Çocukluk Ettik Bir Kere
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Çocukluk Ettik Bir Kere

Yazan: İrem Süt

1

Çocukluk Ettik Bir Kere

Elindeki telefona gömülü bir vaziyette “Biraz daha mı patates alsak?” dedi.

Gözlerimi masadaki biçimsiz tabakta yatan sayılı miktarda mısır tanelerine diktim. Bir tanesini daha karanlık bir yolculuğa çıkmayı davet etmeden ağzıma attım.

Hakan, gündemde sıcak olduğunu düşündüğü haberleri yakından takip ettiğinden ne yediğinin farkında değildi. Alkol yanında tüketilen yiyeceklere çok anlam yükleyen biri olmadığımdan “Fark etmez…” dedim.

Bakar mısınız?

Bize karşılık veren herhangi bir kişi yoktu. Belki de bizim gibi tipleri görmeye çok alıştığından farklı yüzler arıyor diye düşündüm.

-Sanırım yüzümüzü beğenmedi.

-Yüzünle değil cebinle ilgilenmeli…

Hakan pratikte doğru bir cümle kullandı. Ancak garsonun da kendi alanında seçme özgürlüğü vardı. Hemen hemen herkes kendisine öncelikle hizmet edilmesini ister. Ama hiç demez, acaba bende alacak nitelikli bir çehre var mı?

-Bence biraz bekleyelim.

-Duygu neyi bekliyoruz? Bu otobüs mü Allah aşkına!

Hakan, gazeteci olduğundan kritik durumlara yüklediği anlam benden başkaydı. Bense an’ın içinde telaşsız süzülmeyi seven biriydim.

-Maskelerimizi taksak belki o zaman durum değişir.

-Saçmalama! Adam bu durumda görmüyor…

Aslında niyetim biraz hijyenik görünmekti. Ancak Hakan steril düşünemeyecek kadar gergindi. Üniversite yıllarından beri bu inişli çıkışlı ruh hallerine alışmış olduğumdan konuyu uzatmadım. Hakan yerinden kalktı. Nereye gittiğini merak etmedim. Fazla uzaklaşamazdı.

Önümde duran tabağa gözümü tekrar diktim. İşaret parmağımla içindeki kırıntıların üzerinde gezdirmeye başladım. Her nedense insan sessizlik anlarında bir şeyleri süpürmek istiyor. Sanki zihin bu anlarda aydınlanıyor gibi…

Birden masanın iradem dışında sallandığını fark ettim. Kırmızı ekose gömlekli bir adam, karton kutu içindeki mısırı masanın üstüne koydu.

-Afiyet olsun abla…

Bir an durakladım. Ama adamı cümlesiz bırakamazdım.

-Teşekkürler… İyi de ben istemedim!

-Abi aldı.

“Demek Hakan’ın ilk işi bu olmuş…” dedim.

-Sizi görmedim burada?

-Ben bu sokağın hepsinde varım.

-Tam olarak neresi?

-Buralar hep benim alanım.

Adam yuvarlak konuşmaya yemin etmiş gibiydi. Ben de çok üstelemedim.

-Ben kaçtım.

-İyi akşamlar.

Derken Hakan geldi.

-Nasıl daha iyi oldu değil mi? İçerdekileri beklesem ohoo…

-İyi de sen patates almayacak mıydın?

-Bazen ilk karar verdiğini yutmak zorunda kalıyor insan…

Sol kaşıyla çapraz masadaki sağ omzunda melek dövme olan sarı saçlı kızı gösterdi. Hakan’ın patates düşüncesini zihninde silme sebebi olduğunu düşündüğüm kız son derece ilgi çekiciydi. Yanında dört tane değişik profilde erkek vardı.

-Tuvalete giderken gördüm. Baktım yalnız sigara içiyor, laf attım. Ayaküstü sohbet ettim işte. Orda da burnuma mısır kokusu gelince…

Bulunduğu ortamda güzel bir kadın görünce erkeklerin bazı hallerine anlam verilmez. Bu durumu büyütmedim.

-Ee konuşsaydın bari…

-Arkadaşları gelince durmak istemedim.

İnanmış gibi kafa salladım. Başımı sağa çevirdim. Mekânın garsonu olduğunu düşündüğümüz ama asla yanımıza gelmeyen eleman başka bir masa ile ilgileniyordu.

Derken dokuz on yaşlarında bir kız çocuğu yanımızda bitiverdi.

-Abla para istemeyeceğim. Bana döner alır mısın?

Bugünlerde sokakları mesken edinmiş herkesin en güncel sorusu bu olduğu için şaşırmadım.

-Para verelim al abisi o zaman…

-Yok abi sen gel al. Başkaları inanmıyor. Sen inanırsın.

Çocuğun açlığının hakikatini ispat etme çabası beni hüzünlendirdiği kadar şaşırtmıştı.

-Adın ne?

-Esme…

-Ne güzel isim bu böyle!

Babam koymuş. Ama Şimdi hapiste…

Belli ki sağlam bir rüzgâra kafa tutmuştu babası.

-Diğerleri nerede?

-Annem sahildeki lokantada bulaşık yıkıyor. Kardeşim aşağı sokakta patates yiyor.

-Eee peki sana almadı mı?

Herkesin yardımı kendine…

Hakan’la göz göze geldik. Sustuk. Küllükteki sigara dumanı ağırlaştı.

-Mısır yer misin?

-Sevmem…

-Şişedekiler zararlı onu sana veremem.

-Neden o zaman içiyorsun?

“Esasında böyle büyüyeceğimizi düşünüyorum Esme” demek isterdim. Ancak daha fazla konuşup onu tutmamalıydım. Hem de geceleri sokaklarda birilerinin insafına kalmış, aklı başında bir çocuğu hiç tutmamalıydım.

Hakan “Biz gidiyoruz” dedi. Esme göz kırptı. Ben de uzaktan ona küçük bir buse yolladım.

Bir sigara yaktım. Sokaktaki uğultu yükseliyordu. Gece vakti insanların daha çok kelime harcıyor olabileceğini düşünürken sağıma Esme’den daha ufak bir erkek çocuk yaklaştı. Küçük sakız kutusunun içindeki renkli bilekliklerden birini uzatarak “Abla alır mısın, şans bileklikleri?” dedi.

-Param yok canım.

-Ama ona vermiştin.

Demek bir yerlerde bizi gözetlemiş, doğru zamanda hamle yapıp yanıma gelmişti. Oldukça mantıklı bir hareketti… Bu geceki çocuklar her nedense tanıdığım büyüklerden daha akıllıydı.

Cüzdanımı açtım içindeki kâğıt beşliği çocuğa uzattım. Bilekliği koluma taktı.

-Sana şans versin.

“Sen benden daha şanslısın… Baksana hepsini gittiğin yere götürüyorsun…” dedim. Dudağının kenarında küçük bir gülümsemeyle uzaklaştı…

Acaba hangimizin dilekleri hayatta daha hızlı gerçekleşir diye düşündüm. Karanlıkta yol bulan çocuğun hayallerini düşün Duygu! O hepimizden öncelikli solumalı en güzel düşleri…

Bilekliğe baktım, pembeydi. Hiç bir zaman yakınlık kurmadığım bu rengi karanlıkta bir çocuğun elinden farkında olmadan sahiplenmiştim. Çocuk kalbi gibi sıcak oysa ki, sev gitsin işte!

Hakan gelmişti, tüm ciddiyetiyle yerine oturdu.

-O nerden çıktı? Kolunda yoktu. Hem sen pembeyi sevmezsin.

-Bu geceden sonra daha çok sevmeli. Siz gittikten sonra bir çocuk daha geldi.

-Gönderseydin, her gelene para dağıtamayız ya! Hadi o kız çocuğuydu. Neyse aldım dönerini iştahla yedi.

-Hakan bence bu gece bizim yüzümüzü sadece çocuklar görüyor.

-Duygu hayalin fazlası delilik, hatırlatırım…

-Şuraya oturduğumuzdan beri sadece onlar geldi yanımıza. Nasıl görmezsin?

-Çünkü alacakları vardı.

-Hayır.

Gecenin içinde sadece çocukların kıymet verdiği bir biz vardık. Ancak Hakan buna ikna olmamıştı.

Aklıma yıllar önce okulun kantininde pek de gönül rahatlığıyla içemediğimiz çaylar geldi. Ona geçmişi hatırlatan uzun bir cümle yerine, tek bir kelime söyledim.

“Demli…”

Usulca çantamı alıp yürümeye başladım. Köşeyi dönüp adımlarımı biraz daha hızlandırdığımda Hakan’ın da arkamda olduğunu hissedebiliyordum. Daha da hızlanıp bir sokağı geçince Hakan’la karşı karşıya geldik. Bakışları “Oldu mu şimdi bu yaptığın…” der gibiydi.

Cebimizin devasa delik olduğu günlerde kendi aramızda bir cesaret oyunuydu: “Demli…”

Kim önce söyler masadan kalkarsa diğeri onu takip edip sessizce uzaklaşırdı. Önce alıp sonra paranın verildiği kalabalık günlerdi. Biz de döngüyü bildiğimiz şekilde sürdürürdük.

Bu gece çay içmemiştik ama yine yetişkin birileri bizi görmemişti. Dem bu sefer başka bir hikâyenin içinde geziniyordu.

Yağmur çiselemeye başladı. Soluğumuz tıkanıncaya dek koştuk. Nefes nefese kaldığımızda sanki geri dönmeyeceğimiz bir sokak karşımıza çıkmıştı. İki adım attıktan sonra bir apartman girişi önünde Esme ve kardeşinin bir karton üstünde uyuduğunu gördük. Ben hırkamı çıkarıp üstlerini örttüm.

Hakan ceketini yere serdi. Üzerine oturup beklemeye başladık.

Ne sabahı, ne öteki günü düşünmeden oradaydık. Çocukluk ettik bir kere…

 

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. 

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Çocukluk Ettik Bir Kere

İlginizi Çekebilir
Neydi O Şarkı?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. Karanlıkta yol bulan çocuğun hayallerini düşün Duygu! O hepimizden öncelikli solumalı en güzel düşleri…

    Bir solukta okudum yine. Başarılarının devam edeceğini biliyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir