Sonsuzlukta Bir Şarkı
0

Sonsuzlukta Bir Şarkı

  • Koca bir gün, pencereden dışarıyı seyreden bir kadının hislerini kaleme alan bir öykü yazın.

”Bu şarkıyı ne zaman dinlesem bir yokuştan yuvarlanıyormuşum gibi hissediyorum.” diye geçirdi aklından uzaklara daldığında. Zamanın geri getiremeyeceği pek çok şey hayallerinde can buluyorken onun gözleri kuşların süzüldüğü göklerdeydi hayranlıkla. Karanlığın tarifsiz bir huzur verdiği o akşamda dinlemişti bu şarkıyı ilk kez. Mutlu muydu yoksa mutsuz mu anlaşılır değildi. O zamanlardaki mutluluğunu düşünüp düşünüp keşkelerine bir yenisini daha ekliyordu adeta. Bazen gözleri doluyor bazen ise yanağında bir tebessüm izi beliriyordu. Sonra birden gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Aynı şeyler geçiriyordu aklından başa sarıp sarıp dinlediği şarkılarda. Bir şarkıya ne kadar anlam yüklenirse o kadar yüklemişti, belli.

Kahvesini dudağına götürdüğünde bittiğini ancak fark etmişti; başka âlemlerdeki yolculuğuna ara vermek zorunda kaldı, elindeki fincanı sehpaya bıraktığında. Hafifçe, bir şeyleri onaylarcasına başını sallayıp kafasını pencereye çevirdi, yarım kalan yolculuğuna kaldığı yerden devam etmek için bir telaşı vardı.

Kahvaltı yapmak gibi bir âdeti yoktu Leyla’nın. Her sabah kahvesini demler, aynı plağı dinleyerek başlardı bu yolculuklarla doldurduğu dünyasına. Bulutları zihninde evirip çevirip işlerdi tam karşısındaki ağaçları gün gelip yontan bir zanaatkâr gibi. Yeniliklerden hoşlanmayan biri olduğundan değildi asla, sadece, bir gün pişman olacağını düşünemeden verdiği kararları vardı. Üşüdüğü gözle görülür gibiydi. Titreyip kendine geldiğinde pencereyi kapatmak geçti aklından bir anlığına, vazgeçti, memnundu bu halinden. Ara sıra böyle silkelenmek onu dinç tutuyordu kendince.

Güçlü bir kadındı. Altından kalkamadığı yılları hayallerinde güzelleştirmeye çalışırken dimdik duruyordu pencerenin önünde. Baharın tadını en çok o çıkarıyormuş gibi kusursuz adımlarla bir kedi geçiyordu sokağından. Kuş sesleri de eşlik ediyordu düşlediği iki kişilik yalnızlığa. Doğan günlere hüküm geçirmeye çalışırken kaç akşamı deviriyordu böyle kim bilir?

Kahvesini tazeleyip geldiğinde güneş odayı turuncuya boyamıştı. Leyla yorulmuş ve oturmuştu arkasındaki geniş koltuğa. Böylesine güzel bir havada penceresinden saatlerce yürüyüşlerini izlediği insanları incelemekten zaman zaman keyif alsa da çabucak bıkıyordu. Onlardan bıkıp hiç sıkılmadığı bulutlarına döndü yüzünü ve devam etti asla görülmeyen işçiliğine hava usulca kararırken. Kaç şarkıyı eskitti böyle günlerde, kaçı güldürdü onu, kaçı ağlattı saymadı şimdiye kadar. Derin bir iç çekip kendini bu sonsuz düşüncelerine ne kadar daha hapsedeceğinin pazarlığını yapıyor ama her seferinde bir kilit daha vuruyordu içinden çıkmaya pek de niyetinin olmadığı bu duruma.

Yıldızlar göz kırparken tepesinde onun gözleri kehribar gibi kızgındı. Geçip gidiyordu; zaman, zamansızlık, birileri, bazen bir kedi… Geri gelmesini istediğimiz ne çok şey var diye mırıldandı kendi kendine. Bir kâğıt kalem buldu, yeniden oturdu geniş koltuğuna. Kızgın gözlerini gökyüzünde bir gezdirirken o şarkı çaldı yine…

”Hiç kimseye söylenmeden, hasretimiz bilinmeden, gizli gizli görülmeden rüyalarda buluşuruz…”

Leyla başladı yazmaya: ”Kelimeler nefesimi kesiyor ben de yazıyorum. Sonra biraz özlüyorum. Özlemek de artık bilindik bir düşsel eyleme dönüşüyor. Düşlerimizde bir yerde kavuşuveriyoruz ardından: en sevdiğimiz oyuncağımızla, kaybolduğunu sandığımız bir kitapla, yüzünü unuttuğumuz ama sesi ansızın kulaklarımızda çınlayan o eski dostla ilk kez keşfettiğim bir lokantanın ansızın burnuma gelen kokusuyla, pişmanlık duymanın geri getirmediği eski sevgiliyle. Belki de şarkıları daha da anlamlı kılan, herhangi biriyle asla kıyasa sokmayacağın kişiyle. Bir şeyleri böyle sınırlandırmanın da bir anlamı yok elbette. Sözcükler düşüncelerinde günlerce hapsolabiliyor, bu onun sancısı biraz. Sahibine ulaşmayı bekliyor, bazen ise içinde ukde kalan bir acıya dönüşüyor. Ne çok şey acı veriyor. Küçük şeylerden dünyalar mutlusu olan bir kişi, ufacık şeylerden dünyanın en mutsuzu oluyor. Ne kadar şanslı olduğumuzu düşündüren mevzular seni bir anda feci bir şansız eyliyor. Kaybetmekle korkutuyor en kıymetli anları.

Ben bazen bocalıyorum ve elimdeki her şeyi kaybedecek raddeye geliyorum. Üstüne vakitli vakitsiz rastladığım şarkıyı sonsuza dek dinliyorum. Bir şeylerin üstesinden böyle gelmekte bir sakıncanın olmadığını temenni ediyorum. Evet, sonsuza dek… Çünkü insanın içinde sonsuza denk bir boşluk var. İçimde sonsuza kadar, kimseler duymadan çalan şarkılar var.”

Anlaşılmamayı istediğinde saçma cümleler kurmaktansa dolaylı cümleleri seçerdi Leyla. Acısını anlasınlar isterdi muhakkak, yalnızca zamana yayarak, gerçekten anlaşılmak isteğiyle. Hak vermek kimsenin haddi değildi ona göre. Çünkü kendini onun yerine koyduğun acı o acı değildi. Her beden o acıyı kendi içinde aşmaya çalışır. Bazen sonsuza denk boşlukta savurulur gider bazen boşluğun adı o acı olurdu ona göre.

Gecenin bir yarısı özlemle dolup can sıkıcı bir gülümsemeyle şarkılarını dinlemeye devam etmekten başka elinden bir şey gelmiyordu. Elleriyle çizdiği sınırları aşmak için her gece dua ederdi, yine öyle bir geceydi. Eli kaleme gitti yeniden düşündekilerden yakaladığı kadarını döktü kâğıda. ”Sevmediğimiz fikirlerle dolup taştık kimse bilmiyor. Unutmanın acısı ayrılığın acısından betermiş, hak verdim.” dedi ve devam etti:

Özlemek yine gecenin adı,
Özlemek bir gece yarısı.
Yazmasam içimde bir yerde derin sızı
Sızım bir yara izi,
Geçmez
Dün gibi
Bugün gibi
Bazen bilinmez gibi
Boşluğa dalıp gittiğinde
duymak istemediğin sorulara
vermek zorunda olduğun cevap gibi
Cevaplar izin üstüne atılmış toprak
Toprak senin tependen yağmış da sesin çıkmamış
Gözün onda, fotoğraflar tam karşında
Boşluğun doldu artık bir avuç toprakla.
Kokusu güzel
Dokusu halinden beter.
Beklersin ya sen
Dilersin ki toprağında çiçekler açsın
Su serpsinler yüreğine
Faydasız geçip giden,
Bir can olsa üstünde
Laleler, nergisler yanı başında sümbüller
Bir çiçeğe hayran kalan çoktur da
Bir yaprağa
Yahut bir toprağa
Var mıdır yüzü gülen
Ona dinletirmiş gibi
şarkılar dinlettiğin bir karanfilin
Dönse keşke gülse yüzüne
dönse de baksa
Gülsen sen de bir ona
Bir de gökyüzüne…

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz.  Sonsuzlukta Bir Şarkı

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz. Sonsuzlukta Bir Şarkı

————————————Editör Notları——————————————–

Öncelikle öykünü çok beğendiğimi belirtmek isterim. Leyla’nın hissini adeta içimde hissettim. Bu açıdan tebrik ederim. Birkaç yazım yanlışı var. Ama bunları metinde ayrıca göstermiyorum. Telafi edilebilir, gözden kaçırılmış şeyler… İlk kısımdaki devrik cümleler biraz daha az olabilirdi. Fakat sanıyorum bu metne özel bir kullanım söz konusu. Böylece metnin ritmi de yavaşlamış olsa da ben daha az kullanırdım. Eğer genel olarak bu tarz bir kullanım yapmaktaysan, yerinde kullanım yaparak metnini daha güçlendirirsin. Yazmaya devam, yeteneğini yazdıkça çok daha iyi bir seviyeye taşıyacağına inancım tam…

Sonsuzlukta Bir Şarkı

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir