Kiraz Yaprağı
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Kiraz Yaprağı

“Anlamıyorum anne, şu kiraz yaprağı niye bu kadar az bulunuyor. Asma yaprağıyla yapılamaz mı bu yemek?”

0

Kiraz Yaprağı

Malatya deyince zihnimin çok gerisinde mum ışıklarının eşlik ettiği loş bir ortamda, beyaz bir perdenin üzerinde canlanan anılarımı görüyorum. Küçük, haylaz bir kız çocuğu başrolü paylaşıyor. Öncelikle ilk kez karın yağışını gördüğüm, astımla baş etmeye çalıştığım ve kara biraz daha yakın olabilmek için nefes alamadığımı söyleyip kendimi dışarı attığım zamanlar. Annemin hastalanacağım diye endişeli bakışları… Sonra babaannem… Zihin mükemmel bir şey, anıları unutmamak ve o anların gözümü kapatınca içinde olabilmek muhteşem bir şey. Ne diyorduk;

Babaannemin öğretmenler sitesinde bulunan birinci kattaki evi, evin karşısında çocuk ömrümde gördüğüm en dik yokuş garajı, ne zamandan beri boş olduğu bilinmeyen kapalı dükkân, çocukken hissettiğim ürperti, balkon demirlerine kolayca tırmanınca kendimi çalıkuşuyla kıyaslayan ben, evin çevresine dizilmiş dut ağaçları, kurutulan kayısıların ortasına ablamın ayakkabısını fırlatmam ve komşuların ablama bağırması, ablamın karışık kaset listesine müdahale ettiğim ve okuma yazma bilmediğim günler, biberonunu babaannenin evinde unuttuk diyerek biberonumu bıraktırmaları, eve ansızın giren kedileri dedemin kovması, salonun büyük oluşu ve iki farklı oturma grubunun kullanılması, bütün kalabalıkları ağırlayacak büyük bir ev gibi gelmesi, babaannemin mutfak dolaplarına daha rahat ulaşması için konulan ayak taburesi, yüklükte saklanan baklavalar, dedemin tıraş seti ve mavi kenarlı ayna, kompostonun ne demek olduğunu öğrendiğim gün, babaannemin rüyaları, babaannem ile dedemin aşkı ve kiraz yaprağı…

“Anlamıyorum anne, şu kiraz yaprağı niye bu kadar az bulunuyor. Asma yaprağıyla yapılamaz mı bu yemek?”

Babaannem nasıl bir kadındı biliyor musunuz? Dedemin vefatından sonra çektiği maaşı dedemin ceketinin cebine koyar, para istenildiği zaman ” babanızın ceketinin cebinden alın” derdi. Dedemin ayakkabıları hep kapı girişinde dururdu, sanki evdeymiş gibi. Siyah beyaz albümlerini koltukların altında saklardı, erkek torunlarını daha çok severdi, -bilirdim- ne yalan söyleyeyim umurumda olmazdı. Ne yapalım yani bunu mu tartışalım onca romantik duygu varken? Rüyaları hep çıkardı, hisleri kuvvetliydi, çok akıllıydı. Sökülmek için can atan halatları bir arada tutup bağlayacak kadar kudretliydi. Sohbeti koyuydu, tatlı dilliydi, küfür ettiğinde kocaman gözlerim daha da büyürdü, öğütler verirdi, hoştu, güzeldi.

2021’den sonra zaman hızla geçip gitti, ay isimleri hızla değişti diyemeyeceğim. Zamanın geçişini bedenimin her hücresinde hissettim. Zaman iki yıldır biraz yavaş, biraz ağır aksak geçiyor ama geçiyor. Zaman lanet bir şey unutturmuyor ama az hatırlatıyor. Acının bu kadar acıtmamasına sevinirken yokluğuna alışıyor olmak zoruma gidiyor.

İki yıl önce bedenimi kasıp kavuran, ruhumu kül eden Haziran sıcağı geldi gözümün önüne. Gittiğin gün ömrümün en sıcak Haziran’ıydı. Sen halatları birbirine bağlayan o düğümdün. Düğüm açıldı ve halatlar sağa sola savruldu. Bu savruluşa zamanında ben de tanık oldum. İçim sızladı fakat halatlar bir daha düğüm olamayacak kadar uzak diyarlara ayrılmıştı. Değişimin şiddetleneceğine emindim fakat beni etkileyeceğini tahmin etmemiştim. Soğuk bir Kasım günü yokluğun gözüme ilişti, hayal kırıklığıyla birlikte. Sen yoktun, senin çocukların yoktu, torunların yoktu, güçlü olmak için çabaladığın tüm o insanlar yoktu. Söylediğin sözler geldi aklıma ve ben dünyaya mutlu olmak için gönderildiğimi anımsayıp bıraktım benden başka herkesi. Ekim’i görmeni isterdim. Aslında Ekim’de seni görmek isterdim. İnsanoğlu işte hep bir şeyler ister durur.

Aylardır elime kalem alamazken, cümleler alelade defterime dökülmezken kalemimi canlandıran saçma sapan bir kiraz yaprağı sarması oldu. Sen yapmışsın gibi tezgâhın üstünde öylece duruyordu. Bir tabak yemek insana neler de düşündürebiliyormuş böyle. Var olduğunu düşledim. Güzel bir histi. Kiraz yaprakları seni bana anımsatırmış bunu fark ettim. Eski tadı alamadım. Eski iştahımı göremedim bedenimde. Eskiden her şey daha mı güzeldi diyemeyeceğim çünkü değildi. Şimdiler inan daha güzel, keşke şimdiki beni görebilseydin.

“Anlamıyorum anne, şu kiraz yaprağı niye bu kadar az bulunuyor. Asma yaprağıyla yapılamaz mı bu yemek?”

Kiraz yaprağı az bulunur, sarması az yapılır, o yemeği yapmayı bilen kişi sayısı da büsbütün daha azdır. Yöresel bir yemek olarak geçer. Çocukken beni sana götüren o uzun yolda içimden “Umarım kiraz yaprağı çıkmıştır.” diye dilekte bulunduğum zamanları hatırlıyorum. Şimdi kiraz yaprağını bile buluyorum ama seni bulamıyorum, görüyor musun başımıza geleni? Ben bugün bir kiraz yaprağında varlığını aradım. Var olduğun zamanları aradım. Rüyama gir diye ettiğim dualar ulaştı sahibine ve sen bir kere rüyama girdin, seni kurtardık ve bizi uğurladın. Ne çok anlam çıkardım, ne çok huzura erdim.

Ömrünün geçtiği Malatya yerle bir, tuzla buz oldu. Görsen kalbin dayanmazdı, benim içim sızladı. Öğretmenler sitesindeki evini sordum can havliyle. Ev değildi sorduğum aslında; anılarımdı. Anılar da depremle yıkılırmış…

Önümüz yine sensiz geçecek bir bayram. Bayramları sevmeyişimi anlamıyorlar, ziyanı yok kimseye izahat vermek mecburiyetinde değilim. Bayram sabahı erkenden seni arama geleneğimi yapamıyor oluşumun acısını tarif etmeyeceğim. Bayramlardan kaçarak kurtulmaya çalışıyorum. Ve bir çocukluk sorumla bitiriyorum;

“Anlamıyorum anne, şu kiraz yaprağı niye bu kadar az bulunuyor. Asma yaprağıyla yapılamaz mı bu yemek?”

Kiraz Yaprağı

Yazarın (Simay Kurtoğlu) diğer yazılarını da okuyabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Kiraz Yaprağı

Sait Faik zamanında; "yazmasam deli olacaktım” demiş. Ben de o vesileyle yazıyorum. Yazmak benim ben olmamı sağlayan bir unsur.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
umarım yaşıyorsun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir