Dalgalar ve akıntı sizi hiç beklemediğiniz yerlere sürükler. Alana da önyargısız bir şekilde, anlamak için çıkarsınız. İnsanlar, anlatılar ve olaylar sizi hiç beklemediğiniz yerlere sürükler. Çalışmanız, alanla birlikte şekillenir. Yaptığınız her konuşma, çalışmanıza bir şekilde etki eder. Zamanınızı boşa harcamış olabilirsiniz, ya da hiç tahayyül etmediğiniz yerlerde kendinizi bulabilirsiniz. Bir sonraki an için önünüzde sayısız opsiyon vardır ve “şu anda” yaptığınız konuşma, izlediğiniz olay, sizi o opsiyonlardan birisine götürebilir. Sözün özü, alanda anlamaya çalışırsınız. Sosyal Antropoloji, anlamak ister. Sosyal Antropolog anlamak için arar. Aramak için alanda bulunur. Alanda çalışır, alanda izler, alanda yaşar, alanda konuşur. İnsanlarla görüşmeler yapacak Sosyal Antropolog, haliyle insanlarla iletişim kurmalıdır ve bu noktada dil ile sözü kullanır.

Dil, tek tek bireyleri değil, bütün toplumu ilgilendiren bir olaydır; bireyüstü bir dizgedir, bir soyutlamadır. Ancak bu dizgenin var olmasıyla insanlar arasında bir bildirişim kurulur. Buna karşılık söz, dil dizgesinin özel ve değişken gerçekleşme biçimidir; daha doğrusu dilin somut kullanımıdır. Dil toplumsaldır (bellek olgusu), söz bireyseldir (yaratma olgusu).[1]

Bir kavramı net şekilde tanımlamaktan genellikle kaçınsam da, kültür için “paylaşılan anlamlar” açıklamasını işaret etmek, çok yanlış olmayacaktır. Paylaşılan anlamları dil aracılığıyla paylaşıyoruz. Bu bağlamda dil için ortam benzetmesini yapmak yanlış olmayacaktır. Bu ortamda, anlamlar mübadele ediliyor. Bir dile erişimi olan insanlar, haliyle “ortam”da bulunuyor ve dil aracılığıyla anlamları değiş-tokuş ediyoruz. Dil sayesinde düşündüklerimizi, duyduklarımızı, hissettiklerimizi aynı “ortamı” paylaşan insanlara aktarabiliyoruz ve bu ortamda paylaşılmış olan anlamları, dile erişimimiz olduğu için yorumlayabiliyor ve anlayabiliyoruz. Buradan şu çıkarılabilir ki, anlam tek yönlü değildir. Anlamı yaratan ve aktaran taraf ne kadar önemliyse, yorumlayan ve anlayan taraf da bir o kadar önemlidir. Bir anlamı yorumlayabilmemiz ve anlayabilmemiz için aynı dil ortamında bulunmamız, yani dile erişim halinde olmamız gerekmektedir. Buna rağmen, aynı dil ortamında bulunan insanlar arasında dahi yorumlamadan kaynaklı anlaşmazlıklar oluşabilir. Çoğu zaman etrafımızdan “ben onu kastetmemiştim” benzeri cümleleri duyarız. Aynı dil ortamında bulunsak dahi, yorum yapan ve anlayan canlılar olduğumuzdan duyduklarımızı farklı şekilde yorumlayabiliriz. Veya anlatılmak istenen, yanlış sözcüklerle aktarılmış olabilir. Bir olay, sayısız farklı şekilde sözcüklere dökülebilir, bu da sayısız farklı anlama işaret eder. Dil ve anlam, asla tek yönlü değildir. Dil ve anlam, ortak paylaşım alanında bulunan ve anlayan her bir bireyle ilişkili ve çok yönlüdür.

Anlamların pratik etkileri vardır. Anlamlar sadece soyut şeyler değildir, pratik şeylerdir de. Anlamlar bir yandan gündelik hayatı da düzenlemektedir. Kişi, anlamlandırdığı şeye göre davranış sergiler; bir şeyi yapar veya yapmaz. Bir toplulukta nesnelere, olan-bitenlere, insanlara, her şeye anlamını insanlar vermektedir. “Şey”lerin kendilerinin tek, sabit olarak çok nadiren anlamı vardır. Anlamlandırmayı insanlar yapar. Bu anlamlandırma da dil sayesinde yapılmaktadır ve söz ile aktarılmaktadır. Doğadaki nesneye ağaç deriz. Biz o nesneye ağaç, tree, baum veya arbre demeden önce, nesnenin kendisine yüklediği bir anlam yoktu. Bu anlamlandırmayı biz insanlar yapmaktayız. Bu anlamlandırmalar sayesinde de aynı dil ortamını paylaşan insanların arasında iletişim kurmak mümkün olur. Dolayısıyla tekrar söyleyebiliriz ki; anlamlar pratik şeylerdir ve günlük hayatı düzenlerler. Dil bir anlamlandırma pratiğidir.

Dil; anlamları inşa etme ve anlamları aktarmanın yanı sıra, işaret etmektedir. Örneğin “kalem” kelimesi hepimizin bildiği, yazı yazmak için kullanılan nesneyi işaret etmektedir. “Kalem” kelimesi, bu nesneyi ifade ettiği için anlamlıdır. Bu kelime, eğer yazı yazmak için kullanılan nesneyi işaret etmeseydi, tek başına hiçbir anlamı olmazdı. Dil bu noktada, işaret etme işlevini görmektedir.

Anlam; anlayan ve anlatan sayesinde oluşmaktadır. Anlatan, dilin içerisinden seçim yapar ve sözcükleri kullanarak bir cümle yaratır. Bu noktadan sonra anlayan devreye girer. Sözcükleri işittikten sonra yorumlar ve buna göre davranır. Anlatılan ve anlaşılan aynı şey olabileceği gibi, çok farklı şeyler olabilir ve bu çaba sonucunda, eylemler ortaya çıkar. Sosyal Antropolog, alanda çalışmalar yapar. Alanda insanlarla bir araya gelir, insanlarla konuşur. İnsanları izler. Olan-biteni takip eder, alanda yaşar ve çalışmasını oluşturur. Bu aşamada bana kalırsa, dilin önemi çok fazladır. İnsanlarla kurulacak iletişim, dil ve sözcükler sayesinde olacaktır. Soracağınız sorular için seçeceğiniz sözcükler ve yaratacağınız cümle, alacağınız cevabı belirleyecektir. Soracağınız sorular, alacağınız cevaplar, dili kullanış biçiminiz ve sözcük seçimleriniz, sizi bir yerlere götürecektir. Dili kullanacağınız bir başka yer de, yazım aşamasıdır. Sosyal Antropolog çalışması süresince “anlayan” rolündeyken, çalışmasını yazıya dökerken “anlatan” rolüne geçiş yapacaktır. Her iki rolde de dil, fazlasıyla mühimdir ve seçimler çalışmanın her bir safhasında büyük önem taşımaktadır.

Belirtmek isterim ki, anlama heyecanı ve arzusu; benim için bir Sosyal Antropoloğun olmazsa olmazıdır. Eski dönem masa başı antropologları bir yana, günümüzde alanda bulunmak ve dili hem anlayan hem anlatan rolünde kullanmak zorundayız. En başta söylediğim gibi, Sosyal Antropolog alana çıkar ve anlamaya çalışır. “Anlam bir hedef olamaz, anlam arayışın kendisindedir!”

[1] Rifat, Mehmet. Dilbilim ve Göstergebilim Kuramları, Yazko Yayınları, 1983.

İlginizi Çekebilir
Yeni Sayfa

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir