Benim Küçük Prens’im…
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Benim Küçük Prens'im...

Yazan: yula

0

Benim Küçük Prens’im…

Söylemek istediğin çok şey olur bazen ama boğazında düğümlenir ya kelimeler. Bir türlü çıkmaz dudaklarından yada çıksa bile, kafanda düşündüklerin dile döküldüğünde aynı etkiyi vermez. İşte şu an tam da o noktadayım. Dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım belki de aynı duyguları hissedebileceğim çocuk ruhlar vardır kim bilir…

Çocukken tanışmıştım Küçük Prensle. Babam bir kitap getirdi. Okumaya başladım. Fil yutan boa yılanı ile başladı hikaye ve çok eğlenceli gelmişti önce. Ancak hikayenin devamındaki yılandan nefret ettim senelerce. Şimdi düşününce belki de olması gereken buydu diyorum ama yine de içimde çok derinlerde bir yerde yılanın zehrini hala çok acı şekilde hissediyorum…

Elbette birçok çocuk gibi benim de hayal kahramanlarım oldu. Küçük Prensle tanışana dek… Onu tanıdıktan sonra en iyi kahramanım O oldu. Tabi Peter Pan’ı da yabana atmayalım, o da beni hiç yalnız bırakmadı. Ama senin yerin hep ayrıydı Prenscik. Önceleri hikaye de anlayamadığım çok şeyler vardı tabi bu nedenle yıllar içinde defalarca okudum ta ki hepsini anlayana kadar…

Yıllarca ben de büyümekten kaçtım ve büyüklerin dünyasını hiç anlayamadım! Gerçi bu noktada ilginç bir felsefe de ortaya çıkmıyor değil,” tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan” misali, “tüm büyükler de bir zamanlar çocuk değil miydi” gerçeği? Bu konuda benim fikrim; kimi insanın büyümekten hoşlandığı, kimisinin de çocuk kalmayı seçtiği oldu. Çünkü ne kadar düşünürsem düşüneyim bir zamanlar çocuk olup da büyüdüklerinde kötülük yapanları bir türlü anlayamadım. Düşünsene, çocukken hepimiz aynıyız. Ama büyüdüğümüzde kimimiz iktidarı, kimimiz parayı, kimimiz savaşmayı, kısacası kötüye dair pek çok şeyi seçerken, kimimiz ise olgun görünümlü çocuk kafasıyla salınıyor ortalıkta benim gibi. Ne bir yere ait olabiliyoruz ne de kendimize bir arkadaş bulabiliyoruz. Hele bir de “Keşke hepimizin uçan filleri, konuşan ejderhaları olsaydı ne güzel olurdu” gibi bir cümle kurduğunuzda karşı taraftan “ Of büyü artık bu saçmalıklar yetmedi mi?” yada “ Bence senin psikolojik bir sorunun olabilir hiç doktora gittin mi?” tarzında yaklaşımlarla karşılaştığınızda çocuk kalmanın utanılacak bir şey olduğunu düşünüp daha çok içinize kapanıyorsunuz. Kimi çocukların elinden daha büyümeden “uçan filleri” alındı çoktan. Okul, dershane, üniversite derken onlar ebeveynlerinin emrettiği gelecek çarkında parçalanıp gittiler ve tüm çocukluk hayallerinden vazgeçtiler. Ama benim gibi iflah olmaz inatçı ruhlar her gece “uçan fillerine binip ejderhalarla arkadaş olmaya” devam ettiler.

Tekrar konumuza dönecek olursak, yıllarca, geceleri yıldızları izleyip gülümsedim benim Küçük Prensimin yıldızı da onların arasında diye ve koyunun çiçeği yiyip yemediğini düşündüm. Kimi zaman yediğini düşünüp üzüldüm, kimi zaman Prensin çiçeğini koruduğunu düşünüp sevindim. Bir gün onunla karşılaşacağımı biliyordum ve umudumu hiç kaybetmeden sabırla bekledim. Çocukken, Küçük Prensin tek olmadığını, herkesin bir Küçük Prensi olduğunu düşünürdüm. Belki de öyledir. Karşılaşanların Prensi hep farklıdır kim bilir! Söylediği her şey ne kadar da doğruydu ve yıllar geçmesine rağmen şu an bile ne kadar da gerçek. Haklısın Küçük Prens.

Hala ne aradığımızı bilmeden anlamsızca koşturuyoruz bir yerden bir yere durmaksızın…

Hala emeğin değerini bilemiyoruz kavrayamıyoruz.

Hala özveriyle elde edilen bir yudum suyun, güneş batımını izlemenin ne büyük bir hediye olduğundan haberimiz yok.

Hala tembel, egoist, kendini beğenmiş, sarhoş, rakamlara aşık birer işadamı, kral, soytarıyız.

Hala benimle dost olmak isteyen bir Tilki’yle karşılaşamadım.

Hala gerçek bir fenerciyle tanışma fırsatım olmadı…

Ama Küçük Prens’in her sabah gezegenini, yanardağlarını ve sönmüş olan yanardağını temizlediği gibi kalbimi, ruhumu, kötü anılarımı, acılarımı temizlemeye çalışıyorum. Tıpkı bir Baobab ağacı gibi henüz filizken, içimdeki tüm öfkeleri, tüm nefretleri, hırsları kök salıp gezegenimi kaplamasınlar diye kesip atıyorum. Kaç yaşıma gelirsem geleyim yeni şeyler öğrenmeye devam ediyorum. Küçük Prensin anlayamadığı insan davranışlarını ben de hala anlayamıyorum. Anlayabilmek içinde tıpkı onun gibi az anlatıp, çok soruyorum.  Rakamlardan hala nefret ediyorum. Penceresinin önünde sardunyalar olan pembe evler ve çocuk kalmayı başaran ruhlarla tanışmayı hayal etmeye devam ediyorum.

Ve en önemlisi Küçük Prens, maalesef büyükler “özlerin, gözlerle görünemediğinin” ne anlama geldiğini hala anlayamadı…

05 Ekim DÜNYA SEREBRAL PALSİ günü anısına…

Benim Küçük Prens'im...

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Benim Küçük Prens’im…

İlginizi Çekebilir
Hayatın Özü

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir