Bizim Kız
  1. Anasayfa
  2. Öykü
Trendlerdeki Yazı

Bizim Kız

Sait Faik’in cümleleriyle sarhoş olurken dönüp masaya bakıyorum. Edip Cansever haklı, masa da masaymış.

0

Bizim Kız

Bizim kızın canı sıkıldı. İçi içine dar geldi bizim kızın, dikti koca gözlerini ufuklara düşledi beni, bizi… Hafif yarım bir tebessüm oluştu dudaklarının kıvrımında, düşü içinden taştı; dünyaya yansıdı. Dünyada var oldu düşü, benliği rahat nefes aldı. Oh dedi, ne güzel düşledim var ettim bu dünyayı… Bilindik dünyasında, sevdiği rüyasında olmanın rahatlığıyla yürüdü düş yollarında…

“Ay onun canı da sıkılmak için bahane arıyor ayol” dedi domates güzeli, Küçük Bey’e… “Ne o öyle hemen can sıkmak. O seni özlüyor şekerim, bahanesi de can sıkıntısı oluyor” dedi muzip tavrıyla.

Koltuğunun altında tavlayla içeri giriyor Güdük Necmi.

“Aa sayın yazar, beni şöyle tanımlama canım”

“Tamam tamam değiştiriyorum.”

Koltuğunun altında tavlayla içeri giriyor Halit abi, “Kemal, hadi bir çay koy içelim” diyor. Kemal abinin gözü şöyle bir dalıyor uzaklara, “Gül bana ne güzel kitap yazmıştı ama” diye geçiriyor içinden.

“Okudun mu kitabı sayın yazar?”

Hafifçe başımı sallıyorum evet anlamında, “güzel” diyor, gülümsüyor. O gülünce siz de gülüyorsunuz, eskisi gibi güldürüyor herkesi.

“Barıştın mı Küçük Bey’le?” diyor post bıyığının altında ufak tebessümüyle Hulusi Kentmen, “Barıştık ya” diyor Kemal abi, “Barışmayıp ne yapacaktık.” Hafif mahcup, Tarık ile göz göze geliyorlar. Tarık bakışlarını yere doğru indiriyor, o da hafif mahcup. Küs gelmişlerdi buraya…

Zeki Alasya elindeki baklavayı yiyerek geliyor, ortamın havası değişiyor aniden.

“Ne toplandınız yine?”

Domates güzeli alaycı ve samimi tavrıyla, “canı sıkılmış güya bizim kızın” diyor.

Halit abi araya giriyor “Hadi be uğraşma bizim kızla, sen tuzluğu uzat Feride ABLA” diyor. “Bizim Aile” filmindeki gibi, abla kelimesini bastırıyor. Ayşen bir küfür savuruyor, gülüyorlar.

 

“Metin iyi mi?”

“İşler karışık Zeki abi” diyorum.

“Gördüm” diyor.

“Biliyor muydun?” diyorum,

“Hadi oradan” diyor şakayla karışık.

 

“Ya şu turşu sirkeyle mi olur şimdi limonla mı?”

“Münir, dur şu radyo yayınım bitsin neyle olur anlatacağım”, kuzucuklarım diye başlıyor Adile abla, burada nasıl masal anlatıyorsa orada öyle devam ediyor.

 

“Kartal, yahu karalasana birkaç film daha” diyor Cüneyt Arkın, “ Battal Gazi Tarkan’a karşı olsun filmin adı. Sağlam kavga sahneleri isterim bak” diye kahkaha atıyor. Kartal Tibet gülüyor, “Kim bilir aklında ne dövüş teknikleri var abi,”

“E biraz sahaya inelim olmuyor böyle” diyor Cüneyt Arkın.

“İç abi kahveni var aklımda bir şeyler. Ama bak kendimi sana dövdürmem hiç plan yapma. Turist Ömer abimiz gelin bir kahve içelim“ diye sesleniyor Kartal Tibet, oradan geçmekte olan Sadri Alışık’a. Bir selam veriyor Sadri baba, “Kim kimi dövüyormuş,” diyerek sohbete dahil oluyor.

Cüneyt abi keyifle “Battal gazi ve Tarkan… Büyük karşılaşma… Nasıl ama?” diyor.

“Ayhan’ım büyük film geliyor bak!” Ayhan Işık müthiş takım elbisesi ve nezaketiyle yanlarına gidiyor.

 

“Rica edicim şu bardakları savurup durmayın, şu meredi içiyorsunuz, sonra çat diye atıyorsunuz vallahi ödüm çıkacak. Atmayıverin canım”

Müzeyyen Senar oturduğu yerden kalkıyor, “Benzemez Kimse Sana” şarkısına girişi yapıyor.

Rakı bardağını içip atıveriyor hep yaptığı gibi.

“Bu bardağı atmazsam olmaz Sayın Zeki Bey” Zeki Müren şaşkınlık ve kızgınlıkla; “Müzeyyen’ciğim ne istersen onu yap, canım” diyor.

“Bu kadın benim aklımı çıldırtacak” diye söylenerek, hızlı adımlarla odasına gidiyor.

 

“Müzeyyen Hanım ne güzel söylediniz” diyor Kenterlerin yıldızı, Yıldız Kenter, “ Buyurun katılın siz de bana, birlikte söyleyelim” diyor Müzeyyen Senar.

Yıldız Kenter, Müşfik Kenter ile oturuyor sofraya.

 

“Bence sirke, Münir abi” diyorum şakayla karışık.

“Hadi oradan! Destek verme şu Adile’ye” diyor, gülüyoruz. “Hadi hadi oyalama beni çocuk, bak başlamışlar bile… Ooo Müzeyyen Hanımefendi, Sayın Kenterler”

“Buyurun buyurun Münir Bey, oturun şöyle,”

“Güya Adile hazırlayacaktı sofrayı, kuzucuklardan vakit kalmıyor tabi,”

“Geldim yahu geldim” diyor Adile abla koşturarak.

 

“Şu dövüş konusunu bekleteceğim abi, şimdi başıma bunu niye çıkarıyorsun,”

“Hadi be Kartal yapma böyle.” diyor Cüneyt Arkın.

“Afiyetler olsun efenim” diyorlar oturuyorlar meşhur sofraya.

 

“Halit, yemekten sonra içseydik şu çayı, bak geç kaldık. Hadi Zeki hadi.”

Munzur gülüşüyle Halit abi durur mu uğraşıyor Ayşen Guruda ile “Feride abla gelmiyor musun?”

“Hadi be oradan Halit, abla deyip asabımla oynuyorsun” diyor Ayşen guruda.

“Küçük Bey gel artık otur şuraya, niye toplandık biz şimdi”

 

“E bizim kızı üzmüşler geçenlerde, canını sıkmışlar, doldurmuş koca gözlerini yanaklarında süzülmüş damlalar, e biliyorsunuz canım, o öyle olunca bizi toplayıveriyor.

“Uzun zamandır keyfi yerindeydi ama”

“Hep yerinde olsun. Kendi kanatlarıyla dünyada var olsun. Uzaktan ona bakıp ‘aferin be bizim kıza’ diyelim.”

“Doğru doğru” sesleri yükseliyor.

“Masada masaymış ha” diyor Edip, dağılıyor sohbet,

“E tabi ya” diyor Tarık, “Sandalyeler sizin buyurun.”

Edip Cansever oturur oturmaz Cemal Süreya’ya sesleniyor.

“Cemal gel gel anlat şu “y” harfinin hikayesini.” Hafif mahcup, göz ucuyla Tomris’e bakıyor Cemal, Tomris ise eşi Turgut ile tatlı bir sohbet içinde. Edip Cansever de süzüveriyor hüzünlü gözlerle. Günlerden yaş değiştirme töreni olsaydı, okurduk şiir diyor içinden. Ülkü Tamer de geliyor sofraya…

Kartal Tibet şöyle bir bakıyor masaya, “Şair adamlar abi, o mertebeye gelmeyen o masayı anlayamaz” diyor Cüneyt Arkın’a. Haklısın manasında başını sallıyor Cüneyt abi.

 

Tarık, “Füruğ çağıralım. Görmek ister.” Diyor.

 

Sevgili Füruğ’a masaya kadar Oğuz Atay eşlik ediyor. “Şimdi bana yine Selim niye öldü diye çıkışacak. Selim’in mezarını öğrenmeye çalışacak elinde bir demet papatyayla. Turgut Özben ile Olric’i soracak durmaksızın. Tamamlayamadığım son kitabımı anlattıracak. Ve nice sorularıyla hırpalayacak beni. Kelimeleri kullanmasını iyi biliyor bizim kız ama yalnızca yazarken. Konuşurken durmaksızın felaketlere imza atıyor. Ah bir de aklına ilk geleni söyleme huyu yok mu… Peki ya kendini gizlemek için girdiği o sonsuz çaba…. Fakat en takdir ettiğim huyu, ayrıntılara dikkat ediyor. Hayatını ayrıntılarda yakaladığı o anı nefesimizi tutup nasıl izlemiştik.”

Tarık atılıyor hemen sohbete; “Helal be bizim kıza demiştim. Sonunda açtı gözünü ve fark etti. ”

Füruğ tüm naifliğiyle söz alıyor; “Aslında beyler, ben ona, uçmayı hatırlattım ve unutmamayı öğütledim.”

Füruğ hep böyleydi. Olağanca naifliğiyle duru bir cümle kurar ve her şeyi özetlerdi.

 

Sabahattin Ali yuvarlak çerçeveli gözlüğünü düzelterek çıkıyor ortaya, yanında ‘canı Aliye‘ ve ‘ruhu Filiz’ ile… Elinde bir tomar kesilmiş gazete küpürü ve kafasında dolaşan harikulade cümlelerle.

“Dünyadasınız genç yazar ve görüyorum ki dünyanın manasını kavramışsınız. Hatta bunu mukabele edilmez bir şekilde yapıyorsunuz. Ne mutlu bana. Fakat lütfen durmayın artık. Tekrar yazın. Siz yazarak var olanlardansınız.”

 

Sait Faik bir kova balık tutmuş aheste aheste yürürken beni fark ediyor,“ Genç bayan merhaba” diyor şapkasını düzelterek. “Sizi tekrar görmek beni ziyadesiyle mesut etti. Yanınızdakilere bakıyorum, ne nezih insanlar. Benim sözümü dinlediğiniz için müteşekkirim. İnsan doğru yerde yıldız gibi önlenemez bir şekilde parlar ve o ulu sevgi evet, aynen öyle tam da ezberlediğiniz gibi genç bayan, dünyayı kurtarır. Doğru yoldasınız, iyi eğlenceler diliyorum size.”

 

Sait Faik’in cümleleriyle sarhoş olurken dönüp masaya bakıyorum. Edip Cansever haklı, masa da masaymış.

Bizim Kız

Yazarın (Simay Kurtoğlu) diğer yazılarını da okuyabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

Okumaya Devam Et

Sait Faik zamanında; "yazmasam deli olacaktım” demiş. Ben de o vesileyle yazıyorum. Yazmak benim ben olmamı sağlayan bir unsur.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Bir Çift Ela Göz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir