Sait Faik
0

Sait Faik

Sait Faik’in hikâyelerini biliyorum. Ancak hayatına dair bu kadar ayrıntılı bilgiler içeren bir kitabı ilk kez okudum: “Yalnız hatta Yapayalnız Bir Sait Faik Abasıyanık Romanı”. Yazarı, Özlem Esmergül. Şimdi sırada, yazarın son sözünde paylaştığı kaynak kitaplar var okuyacağım! Mümkün değil içinden çıkamayacağınız bir büyüsü var çünkü Sait’in ve hikâyelerinin. İlk Trifon ve dedesi Stelyanos’un hikâyesiyle kapılmıştım bu büyüye. Canım Trifon, canım Stelyanos, canım Sait!

Biraz asabi, bir o kadar saldırgan. Ancak asabiyetinin ve saldırganlığının insan yanına zeval vermediği muhakkak! Sağlığı konusunda çok vurdumduymaz… Kendince haklı sebepleri var tabii! Etrafındakilerin onu yadırgadıkları pek söylenemez. Etrafındakiler dedimse; Bedri Rahmi, Abidin Dino, Orhan Veli, Sabahattin Kudret, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Mina Urgan, Salah Birsel, Oktay Akbal, Sabahattin Ali, Özdemir Asaf, Melih Cevdet, Oktay Rifat, Necati Cumalı, Ara Güler, Yaşar Kemal, *Leyla… Yan yana, hepsi, az havalı değiller hani! Leyla demişken; toy, talihsiz bir âşık!

Zor bir evlat! Annesinin tabiriyle, “Avare”. Çünkü işi gücü yazmak… Üstelik beş para etmiyor yazdıkları. Yazanlar ya sürgüne gidiyorlar ya hapis yatıyorlar çünkü. Annesinin uygun gördüğü bir hanım kızla evlenip düzgün bir hayat kurma hevesinde de değil. Görünürde, aileden gelen varlığını Rum kızlarıyla yiyen bir savurgan hatta! Daha ne olsun? Sigara ve alkol tiryakisi! Sabırsız. Ne biliyor musunuz? Bencil! Bursa Lisesi’nden arkadaşı Reşat Ekrem Koçu’nun yazdığı üzere eşcinsel! Bir de baba! Varlığından haberdar olmadığı, yarı Rum, fakirlikten hasta, belli ki ölümü kendisininkine yakın bir kız çocuğunun babası.

İyi bir gözlemci! Yazarlığın öğretilmeyeceği kanısında ancak iyi bir öğretmen! Leyla’yı yetiştiriyor. En çok yazmaya küs, en çok yazmaya sevdalı! Sokak sokak, insan insan en içindeyken toplumun, toplumcu gerçekçi değil diye beğenilmiyor. Hayal kuruyor diye yargılanıyor. Hikâyeleri yasaklanıyor. Kitapları toplatılıyor. Oldu ki hayal değil, gerçek; sırf gerçekleri okumak birilerinin işine gelmiyor diye yine yargılanıyor. Daha yazmayacağının sözünü veriyor annesine, ama belli yazmasa deli olacak! Yazmasa kimliksizleşecek!

Onu yazmaktan alı koyan herkese kırgın ve hep yalnız! Annesi bile sevmiyor Sait’i. Belki de sevgisini hissettiremiyor. Küçükken Sait, takvim yapraklarınca az, bir çocuğunsa yaşayacağı ömre bedel bir zaman annesi onu bırakıyor. Tek muhtaç olduğu, anne sevgisi oysa Sait’in… Büyüdüğünde de sevdiği kadınlar tarafından sevilmek isteyecek. Oysa bir daha asla sevildiğini bilmeyecek ve sevmeyi… Hiç yalnız olmayacak belki ama hep yalnız hissedecek!

İnsanlardan hep korkacak, onlardan hep kaçacak ama yine bir tek onlar önemli olacak Sait için! Çünkü “İnsanların yüzlerini görmeden, gözlerine bakmadan, zanaatlarını izlemeden, şehrin içindeki duruşlarına tanık olmadan, bakışlarındaki sessiz sözleri işitmeden, konuşmadıkları şeyleri davranışlarında görmeden hikâye mikaye yazılmaz.” Sait hep yazacak! Hep insandan, yine insana kaçacak! Sevildiğini ve nasıl seveceğini bilmeden sevecek insanları! Sait çünkü o!

Kitap gerçekten bir nehir gibi akıyor insanın içine. 1940’ların Beyoğlu’nda, İstanbul’unda Türkiye meselelerinin, en çok da sanatın, sanatkârların içinde kayboluveriyorsunuz sayfa sayfa. Sımsıkı sarılasınız geliyor Bedri Rahmi’nin onu yarım bırakan sevdasına, Abidin’in rengârenk boya kokulu özgünlüğüne… Rıfat Ilgaz gerçekliğine… Ara Güler’in hevesine, heyecanına… Orhan’ın dostluğuna, şiirlerine… Aziz’in, Sabahattin’in, daha kaç ismin mücadelesine, yazma arzusuna… Umutlarına, yorgunluklarına, hastalıklarına, kederlerine, mutluluklarına sarılasınız geliyor. Ve Sait Faik’e… Annesi olmak istiyorsunuz, annesinin açıklarını kapatmak için. Sevgilisi olmak istiyorsunuz, sevgilileri uğruna çok acıttığı kalbini iyileştirmek için. Sevdiği olmak istiyorsunuz, bir de korkmasa, karşılığı olduğuna inansa sanki dünyanın en güzel seveni oymuş gibi diye. Doktoru olmak istiyorsunuz, dünya bu kadar içmeye değmez diye. Dostu olmak istiyorsunuz, karşılıklı şiirler, öyküler okumak için; balık tutmak, yüzmek için; saatlerce, günlerce, hatta ömrünüz yettiğince sokak sokak onunla yürümek istiyorsunuz, sebepsiz! Yazmak için belki de…

Bu büyüye dâhil olun, derim. Okuyun Sait’i ve bu romanı!

Muhabbetle…

* Yazar romanında doğrudan belirtmemiş ancak Ahmed Arif’le ilgili açıklamasından dolayı Leyla’nın Leyla Erbil olduğunu düşünüyorum.

Yazarın (eceeskiköy) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Sait Faik

Yazar-Çevirmen Fransızca Öğretmeni

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir