Neye Göre Kime Göre
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Neye Göre Kime Göre

Yazan: Aybukerdem

0

Neye Göre Kime Göre

Zehra “Deniz nasıl kokuyor dede?” diye sordu dik, karlı dağlara bakarken. Dedesi köyün dışına çıkmış hatta denizleri bile görmüştü. Yaşlı adam torununun sorusunu düşündü. “Deniz nasıl kokar bilmem ben. Köydeki hiçbir kokuya benzemez, bak onu bilirim. Bir de denizde insanlar yüzer.” dedi. Zehra’nın yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Ah nasıl güzel olurdu! Zehra da uçsuz bucaksız masmavi sulara baksa, bakmakla kalmasa dokunsa, içinde yüzebilse… Hayallerinin içinde kaybolan Zehra, heyecanla “Ben de bir gün denizde yüzeceğim…” dedi kocaman gülümsemesiyle.

Yaşlı adam kızın yüzündeki gülümsemeden rahatsız oldu. Ne biçim şeyler düşünüyor bu kız diye içlendi. Sinirle yerinden kalktı, küçük kızın tepesine dikildi “Sen ne diyon Zehra? Denizde yüzmek ne demek? Kadınların yüzmek için nasıl giyindiklerini gördün mü? Onlar ne utanmak bilirler ne de edepleri vardır! Ayıp, ayıp, günah! Bir daha duymayayım ağzından böyle şeyler!” Bir yandan konuşan yaşlı adam bir yandan da izlediği kadınları düşünüyordu. Sinirlenmesi bu yüzdendi… Aklına o günler, düşündükleri gelmişti. Oralarda kalmayı çok istemişti ama dönmek zorunda kalmıştı. Şimdi torununun gitme isteğine kızacaktı elbet. O nasıl büyüklerini dinlemişse şimdi de onu dinleyeceklerdi…

Odadan çıkıp giden dedesini izleyen Zehra, kendi kendine “Ayıp, çok ayıp…” diye tekrarlamaya devam ederken herhangi bir yerdeki bir deniz kenarında Leyla yüzüyordu. Leyla sudan çıkıp annesinin yanına gitti. Akşam yemeğine misafirleri geleceği için erken gitmeleri gerektiğini biliyordu. Yol boyunca annesini yatıştırmaya çalıştı. Kendisini bildiğinden beri misafirler geleceği zaman çok telaşlanırdı annesi. Leyla sevmezdi bu yüzden misafirleri. Annesi onlar gidene kadar rahat bırakmazdı şimdi onu. Deniz dönüşü her zamanki koşuşturmacaya bir de misafir telaşı eklenince Leyla çok yoruldu. Bir şey söylese annesi nankör olduğunu söyler, çok kızardı şimdi. Öyle ya misafirin geleceği gün bile denize gitmişlerdi. Daha ne istiyordu bu kız?

Leyla daha fazla anlaşılmak, isteklerine saygı duyulmasını istiyordu sadece. Ama her zamanki gibi sessiz kalmayı seçti. Daha önceki tecrübelerinden biliyordu sessiz kalmanın en iyisi olduğunu… Misafirler geldi, yemekler yendi, çaylar içildi, herkes gülüyor, konuşuyordu. Uykusu gelmeye başladı Leyla’nın. Bütün gün koşturmuştu. Biraz dinlenmek için odasına gitmek istedi ama annesi hemen geri çağırdı. Bazen üzerinde çok baskı olduğunu hissediyordu. Annesinin azarlayan gözlerine bakıp “Çok yorgunum, biraz dinlensem…” dedi. Zaten kızgın olan kadın iyice köpürdü. “Ayıp, ayıp çok ayıp… Sana kaç kere dedim millete arkamızdan konuşturma diye. Geç otur biraz hizmet et. Görsünler Hanife’nin kızını. Hadi, hadi çabuk ol, çaylara bak!” diyen annesi arkasını dönüp misafirlerinin yanına gitti.

Leyla sessizce iç çekti. Bir yandan mutfağa giderken bir yandan da “Ayıp tabi, çok ayıp benim yaptığım…” demeye devam etti. O sıralarda Defne ise arkadaşlarıyla gezmeye çıkmıştı. Çok eğleniyor ve sahilde şarkı söylüyorlardı. Hepsini okuldan tanıyordu. Yaz tatillerini de birlikte geçiriyorlardı. Defne bu akşam gezmelerini çok seviyordu ama artık eskisi kadar rahat izin vermiyordu ailesi. Büyüdün artık, kocaman kız geceleri dışarı çıkamaz, erkekler ile vakit geçiremez demeye başlamışlardı. Oysa Defne hiçbir şey anlamıyordu tüm bu konuşmalardan; neden dışarı çıkamıyordu, neden erkek arkadaşları ile görüşemiyordu? Geçen sene ile bu sene arasındaki fark neydi? Bütün akşam arkadaşlarının yanında eğlenmeye çalıştı ama çok keyifsizdi. Yakında okul açılacaktı ve yeni bir hayat başlayacaktı onun için. Ailesi şimdiden her şeyi ayarlamıştı… Onun geleceğine kendi hayatlarıymışçasına karar vermişlerdi. Kendisine sorma gereği bile duyulmamıştı çünkü onlara göre Defne, hayatını yönlendirecek kararları alacak yaşta değildi. Diğer yandan ise arkadaşlarıyla dışarı çıkamayacak kadar büyümüştü. Hiç anlamıyordu bütün bunları, hiç…

Eve gitme saati gelince birer ikişer ayrılmaya başladılar sahilden. Yaz mevsiminin son günleri olduğundan hepsinin içinde bir hüzün vardı. Liseye başlamanın heyecanı tüm çocukların yüzlerine yansımıştı. Eskisi gibi aynı okula gidemeseler de dostluklarını sürdürmeye söz verdiler.

Gelecek yaz için şimdiden planlar yapmaya başlamışlardı bile. Defne ise sessiz kalmayı seçmişti. Geleceği düşünmek ruhunu sıkıyordu. Uzun vedalaşmaların sonunda “Ben seni eve bırakayım Defne” dedi Ali. Hemen yan evlerinde oturuyordu, küçüklüğünden beri arkadaştılar. Yol boyunca konuştular, yeni okullarından bahsettiler. Evin önünde “İyi geceler” dileyip ayrıldı Ali. Defne’nin annesi onu bekliyordu. “Yanında bir erkekle nasıl eve gelirsin Defne? El âlem ne der! Çok ayıp, arkandan mı konuşturacaksın milleti! Kaç kere söyleyeceğim büyüdün diye… Bir daha gece çıkmak yok, ayıp, çok ayıp!” söylenmeye devam ederken kadın odadan çıktı.

Defne “Ayıp, çok ayıp, gerçekten ayıp…” diye düşünürken Necla ise büyük bir heyecan yaşıyordu. Öğretmenlik bölümünü kazanmıştı. Hayallerine bir adım daha yaklaştığını hissediyordu. Heyecanla eve gidip haberi vermek istiyordu. Babasının mutluluğunu paylaşacağını biliyordu ama annesinden hiç emin değildi. Kapıyı açtığında mutfaktan gelen sesleri dinledi. Annesi yemek yaparken babası da onunla sohbet ediyordu. Babasının emekliliğinden belli rutinleri vardı. Koridorda durup biraz daha dinledi içeriden gelen sesleri. Evden ayrıldığında çok özleyecekti onları…

Elindeki kâğıdı sallayarak içeri girdi. Babası heyecanla elinden aldı. Gözleri dolmuştu kızının da kendisi gibi öğretmen olacağını gördüğünde. Annesine de gösterdi sonuç kâğıdını Necla büyük bir sevinçle. Zehra, kâğıda uzun uzun baktı. “Buraları yazmadın mı? Neden İzmir? Üstelik deniz de var. Kaç kere söyledim sana oralar bize uygun değil. El âlem ne der, çok ayıp! Gidemezsin, olmaz, göndermem…” sözlerini sürekli tekrarlamaya başladı Zehra. Necla çok yorulmuştu annesinin sürekli tüm mutluluklarını ellerinden almasını. Babası her yaz tatilinde onları denize götürmek istemişti ama anneleri asla izin vermemişti. Neydi bu kadının denizle alıp veremediği?

Konuşmaya devam eden annesine uzun uzun baktı Necla. Çok yorulmuştu bu konuşmalardan. “El âlem kim? Neden senin için bu kadar önemli? Seni kendinden vazgeçirecek kadar önemli olan el âlem kim? Hadi kendinden vazgeçtin bizden bile vazgeçiren bu ayıp nedir? Kime göre, neye göre ayıp?” Zehra kızına baktı “Kime göre neye göre ayıp” diye uzun uzun düşündü…

Neye Göre Kime Göre

 

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. 

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Neye Göre Kime Göre

İlginizi Çekebilir
Kıvırbaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir