1. Anasayfa
  2. Öykü

Tozlu Ayaklar

Yazan: Yağmur


0

Tozlu Ayaklar – Bir adım ötemde bir adam çaresizce yardım diledi. Kurtar beni diyordu. Esmer teninde göz yaşı vardı. Sanki oraya yapışmış gibiydi. Tozlu Ayaklar öyküsü, Tozlu Ayaklar hakkında bir öykü.

Bir adım ötemde bir adam çaresizce yardım diledi. Kurtar beni diyordu. Esmer teninde göz yaşı vardı. Sanki oraya yapışmış gibiydi. Daha dikkatli bakınca anladım. O adamdan çok genç biriydi. Ağzını açmadan gözleriyle kurtar beni dedi bir kaç kez. Tanrı onu duymuyormuş artık. Belki ben duyarmışım. Öyle baktı. Öyle süzdü beni. Olmaz dedim. Bende dertliyim dedim bakışlarımla. Kafamı çevirdim ve yürümeye koyuldum.

Ne yapacağımı düşünüyordum. Birinci sınavı geçmiştim. Sırada daha önemli olan ikinci sınav vardı. ve bu sefer ezber soracaklardı. Ben çalışmıyordum. Öte yandan da buradan kurtulmak istiyordum. Ankara’nın griliğini bir de kendi gözlerimle görmek istiyordum. İstanbul’un Karaköyü’nde bir kafe de kahve içmek istiyordum. Eskişehir’de Porsuk çayının yanındaki banklarda insanları izlemek istiyordum. Yeni insanlar yeni hayatlar falan filan. 18 senenin verdiği tekdüzeliği sürünerek de olsa ödemek istiyordum.

Bu gibi şeyleri kafamdan geçirerek bankamatiye LYS parası yatırmaya gittim. Annem on kere tembihlemişti. Hatta baban yatırsın da demişti ama babam gider fen sınavına falan yatırır sonuçta tıp okumamı istiyor diye güvenmedim. Sonuçta olumsuz bir durumda kendime kızmak babama kızmaktan daha kolaydı.

Bankamatiğin önüne geldiğimde benim yaşlarda bir çocuk titreyen elleriyle işlem yapıyordu. O kadar çok titriyordu ki, bayılacağını sandım. Yüzüne bakmaya çalıştım. Gözlerinin altı mor mu madde bağımlısı mı acaba diye kendimce polisçilik oynuyordum. Yüzündeki endişeli ifade dışında pek bir şey yoktu. Yalnız teni beyaz olduğu için kulakları kızarmıştı. Beyaz tenlilerin utandığı ya da korktuğu daha çabuk anlaşılır. Seviştikleri ya da hasta oldukları da dahil, hemen renk verirler.  Ona sorunun ne olduğunu sordum. O da parayı almıyor dedi. Oda sınav ödemesi yapıyordu. İşlemi onun için tekrar yaptım. Çocuk tırnaklarını yemeye başlayınca sakin olmasını söyledim. Sınava alınmasa bile bunun hayat memat meselesi olmadığını ondan daha kötü durumda insanların olduğunu da söyledim. Ayrıca böyle bir olasılığın olmayacağını da. Sonra parayı bozdurması gerektiğini anladım. Gitti bozdurdu ve gözleriyle ayaklarını takip ederek yanına geldi. Al dedi. Parayı yuvasına koydum. Makine aldı. İşlem tamamlandı ama neredeyse çocuk nefesini tutmuştu o zamana kadar. Makbuzu ona uzattım. Ne olduğunu anlamadan bedeni bedenime yapıştı. Teşekkür etti. Sorun olmadığını söyledim. Ve gitti. Kendi paramı da aynı şekilde yatırdım. Ben tam Bankamatiğin önünden ayrılırken aynı çocuk titremeden ve yüzündeki telaşlı tavırdan eser kalmamış şekilde  yanıma geldi. Kusura bakmayacağımı ve heyecandan ismimi sormayı unuttuğumu söyledi. Deniz dedim. İçimden ne oldur ismimi sorup gitsin diye bağırıyordum ona. O Benim adımda Deniz değince dudaklarımdan bir iki gülücük kaçmış olabilir. Üç beş saniye kadar hatta. Sonra kendime geldim. Tamam o zaman Güle güle dedim. Numaramı istedi bu sefer. Telefon kullanmadığımı söyledim. Facebookumu sordu. Nezaketen soyadımı söyledim ve tabiri caizse koşarak uzaklaştım. Ben romantizm akımının etkisiyle yazılmış eserleri bile okumayan bir insandım. En sevdiğim kitap fareler ve insanlar en sevdiğim filmse fareler ve insanlardı.

Koşarak kaçarken yaşlı mı yaşlı bir kadına çarptım. Elindeki siyah torbadan portakallar döküldü. Onları topladım. Özür diledim. Teyze beyaz baş örtüsünün içinde tam bir Ermiş kadın gibi duruyordu. Ona poşeti verirken gözleri parladı. Ban sarılacak sandım. Ama sarılmadı. Bana baktı. Yüreğini sıkıca bağlamışsın kalbini bıraksan kaçacağından korkuyorsun. Ama bırak kaçın varsın özgürlüğünü yaşasın dedi. Tövbe bismillah diye bağıracaktım neredeyse.  Bir de kadın gözümün içine bakarak ellerimi tutarak söyledi bu lafları. Sokakta beş on liraya el falı bakan teyzelerin başı gibi bir şeydi. Kaderci fal emekçişleri örgütünün genel başkanı olabileceğinden şüphe ettim. Sağ ol teyze haklısın dedim. Sonra ondan da kaçtım. Genelde kaçarım.

Eve bir kaç sokak varken benden gözleriyle yardım isteyen esmer gence tekrar rastladım. Bu sefer çöpü karıştırıyordu. Bana bakmadan çöpten gelen sesle kurtar beni diyordu. Bende dertliyim LYS ne olacak demekten utandım. Ama o da idam edilen bir adamı görünce utanmalıydı derdinden. Ayak seslerimi duymuş olmalı bana yavaşça baktı. Elimdeki yüzüğe, bileklerimdeki iplere,  eteğime, boynumdaki boncuk kolyeye, boyalı saçlarıma baktı bu sefer. Seçebiliyordum gözlerinden bedenime giden her yerini. Bense onun ayaklarına baktım. Çıplak ve tozlu. Her şey durmuş gibi geldi. Çöpü içinde yiyecek bir şeyler olmasını Diledim. O açtı. Bense kaygılı. Başımı önüme eydim. saçlarımı geriye attım. bunu neden yaptığımı bilmeden. Bir ay önce elime dökülen kaynar suyu verdiği acıyı hissetmek istiyordum. Hayır, bende acı çekiyorum demek için falan değil. Fiziksel acı belki duygusal acıyı hissettirir diye. Sonra belki yara bandına ihtiyaç duyarım diye. Bağlanmış kalbimi çözmek için. Ne bileyim, göz yaşı dökebilmek için. hissetmeyi özlediğim için. Ayaklarımı toza bulamak için. Ankara’da, İstanbul’da, Eskişehir’de…

İnsan olmak için. Tekrardan.

Sitemizdeki diğer öyküleri de okuyabilirsiniz.

Google News üzerinden de takip edebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir
Öykü: Kırgın Özne

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir