Neşet Ertaş’ın Hayatı Sinemaya Aktarılacak
  1. Anasayfa
  2. Haberler

Neşet Ertaş’ın Hayatı Sinemaya Aktarılacak

"Bozkırın Tezenesi" olarak tanınan halk ozanı, Abdallık geleneğinin son temsilcilerinden Neşet Ertaş'ın hayatı beyaz perdeye aktarılacak.

0

“Bozkırın Tezenesi” olarak tanınan halk ozanı, Abdallık geleneğinin son temsilcilerinden Neşet Ertaş’ın hayatı beyaz perdeye aktarılacak.

“Ayla”, “Müslüm” ve “Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu” adlı filmlere imza atan Mustafa Uslu’nun yapımcılığını üstlendiği filmin yönetmen koltuğuna, “Vizontele”, “Gora” ve “Aşk Tesadüfleri Sever” filmlerinin yönetmeni Ömer Faruk Sorak oturacak.

Film, Prof. Erol Parlak’ın can dostu, büyük usta Neşet Ertaş ile röportajı, görüşmeleri ve sadece Ertaş’ın değil, Abdal kültür ve geleneğini de aktardığı “Garip Bülbül, Neşet Ertaş” adlı iki ciltlik kitabından sinemaya uyarlanacak.

Senaryosunu Fulya Özcan ve Mert Dikmen’in kaleme aldığı yapımın orijinal müziklerini Yıldıray Gürgen hazırlayacak.

Filmde Neşet Ertaş’ı, abdal geleneğini sürdüren iki ozan canlandıracak. Bektaş Dolu, usta sanatçının gençlik dönemini, Ramazan Bağgül ise sanatçının Almanya’dan Türkiye’ye kadar olan dönemini oynayacak.​​​​​​​

Neşet Ertaş’ın Sanat Yaşamı:

1950’li yılların başlarında TRT Ankara Radyosu’nda canlı olarak yayımlanan, Muzaffer Sarısözen’in yönettiği “Yurttan Sesler” programında, “Geleli gülmedim ben bu cihana” adlı bozlağı solo çalıp okumasından sonra Neşet Ertaş’ın adı ülke genelinde duyuldu. 1970’li yılların ortalarına kadar devam eden yirmi yılı aşkın süre boyunca on beş günde bir “misafir mahallî sanatçı” sıfatıyla Ankara Radyosu’na çağrılarak on beşer dakikalık solo bantlar yaptı.

1957 yılının sonunda İstanbul’a giderek ilk kayıtlarını babasının türküleri ile yaptı. Babasının Neden Garip Garip Ötersin Bülbül türküsünün adını taşıyan ilk taş plağını, diğer plakları ve halk konserleri takip etti. İki yıl İstanbul’da çalıştıktan sonra sahne hayatına Ankara’da Kazablanka Gazinosu’nda devam etti. Önce farklı türlere mensup müzisyen ve oyuncularla birlikte çıktığı konser turneleriyle, ardından tek başına çıktığı organizasyonlarla Türkiye’nin bütün şehirlerini ve pek çok ilçesini dolaştı.

1962’de İzmir’in Narlıdere ilçesinde askerlik yaptı. Askerlikten döndükten sonra Ankara’da saz dükkanında tanıştığı Leyla isminde bir kızla babasının karşı çıkmasına rağmen evlendi. Babası ile arasının bozulduğu bu dönemde onunla türküler aracılığıyla iletişim kurdu. Neşet Ertaş ve Leyla Ertaş’ın bu evlilikten Döne ve Canan adında iki kız ile Hüseyin adında bir erkek çocukları oldu. Yedi yıl evli kaldıktan sonra 1970’lerin başlarında ayrıldılar. “Cahildim dünyanın rengine kandım” türküsünü evliliğini bitmesi üzerine söyledi.

1969’da Almanya’da verdiği bir konser sonrası Türkiye’ye dönerken ehliyetsiz otomobil kullanmaktan dolayı Yugoslavya’da 3 ay hapse mahkum olan Ertaş, “Hapishanelere Güneş Doğmuyor” türküsünü bu sırada besteledi. Hapishanede olduğunu öğrenen Yaşar Kemal’in kendisine “İnce Memed romanını gönderip kapağına “Bozkırın Tezenesi. Geçmiş olsun” diye yazmasından sonra Ertaş’a hayranları “Bozkırın Tezenesi” olarak seslendi.

Neşet Ertaş, 1976 yılında sigara ve alkol kullanımına bağlı olarak bir gün sahnede iken parmaklarından felç geçirdi. İki yıl süren fizik tedaviden sonuç alamadı ve işsiz kaldı. Almanya’da işçi olan kardeşinin yanına gidip tedavi olunca ailesini yanına getirdi. 1979-2003 yıllarında Almanya’da kaldı. Önce Berlin’e, sonra Köln’e yerleşti. Avrupa ülkelerinde Türk işçilerin yoğun yaşadığı hemen hemen tüm şehirlerde konserler verdi. Almanya yıllarında 20 civarında kaset çıkardı. Çoğunlukla söz ve müziği kendisine ait türküler seslendirdi. Seslendirdiği diğer eserler babası Muharrem Ertaş’tan kalanlar türkülerle söz ve müziği anonim olan çoğu Orta Anadolu yöresine ait çeşitli türküler, bozlaklar, oyun havaları ve halay ezgilerdi.

Sanatçı, 2000 yılında İstanbul’da Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda verdiği konserle sahne hayatına geri döndü. 2002’de devrin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından kendisine takdim edilmek istenilen devlet sanatçısı unvanını geri çevirdi. 2003 yılında Türkiye’ye dönerek İzmir’e yerleşti. 2006 yılında TBMM Üstün Hizmet Ödülü’nde değer görüldü. Devlet sanatçılığı unvanını reddetmesi hakkında şunları söyledi: “O dönem Süleyman Demirel cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, ‘hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor’ diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız adına aldım.”

2009 yılında Unesco Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında yapılan ulusal envanterlerden Yaşayan İnsan Hazineleri Türkiye Ulusal Envanterine alınarak yaşayan insan hazinesi kabul edilen Ertaş, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet Konservatuvarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görüldü. Bağlamadaki tavrı ve türküleri konservatuvarlarda ders olarak okutuldu.

Kaynak: AnadoluAjansı

Diğer haberlere de göz atabilirsiniz.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir