Okuduklarım: “Bir Sürü Endişe: Onur Ünlü & Doppler”
  1. Anasayfa
  2. Kitap Tanıtımları

Okuduklarım: “Bir Sürü Endişe: Onur Ünlü & Doppler”

0

Hayatın koşturmacaları, hastalıklar, yorgunluklar ve daha pek çok etkenle birlikte; duyduğumuz – gördüğümüz haberler, adaletsizlikler, mucizeler ya da düş kırıklıkları gibi daha nice sayılabilecek durumdan dolayı kitap okumalarına gerektiği kadar vakit ayıramıyorum. Genelin aksine okuma alışkanlığım da farklıdır. Okumaya en az 3, en çok da 6 (7 olmuşluğu vardır.) kitapla başlarım. Bu kitapların türlerinin tamamı farklıdır. Tabi kimisi daha erken bittiği gibi, kimisi de uzadıkça uzar. Bu yöntem ne kadar doğru bilemiyorum. Ama benim açımdan gayet doğru bir yöntem olduğunu söyleyebilirim. Bu noktada, doğrunun mutlak olmadığını belirtmem gerekiyor.

Size, son dönemde okumakta olduğum üç kitaptan bitirdiğim ikisinden bahsedeceğim. Kitaplar hakkında yazmaktan genellikle uzak durmaya çaba gösteririm. Nedense eleştiri yapmaya ya da yazılmış bir eseri değerlendirmeye yetkin olmadığım düşüncesi hâkim üzerimde. Bu yüzden de beğendiğim kitapları daha çok yazmışımdır bugüne kadar. Sosyal medya kanallarında ise durum baya bir farklı. Gerçi eleştiri sınırlarını aşıp linç durumuna dönüşüyor genellikle. Bir kitabı olumlu ya da olumsuz eleştirecek yetkinliği kim neye göre belirliyor bunu da bilmiyorum. Ama genel anlamda, kişisel beğeniler üzerine dönüyor bu iş. İşte bu yüzden de, benim hiç beğenmediğim bir kitap hakkında “Asla okumayın, zaman kaybı!” gibi bir söylem üretmem ne kadar etik? Bence etik bir davranış değil. Bu yüzden de hiç beğenmediğim bir kitap hakkında yapabileceğim tek yorum, “Ben pek beğenmedim. Ama siz okuyup değerlendirmelisiniz.” olacaktır. Belki teknik anlamda ve kurgu anlamında da yapacağım olumsuz eleştiriler olabilir. Ama bu olumsuz eleştiriler de genel anlamda standart kalıplarda kalacağından, beğenmediğim kitaplar hakkında yazmayı pek doğru bulmuyorum.

Onur ÜNLÜ: Bir Sürü Endişe

Lafı epey uzattım. İlk kitabım “Onur ÜNLÜ: Bir Sürü Endişe”. Kitap, daha önce tarz olarak okumadığım söyleşi kitabı olarak yayımlandı. Alper Kırklar; kişisel olarak büyük ilgi, sevgi ve saygı duyduğum Onur Ünlü ile gerçekleştirdiği bu özel söyleşiyi Sel Yayıncılık etiketiyle 2017 Kasım ayında bizlere sundu. İyi ki de sundu. Onur Ünlü yaptığı işlerle daima ilgilimi çekmiş, özellikle sinema filmlerini bilinenin ve beklenilenin aksine bir anlayışla yapmaya gayret göstermiş ve aynı zamanda ülkemizdeki seyirci kitlesinin genel beğenisini hiçe sayarak, kendi sinema anlayışıyla var olmayı -her şeye rağmen- başarabilmiş bir “ADAM”dır. Bu söyleşi kitabı öncesinde, Onur Ünlü hakkında yazacağım cümle üstteki gibi olurdu. Fakat şimdi işler baya bir değişti…

Peki ne oldu? Onur Ünlü’nün “kafası”nın nasıl çalıştığı noktasında büyük bir aydınlanma yaşadığımı söyleyebilirim. Ünlü’nün şiiri, Ünlü’nün Sineması, Ünlü’nün Dünyaya Bakışı, Ünlü’nün Yaratılışa ve İnsanın Dünyadaki Yerine Bakışı, Ünlü’nün Devlete Bakışı ve Ünlü’nün Hayatının Trajikomik Ayrıntıları başlıkları altında çok şey öğrendim. Bu öğrendiklerimden dolayı, özellikle Dünya, Evren, Yaratılış ve İnsanın Dünyadaki Yeri başlıkları hakkında daha derin araştırmalar yapmaya karar vermemi sağladı bu kitap.

Bizlere öğretilenle, gerçeğin aynı olmama ihtimalini çoğunlukla sorgulamamamıza kızıyor Onur Ünlü. Yaptığı filmleri yapmak istediği için yaptığını, bunların altında derin araştırmalara girişmenin gereksiz olduğunu, aslında bir nevi sıkıntılarının sonucu olarak ortaya koyduğu filmlerden insanların genellikle pek bir şey anlamadığını ve istediğinin de bu kafa karışıklığı olduğunu belirtiyor.

Şiire bakışı da beni çok etkiledi. Çünkü şiir, Onur Ünlü için çok daha kıymetli. Mesela şiire verdiği özel anlamı, sinemaya vermiyor. Sinemadan bir gün bir şekilde vazgeçeceğini de anlıyorum bu söyleşiden. Muhtemelen o sürecin ardından şiir kitapları gelecektir. Ben öyle düşündüm nedense. Umarım gelir. Çünkü şiir için düşündükleri ve kimi şiirlerinde ortaya koyduğu yeni formlar (anlamsız ve aslında olmayan kelimelerin uyumuyla yazdığı şiirler), Onur Ünlü’den gelecek yeni şiirleri merakla beklememe neden oluyor.

Kitap aynı zamanda, örnek alınabilecek çok durum barındırıyor. Başarısız, hayalleri olan, maddi sıkıntılarla bir şeyler yapmaya çalışan ve umudunu kimi zamanlarda yitiren insanların bu kitabı okuması gerekiyor. Yaptığı filmlerden batışını, tefecilerle başından geçenleri, borçlarını kapatmak için film çekmesi, hastalığı, mucizeleri ve geldiği noktayla Onur Ünlü başlı başına bir örnek. Umudu yeşertmek ve hayatın mücadelelerine göğüs gerebilme noktasında içimizde saklı duran gücü bu söyleşide hissedebilirsiniz. Ben hissettim ve hayallerime daha büyük bir tutkuyla sarıldım. Bahanelere ve umutsuzluğa artık vakit harcamayacağım. Umarım sizlere de aynı etkiyi yapacaktır.

“Daha önce, bir sonraki filmi ya yapamazsam diye endişelenirdim. Elbette böyle zamanlar da oldu. Şimdi yapamazsam yapamamış olacağım, ne yapabilirim ki. Çünkü yapıyorsun ve yaptığının ne olduğunu görüyorsun. Artık sonuçla daha az ilgilenmeye başlıyorsun, çünkü mevzunun süreç olduğunu anlıyorsun. Yani menzil, yolun kendisi aslında. Ulaşılacak bir yer yok. Şu anda neredeysen menzil orası. Bütün bunlar ölümle ilgili daha sakin bir noktaya doğru götürüyor seni.”

“*Mağlubun hüznünü galibin kibrine tercih ederim. Prensip olarak akla yaklaşacağız, aklı tutacağız, tamam ama akıl da zaten bize o dervişane tavrı, o yaklaşımı hiçbir zaman kaybetmememiz gerektiğini söylüyor. O sebeple, gerçekten kelimenin kendi anlamıyla üryan geldin üryan gideceksin. Dolayısıyla o gidiş haline mümkün olduğu kadar yakın bir şekilde yaşamaya devam etmek lazım. Üzerinde her zaman mümkün olduğu kadar az şey olmalı. Buna da kazanamamak yani kaybetmek diyoruz. Adam her şeyini, kitaplarına kadar kaybediyor. Ve bu onu rahatlatıyor. Çünkü sahip olduğun her şey sana yüktür.

*İtirazım Var Filmi hakkında bir soruya verdiği cevap.”

Erlend Loe – Doppler

Geldik bir diğer kitabıma; Doppler… Norveçli yazar Erlen Loe’nun kısacık bir romanı. Gerçi benim okumam biraz uzun sürdü. Sevdiği kitapları yavaş okumak huyu, herkeste var mıdır acaba? Ben sevince ayrılmayı geciktirmek için yavaş yavaş okuyorum… Doppler bir vazgeçiş hikayesi. Sıradanlaşan bir hayatı bir anda, bir olayla terk edip ormana çadır kuran ve burada annesini öldürdüğü bir yavru geyikle arkadaşlık kuran adamın kısacık bir hikâyesi…

Son dönemlerde, alternatif yaşam arayışları ve bu yaşam formlarına geçiş yapan insanların hayatları hakkında çokça okumalar yaptım. Bu kitabı da ne zaman ve ne amaçla aldığımı pek hatırlamıyorum. Ama kitaplığımdan okumak için şans eseri seçmiştim. Güzel denk geldi diyebilirim. Kitap çok ince, ama devamı olacak gibi bitmiş. Umarım Erlen Loe devamını yazar. Yazmış da olabilir mi?

“Bir sürü şey yaptım.

Çok başarılı oldum.

Bok gibi başarılıydım.

Yuvada başarılıydım. İlkokulda başarılıydım. Ortaokulda başarılıydım. Lisede iğrenç bir şekilde başarılıydım; yalnızca derslerde değil, sosyal olarak da. İneklemeden, bütün ders kitaplarını hatmetmeden başarılıydım; biraz isyankar ve küstahtım, hocalara tavrım, izin verilenin sınırındaydı ama yine beni diğerlerinden daha çok severlerdi; bunu becerebilmemin şartı, insanın sevimsiz bir şekilde çok başarılı olmasıdır, diye düşünüyorum bugün. Başarılı bir öğrenciydim, süper başarılı bir sevgilim oldu, diğer bütün işlere on basan bir iş teklifi aldıktan sonra başarılı dostlarımın arasında, başarılı bir şekilde evlendim. Sonra başarıyla büyüttüğümüz çocuklarımız oldu, başarılı bir şekilde elden geçirdiğimiz bir ev aldık. Bütün bu başarıların ortasında yıllarca dolanıp durdum. Başarılarla yattım, başarılarla kalktım. Başarılarla uyudum. Başarı soludum ve yavaş yavaş yaşamımı yitirdim. Şimdilerde olan bitene böyle bakıyorum. Allah çocuklarımı benim kadar başarılı olmaktan korusun.”

 “İnsan bir kez başarılı olmayagörsün, çevresinden övgüler almaya devam etmek için elinden geleni ardına koymaz.”

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir