0

Oyunları savaş gibi görenler savaşı da oyun gibi görüyorlar elbet …Deneme: Oyunları savaş gibi görenler savaşı da oyun gibi görüyorlar elbet

Sunay Akın’ın Kafa dergisinde paylaştığı “oyuncak itfaiye arabasının hüznü” başlıklı yazısını okuduktan sonra keleme almaya niyetlendim bu satırları. Akın, Kahraman Maraş ve Sivas katliamlarından bahsetmiş yazısında ve çok da kıymetli bir noktaya değinmiş; daha önce çokça yazmak istediğim ama elimin bir türlü yazmaya yeltenmediği. Yazmak yazana külfettir çünkü çoğu zaman. Ece Temelkuran’ın da yazdığı gibi “Ya küsmek değil de tiksinmekse mevzu bahis?” , “Öfkesi olmayınca, öfkeyi bile geri de bırakınca insan ne yazar?” Bütün iyi ya da kötü hislerimden uzak, yalnızca her geçen gün içimde daha da büyüyen bir tiksintiyle takip ettiğim Türkiye ve dünya gündeminde yazmak artık kimi zaman bana külfet. Zira yalnız değilim bu yolda, zaten adamlar yazmamışlar mı ki asırlar evvelden bu zamana. Okunmak mesele, okumak ve algılamak, algıladığın ölçüde yaşamak… Malum, bu zamana kadar insanların yaşamayı algılayış biçimleri… Neyse…

Konumuz; Madımak ve aslında hüküm süren yaşamımızda bütün savaşlar.

Konumuz; yangınlar, yanan, insanların yüreklerinde; insanlar, yangınlarda yanan.

Konumuz, Sunay Akın’ın yazısında ne de güzel değindiği nokta.

“Alevlerin dilleri tüm oteli yutarken…” tabirini kullanıyor bir paragrafında ve devam ettiriyor yazısını Akın, “Güruh arasında bir tek kişi yok muydu, çocukluğunda itfaiye arabasıyla oynayan; can kurtarmak için siren sesleri çıkararak yangın yerine koşan? Hepsi de mi oyuncak tüfekler, tabancalar, kılıçlarla oynayarak büyüdü bunların?”…

Konumuz. Çocuklar. Oyuncaklar. En iyi niyetli oyunlar. Savaşlar. Yangınlar.

Kaç çocuk vardır oyunlarında itfaiye arabasıyla can kurtarmaya koşan, güzel niyetli bilmiyorum ama evet, her çocuğun elinden geçiyor illa ki tabanca, tüfek… Her çocuk savaşıyor ömrü hayatında illa ki bir kez sözde oyundan, şakadan ibarette olsa. Her çocuk kavga etmeyi öğreniyor illa ki, küsmeyi, nefret etmeyi… Sonrası, işte o; malum, yaşamanın algılanış biçimleri.

Oysa oyuncaklar, hayallerle harmanlanıp en büyük zenginliği sunarlar çocuklara. Bu yüzden kıymetlilerdir çocukların dünyasında. “Oyunları savaş gibi görenler savaşı da oyun gibi görüyorlar elbet.” dedirtiyor ya Yılmaz Erdoğan Altan Erkekli’ ye yazdığı “Bana Bir Şeyhler Oluyor” başlıklı oyununda; o vakit, savaş mı kıymet kazanıyor yani çocukların nezdinde?

Asırlardır savaş hâkim bu dünyaya. Asırlardır yangınlar yanıyor insanların bağırlarında, insanlar yanıyor o yangınlarda, çocuklar yanıyor, hiç sebepsiz. Açıklanabilir bir sebebi olamaz çünkü insan olmadıktan sonra Türk, Kürt, Alevi, Ermeni, Alman, Fransız, İngiliz, Müslüman, Hıristiyan, Ateist, (…) olmanın ve bir kimliğe ait olmak uğrunda savaşmanın daha insan bile olamadan.

İşte zamanında yalnızca savaşmayı öğrenmiş bugünün koca çocukları; günümüzün yitik değerleri, şimdiki çocuklara da yanlış yol gösteriyorlar verdikleri, halen veriyor oldukları savaşlarla. Savaş hâkim hâlâ günümüz çocuklarının da hayal dünyalarında, gerçek dünyalarının dışarısında. İzledikleri çizgi filmler savaş içerikli, oynadıkları oyuncaklar, oyunlar… Alabildiğine sarıp sarmalamış ruhumuzu, cesedimizi, bütün bir dünyayı savaş.

Bir çözüm önerisiyse benden; yasakların var olduğu dünyada, hatta öyle ki, ne komiktir, illa ki birileri tarafından konulan kurallarla insanın bir birey olarak var olmasının bile yasak sayıldığı bu dünyada, yasaklar olanca güçleriyle varlıklarını sürdüreceklerse madem, o vakit bütün dünya liderleri bir araya gelip ilan etmeliler bütün bir dünya halkına yasak olanın yaşamak değil de savaşmak olduğunu. Savaş aletlerinin, oyuncaklar dâhil, üretiminin durdurulduğunu ve haliyle insanlık değeri taşıyan bir takım kıymetli dizilerin değil de savaş içerikli filmlerin, bilhassa çizgi filmlerin, bilgisayar oyunlarının yayından kaldırıldığını, legal ya da illegal yollarla silah, tabanca, tüfek, kılıç taşıyan insanların, bu insanlığın katili aletleri artık ellerinden bırakacaklarını ilan etmeliler. Emirse ast üst ilişkilerinde büyük yerden gelen, emretmeliler o büyükler yalnızca hoş görmeyi, sevmeyi, saymayı. Normal şartlar altında, insanlık namına beceremiyoruz madem insan olmayı, insan gibi hoş görmeyi, sevmeyi, saymayı; o vakit, üstten gelen bir zorunluluk halini almalı yalnızca insani değerleri taşımak içimizde. O pek kıymetli dünya liderleri önce yalnızca insan olup insan olmayı diretmeliler halklarına da. Halksa, çoğu zaman sorgusuz sualsiz koyun sürüsü gibi peşlerinden gittikleri liderlerini tam da bu noktada gerçekten dinlemeli. Dört bir yanda barış ilan edilmeli.

Evet, yasaksa yasak, diretmeyse diretme işte size. Hoşgörüsüzlüğün, sevgisizliğin, saygısızlığın, savaşların yasak kılındığı, yasakların da yakılıp küllerinin gökyüzüne savrulup umut diye yeniden üzerimize yağdığı; hoşgörünün, sevginin, saygının, barışın diretildiği bir dünya işte size. Çünkü Nazım haklı, bu hasret bizim. “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…”

Pekâlâ, en azından yarınlar için set çeksek yangınlarla yanan maziye de, olan olmuş çünkü madem, geleceğin emanetçisi, bugünün tertemiz ama kirlenmeye de yüz tutmuş çocukları için papatya bahçeleriyle örülecek bir geleceğin temelini atsak hep bir olup. Ellerinde papatyalarla oynasalar çocuklar kılıçlardan tüfeklerden ziyade ve en önce insan olmayı öğrenseler, başka insanları da hoş görmeyi öğrenseler. Biz öğrensek artık daha geç olmadan zira içimizdeki sevgisizlikle tüketiyoruz dünyayı, kendi içimizde yaktığımız ateşlerle cehenneme deviniyoruz. Külliyen yanacağız bu gidişle.

Geçmişe hükmetmek gelmiyor ki elimizden, yirmi iki sene evveli için, daha da öncesi için ah, vah etmekten, yanlışlara öfkelenmekten, yanlışlardan nefret etmekten ötesi gelmez ki bugün elimizden ama bir yere de ulaştırmaz bunlar bizi, oysa en güzeli geleceği şekillendirebilmek bugün elimizde olan. Bence şimdi bütün işimizi gücümüzü bırakıp oyuncak bir itfaiye arabası satın alalım kendimize en yakınımızdaki oyuncak satan bir dükkândan. Zira çok da geç kalmış sayılmayızdır, nefes alıyorsak umut var demektir hâlâ. Söndürelim karanlık maziyi, bugün hâlâ içimizde yanan ateşi. Aydınlık bir geleceğe yürüyelim el ele yanmasınlar insanlar artık hiç sebepsiz diri diri diye. Yanmayalım artık diye. Güzel günlere yürüyelim el ele, güneşli günlere, ışıklı mavi günlere…

Yazarın (eceeskiköy) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Yazar-Çevirmen Fransızca Öğretmeni

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
orman

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir