Akşam Yemeği
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Akşam Yemeği

Yazan: Nilüfer ÇEKEN ÖZBAY

0

Akşam Yemeği

Leyla zil çaldığında masayı kurmayı bitirmişti. Elindeki şarap kadehini tabağının yanına bıraktı. Eksik bir şey var mı diye şöyle bir göz attı. Yoktu. Daha fazla oyalanmadan kapıyı açtı. Tam kocasına sarılacaktı ki adam yaklaşan karısını durdurdu. Çantasını uzattı ve pardösüsünü çıkarıp eline tutuşturdu. “Şunu da öğrenemedin ha! Ben elimdekileri vermeden aklına almak gelmiyor!”

“Kusura bakma benim düşüncesizliğim…” (Ah Leyla… Hani yapmayacaktın bunu? Güya kendini suçlamayacaktın!)

Haydar, “Bak bunu da öğrenemedin! Halen kapıda dikiliyorsun! Çekil kenara,” diyerek itti karısını.

“Sevdiğin yemeği yapmıştım…” (Hay dilini eşek arısı soksun! Laf mı ettiğin? Yaranmaya çalışmak yoktu ya…)

“Fark ettim. Kokuyorsun. Kadın mısın mutfak mı belli değil!”

Leyla boğazına oturan yumruyu yutkunarak “Masayı hazırlamadan duşa girdim aslında,” diyebildi titremesine engel olmadığı sesiyle. (Yemekleri yerken iyi ama! Zıkkım yiyesice! Sesin ne öyle? Dağılmak yoktu hemen… Bir de gözlerin yaşardı mı tamamdır.)

“Girmişsin de yine bir işe yaramamış!”

“Yeni aldığım parfümden sıkarım şimdi. Evi de havalandırıveririm.” (Yok, yok sana göre değil dik duran kadın halleri… Çam üstüne çam deviriyorsun. Evet, yaramadı de. Nasıl yarasın, senin otel odalarında kırıştırdığın orospulardan evliliğimi korumaya çalışırken ömrüm yendi de. Desene işte! Tam zamanı…)

“Zahmet etme… Acelem var. Üzerimi değiştirip çıkacağım.”

“Bu akşamda mı dışarıda olacaksın?” (Bir de karşısına geç. Gidemezsin diye aç kollarını tam olsun…)

Adam, “Ne zamandan beri bana hesap soruyorsun?” diyerek koridoru hızla geçti. Banyoya yöneldi.

“Estağfurullah ne hesabı? Ben masa hazır diye…” (Ne masası be kızım? Çıngar çıkarmanın tam zamanı. Yapış yakasına, yıllardır soramadığın hesapları sor; çocuklara bakmak için işinden istifa edip ev kadınına dönüştüğünde verdiği desteğe zamanla ne olduğunu, işten geldiğinde kapıyı açtığında kucaklayıp havalara kaldırdığı zamanların neden geride kaldığını, onu mutlu edebilmek için değersizleştirdiğin kendini, kaybettiğin özgüvenini, bitmeyen iş seyahatlerini… Sor sorabildiğini…)

“Amma uzatıyorsun yine. Hem sen kendi kendine niye öyle masa falan hazırlıyorsun ki? Bana sordun mu?”

“Bu akşam beraber yeriz diye işte. Hay Allah. Çocuklar da arkadaşlarıyla. Ne yapayım şimdi?” (Ne mi yap? Yer yarılsın dibine bat! Paniklemeyeceksin yahu… Senin yüzünden böyle bu adam! Karşısında ezil büzül sonra at içine iç depresyon ilaçlarını…)

Haydar, kravatını çıkarırken “O kadar zahmet etmişsin kendin ye!” deyip banyo kapısını karısının yüzüne kapattı.

Leyla yemek odasına girdi. Masanın başına dikildi. Üzerini kokladı. Büfenin camında kendini görünce yaptığının anlamsızlığını fark etti. Şarap kadehine uzandı. Duyduğu iç sıkıntısıyla nasıl baş edeceğini bilemediği zamanlardaki gibi nefesi daraldı. Hava almak için balkona çıktı, başını gökyüzüne kaldırdı. Güneş batarken ufku turuncuya boyamıştı. Kendine, “Olmuyor işte. Yıllardır ne yaptıysan olmadı. Boşanmayı kabullenemediğin için kabullendiklerine, bugün yarın diyerek düştüğün duruma bak! Şimdi sen de alıştın evde olmaya. Çalışmak da zor geliyor hem çalışmasan da alacağın nafakayla çok rahat geçinebilirsin. Kendine verdiğin değer bu mu senin? Kızmaya hakkın yok kimseye Leyla, bir yerden başlama cesareti gösteremeyen sensin…” dedi.

İçeri geçti. Duştan gelen su sesini bastırabilmek için müzik açtı. Kendine servis yaptı. Boşalan kadehini doldurdu. Saç kurutma makinesinin sesini duydu. Kocasının hazırlanmaya başlaması öfkelendirdi Leyla’yı. Kim bilir kim için hazırlanıyor, ona vermediği değeri acaba kimlere veriyordu? Oysaki o değeri görebilmek için beklemişti yıllarca… Gidecek, gönlünü eğleyecek, sonra hiçbir şey olmamış gibi gelecek yine aralarına duvarlar örecekti.

Haydar koridordan geçerken yemek odasında masada oturmuş yemek yiyip şarap içen Leyla’yı görünce şaşırdı. Kapıdan kafasını uzatıp küçümseyerek “Oo afiyet olsun,” dedi. Kadın oturuşunu dikleştirdi. “Bir kadeh bir şey içmez misin?” diye sordu. “Biraz konuşalım…” (Tamam işte Leyla. Başladın bir yerden. Hadi canım hadi. Getir devamını.)

“İçmem. Senin konuşacak neyin olabilir?”

“Benim değil bizim konuşacaklarımız. Evliliğimiz artık yürümüyor. Sıkıldım düzelir diye beklemekten. Görmezden geldiğim şeyleri gerçekten görmediğimi düşünerek bana salak muamelesi yapman canımı sıkıyor. Oynadığın iyi koca rolünün herkes tarafından alkışlanmasını artık seyretmeyeceğim.” (Böyle işte. Devam et. Durursan dağılırsın.)

Adam inanmaz gözlerle baktı. “Beni boşamak istediğini söyle de tam olsun,” dedi kale almaz bir tavırla. “Geç kaldım. Gece beni bekleme!”

Leyla, “Seni boşamak istemek eksik kalıyor. Çünkü bunu gerçekleştireceğim,” dedi. Masadan kalkarken örtüyü yavaşça çekti. Yanından geçerken şarabı Haydar’ın yüzüne attı. Boş kadehi koridorun ortasına fırlattı. “Artık canın cehenneme! Giderken kapıyı çekmeyi unutma..” dedi.

Akşam Yemeği

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

– Akşam Yemeği

İlginizi Çekebilir
Öykü: Refakatçi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir