AN
  1. Anasayfa
  2. Deneme
Trendlerdeki Yazı

AN

"Benim işim yazmak. Bak aylardır elime kalem değmedi aklımı kaçırıyordum. Tüm düzenim değişti, dengem şaştı."

0

An

Hayat, içinde yaşarken uzun ve çekilmez; dışarıdan bakıldığında kısa ve huzur dolu bir zaman dilimidir. Benim içinse hayat; sevgilinin yanağına konan bir buse sıcaklığı kadar saniyelikti. Yaşanılan her şey bir anlık ve sonsuzdu. O buse sıcaklığına tüm ömür sığar, sıcak bakışta buluşan göz bebekleri sonsuzluğa evrilirdi. An ve sonsuzluğun birbirinin içinde eriyip gitmesiydi hayat. Ve ben bu hayata gönüllüydüm. Gönlüm vardı, yağan yağmura, açan güneşe, geçinmeye, sevmeye, sevilmeye, umuda, yarının getireceği güzel günleri beklemeye… Gönüllüydüm.

Fakat şu an sanki büyük bir güruh zamanın tam içinden geçiyor ve hissediyor. Hayatın içinde hassas kalpli olanlar cehennemini yaşıyor ve anın, sonsuzluğun içinde eriyip harmanlandığını düşlüyor. İçten içe azalıyoruz. Elimizdekiyle, içimizdekiyle, düşlerimizle hepimiz azalıyoruz.

İnsanlar değişir, evrimleşir, hevesler tükenir, sevgiler artık az gösterilir ve cepte biriktirilir… Niçin? Evet tüm samimiyetimle ve ciddiyetimle soruyorum… Niçin? Sevebilecek hakiki birilerine rastladığımız halde bu durumu niçin sıradanlaştırırız? Oysa sıra dışı bir olayın başrolüyüz. Milyonlarca insan içerisinde, alelade bir zaman diliminde rast geliyorsunuz birbirinize. Birbirinizi şiddetle ve mukavemet edilmez bir istekle istiyorsunuz, seviyorsunuz ve tutup sıradanlaştırıyorsunuz.

Oysa hayatın sıradanlığından, hayatın bize dayattığı zorluklardan kaçıp kurtulabileceğimiz limanlar varken niçin o limanları gözümüzü karartıp bir anlık öfkeyle anlamayarak, bağırarak yakıyoruz? Ateş bazen söylenen sözlerin yanında ne kadar masum kalıyor. Sahte kalabalıklarda kaybolmayı limanda var olmaya yeğliyoruz.

Karmaşık duyguların ortasında bir yanımda an ve bir yanımda sonsuzlukla ve ikisini de birbiri içinde eritebilecek cesaretimle yazıyorum. Bu aralar Oğuz Atay okuyorum. O yüzden benden yalın anlatımlar beklemeyin. Hatta kimse benden bir şey beklemesin. Ben uzun cümleler arasında kaybolacağına inandığım ama kaybolmasını istemediğim, fark edilmeden fark ettirmeye çalışarak yazdığım her cümlenin öylesine yazıldığı izlenimini verirken; aslında her cümlenin günlerce düşünüldüğü her kelimenin ruhumu kavuran, bedenimi yakan, kalbimi eriten anlardan çıktığını; -anlamanı, beni anlamanı- anlamanızı istiyorum. Ya da hiçbir şeyi, hiçbir cümleyi anlamlandırmadan okuyup -geçmeni -geçmenizi istiyorum.

“Hayat bir göz yanılsamasıdır” der Rauf Müfit. Rauf Müfit’i gençlik yıllarımdan tanırım. Siyasi olaylara yazarak başkaldırmış, iki isim arasına benliğini gizlemiş. Belli bir zamana kadar da kimliğinden kimseye bahsetmediğim Rauf Müfit. Hayat bir göz yanılsaması ise “yürüdüğümüz yolu hep farklı şekilde yorumlayıp hep farklı şekilde anlamlandıracağımız” konusunda hem fikiriz öyleyse. Sıradan bir olayın mucizelerle eş değer olması veyahut alelade diye tanımlanması kişinin bakış açısına göre şekil alacağı konusunda da hem fikir olduk o zaman.

Sizden ricam sevgili okuyucular, mucizelerle tanım yapanların heveslerini kırmayın. Sıradan çekilmez hayatlarınızda çekilmez egolarınızla saçma sapan düzende anlam arayıp saçma sapan anlamlarla yetinmeye çalıştığınız o kurgudan oluşan hayatlarınıza renk getiren insanları durdurmayınız. Biz durursak siz griye ve yalancı, sahte renklere bürünür ve bunun size bir ömür yeteceğine inanabilirsiniz. Yetebilir gibi de gözükür. İnsanoğlu albayım, aptalın teki. Güldürüyorlar beni. Yalancı düzenden öyle memnunlar ki masalları düşlemiyorlar. Dar geliyormuş. Gerçek hayat diyorlar; sahtekârların arasında sahtekâra dönüşüyorlar. Kuru kalabalık gururlarını okşuyormuş. Oysa bir gün varlar yarın yoklar. İnsan kime güvenir? Güvenmeden yaşanır diyorlar. Yine aptallık ediyorlar. İnsanoğlu güvenmeye muhtaç ve bu muhtaçlık; alelade bir sohbetin içinde baş gösterip, tüm bilinmeyeni açığa çıkartıp, sohbetten pişman olup söylenen cümleleri durdurmaya çalışırken oluşan çaresizlikle ortaya çıkıyor. Oysa siz de biliyorsunuz güvenilmeden dostluk kurulmaz. Dostluk sadece iyi ve erdemli insanların mümkün kılabileceği bir zeminde yeşerebilir. Ben erdemli bir zemin görmüyorum. Keşke siz de erdemli bir zemin olmadığını kabul edip yalancı düzene bu denli sahip çıkmasanız. İnsan elindekini harcamaya bayılır. Ama eldeki kendini harcatmaz.

Yapılan kötülükler kalabalıkta var olmak uğruna sineye çekilir. Hatta unutulur. Var olma çabası benliğimizden ne çok şey götürür böyle. Kabul mü? ASLA! Ruhumun ait hissetmediği hiçbir ortamda kimse için bulunma zorunluluğum yok. Bunun aksini fedakârlık yapıyormuş izlenimiyle karşımdakine bağışlamayacağım artık. Zira kimsenin umurunda değil. Gördüm.

Bu yalancı riyakâr insanların bulunduğu düzenden kaçıp saklanın demiyorum. Haşa! Saklanacak kişiler biz değiliz. Sahtekârlar… Anlayabilseniz ve anlatmak istesem hiç durmadan ya da biraz soluklanıp; anlamak isteseniz katılmak istediğiniz kadar, haykırmak yerine dursanız ve yanınızda olana savunma hazırlamasanız, o zaman anlaşılabilirdim belki, belki de görünmeyeni mümkün kılmak mümkündü.

Bu aralar Oğuz Atay okuyorum. Benden sakin cümleler, uyumlu kelimler beklemeyin. Hırçınlığımı tutup bastırmayacağım da. Burası benim dünyam, kelimeleri elime aldığım ve yazmaya başladığım her yer benim dünyam. Bu aralar Oğuz Atay okuyorum siz benim ne dediğimi tam anlayamayabilirsiniz.

Olric: “Efendim, siz ne anlatmak istediğinizi biliyor musunuz sanki?”

Ben ne anlatmak istediğim iyi bilirim Olric. Benim işim yazmak. Bak aylardır elime kalem değmedi aklımı kaçırıyordum. Tüm düzenim değişti, dengem şaştı. Benim işim anlatmak Olric. İşine gelen anlar, işine gelmeyen anlamaz. Ama benim işim anlatmak.

Yazının sonuna gelirken fark ediyorum hırçınlığımın sebebi yazı yazamamaktan geliyormuş, umduğumu bulamamaktan değil…

An

Yazarın (Simay Kurtoğlu) diğer yazılarını da okuyabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– An

Sait Faik zamanında; "yazmasam deli olacaktım” demiş. Ben de o vesileyle yazıyorum. Yazmak benim ben olmamı sağlayan bir unsur.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Özür Dilerim

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir