6:27 Treni / Jean-Paul Didierlaurent
  1. Anasayfa
  2. Kitap Tanıtımları

6:27 Treni / Jean-Paul Didierlaurent

Yazan: Aycadısı

0

6:27 Treni / Jean-Paul Didierlaurent

Can Yayınları

Çeviren: Aysel Bora

136 sayfa

Bol ödüllü bir Fransız öykücünün ilk romanını okudum. Hani kısacık novellalarıyla canımıza okuyan Zweig ya da Peyami Safa yazını var ya, işte 6:27 Treni de öyle çarpıyor insanı… Küçük hatta küçücük, silik insanların pasif direnişini, şiddete başvurmaksızın, kanuna karşı gelmeksizin ya da suç işlemeksizin nasıl ‘iyi bir militan’ olunabileceğine kılavuz kaptanlık ediyor…

Valla ben, ayakta alkışlıyorum yazarı!

Ellerimize alıp okumaya başladığımız, kitaplığımıza dizdiğimiz boy boy kitapların değil, elde kalan, patlayan, yok edilmesi uygun görülen diğer kitapların kaderiyle baş başayız. Bir çeşit ‘imha’nın anatomisiyle…

Devasa bir kâğıt geri dönüşüm fabrikasındayız bu kez. Teknik adıyla ZERSTOR 500, ama kahramanların kahramanı Guylain Vignolles’e göre ise ‘ŞEY’ denilen öğütücünün yanı başındayız. Kitap katliamcısı ŞEY’in sorumlusu Guylain. Tam bir okuma ve kitap sevdalısı. Yaptığı işten ve ŞEY’den nefret ediyor. Bu nefretiyle yaşayıp, içine atmak, etrafındakilere kaba saba davranmak, birini ya da bir şeyi incitmek, kırmak dökmek …. Yerine ise -bana göre şahane- bir yol bulmuş: Paris’in banliyölerinden birinde, her sabah işe gitmek için bindiği ,6:27 Treni’nde, yolculara ŞEY’in dişlerinden kurtardığı kitap sayfalarını OKUMAK!

Evet evet… Ne olursa! Bazen bir şiirin dizeleri, bazen içli bir romanın tek sayfası bazen de yemek tarifi… Kitabın adı, yazarı, hatta sayfası bile belli olmadan üstelik.

Sadece 20 dakika…

Kapitalizmin, küçük burjuva hayatların tamamen dışında kalan, zamanın bile donduğu, hatta sayfayı dinlerken ineceği durağı kaçıranların bulunduğu bu kompartımanda 36 yaşındaki Guylain isimli bir İŞÇİ, pasif direniş yapıyor ve okuyor…!

Elbette zamanla bir takipçi gurubu oluşuyor Guylain’in. :)) İki yaşlıca hanım, cumartesi günleri bu sayfaları okumak üzere kendisini yaşadıkları Huzurevi’ne davet ediyorlar. Önceleri paramparça olmaktan kurtardığı sayfaları okuyorsa da sonra işin rengi değişiyor…??? Eserin kırılma noktasına geldik artık! Ama izninizle bunu yazmak istemiyorum, ki macera yeni başlıyor tam da burada…

Romanda şimdiki zamanı yaşıyoruz. Kahramanların ne geçmişlerine değiniliyor ne de gelecekle ilgili hayallerine. Kurgu o kadar alçakgönüllü ki, görünmez olmaya başlayan bu silik insanların yalnızlığına, sıkıntılarına son vermek için, arkadaşları olmak istedim, okurken. İş çıkışı belki birlikte bir kahve içmek… İki üç anıyı paylaşmak ya da fabrikanın asıl canavarı Müdür Kowalski’yi çekiştirmek…

Bunları yazdıysam da aklınızda arabeske bağlanan, azıcık yeraltı edebiyatından beslenmiş, gariban işçilerin hikayesi oluşmasın lütfen. Aksine sayfalar ilerledikçe her tanıştığınız roman kişisinin ayrı ayrı bir roman kahramanı olabileceği fikrine kapılacaksınız zira. Ki asıl başarı burada yatıyor bence…

Merak ettiniz değil mi?

 E hadi buyrun o halde minik ipuçlarına:))

♠️♠️♠️ JULIE: 6:27 Treni’nde günlüğünü ve tuvalet sosyolojisini yazdığı, USB’sini düşüren, bir AVM’de tuvalet temizlikçisi olarak çalışan silik işçi kız. (Eyy AŞK, sen ne güzel bir şeysin!)

♠️♠️♠️ GUISEPPE: ŞEY’in içini temizlerken, canavarın yanlışlıkla çalışması sonucu iki bacağını da Zerstor 500’e kaptıran, Guylain’in üç dostundan biri.

♠️♠️♠️ YVON GRIMBERT: Fabrikanın bekçisi.Tam bir şiir delisi. Günlük konuşma dilinde bile Aleksandrin Hece Vezni (12 Heceden oluşan bir şiir biçimidir. 6+6 ya da 4+4+4 şeklinde yazılan dizeleri Fransız Edebiyatı’nda en çok Baudelaire ve Verlaine kullanmıştır.) ile konuşan, Guylain ‘in nefes almaya her ihtiyacı olduğunda, kulübesine uğradığı diğer dostu. “Çaresiz kalınca insan, bir canavardan da beter. Saklamak için heyecanını ve boğmak için utancını! Esin perilerinin sesini kesmek isterseniz eğer, bırakın şu suratı da sıralayın özürleri!”

♠️♠️♠️ KÜÇÜK KIRMIZI BALIK: Vee işte Guylain’in üçüncü dostu. (“Yalnız yaşamak” ile “Kırmızı bir balıkla yalnız yaşamak” arasında muazzam bir fark olduğunu biliyordu…)

✍️✍️✍️Bir Eleştirmen, 6:27 Treni ile ilgili olarak, “6.27 Treni”, “ötekinin”, silik olanın özne olduğu bir dünyanın hikayesi… Diderlaurent, kitapların bir bütün olarak değil, sayfa sayfa, parça parça da olsa bir dünyanın kapılarını aralayabileceğini, kelimelerin bütünden ayrı olarak bir gücü olabileceğini de gösteriyor. 6.27 Treni, kelimelerin dünyasına açılan bir kapı niteliğinde.” diyor. 👏👏👏🙂

Katılıyorum…

♠️♠️♠️ Kitaptan…♠️♠️♠️

✍️ “Savaşlar dağılmış suratlardaki yara izlerinden okunur, kalıp gibi, gıcır gıcır ütülü üniformalarına bürünmüş general fotoğraflarından değil.”

✍️ “Öylesine boş bir gün. İsteksiz, acıkmasız, susamasız, hatta tek bir hatırasız.”

✍️ “Onu arayıp kendisine kısacık sekiz dakika değil, üç saatimi vereceğimi söyleyecektim, şimdi uyumaya çalışarak geçireceğim üç saat gibi. Kendimi anlatmak, birbirimize kendimizi anlatmak ve belki de kelimelerimizin asla ulaşamayacağı yerlere kadar gitmek için üç saat.”

✍️ “Bir gülümseme, çoğu zaman hiçbir şeye mal olmaz, buna karşılık çok şey getirebilir.”

Sevgiyi, aşkı, dostluğu ve sanatı savunarak, insan kalmakta direnen, pasif direnişçi, akıllı, “militan” Guylain’ın enfes öyküsünü okuyun, okutun Dostlar…

Sevgiylekalın.😊

6:27 Treni / Jean-Paul Didierlaurent

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

6:27 Treni / Jean-Paul Didierlaurent

İlginizi Çekebilir
kahır belgesi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir