Akademisyen? Neye Göre, Kime Göre?
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Akademisyen? Neye Göre, Kime Göre?

Yazan: Amelie

0

Akademisyen? Neye Göre, Kime Göre?

Nihayet bilgisayarı tez, makale ya da buna benzer başka şeyler okumak için değil de “Korsan Edebiyat”a yazabilmek için kullanıyorum.. Tanrı’m, nasıl mutluyum..

Aslında yazmak istediğim çok başlık var, öncesinde yaratıcı drama ve tiyatro arasındaki farkı anlatmak istiyordum ancak öncelikle bu yetkinliği tam anlamıyla edinmem gerekiyor, bu yüzden bu yazı biraz ertelendi.. Bu yazının konusu ise “Akademisyenlik”… Özellikle de Türkiye’de akademisyenlik..

Önce “akademisyen” kime denir oradan başlayalım.. Aslında kelimenin kökeninden başlamak daha mantıklı olacak.. “Akademisyen” köken olarak Fransızca’ ya mensup, özünde “öğretim üyesi” anlamına gelen bir kelime.. Peki “öğretim üyesi” kime denir? YÖK Kanunu’nun 24. Maddesi “Öğretim Üyeleri”ni şöyle tanımlar:

“Yükseköğretim kurumlarında ve bu kanundaki amaç ve ilkelere uygun biçimde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim – öğretim ve uygulamalı çalışmalar yapmak ve yaptırmak, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetmek; yükseköğretim kurumlarında, bilimsel araştırmalar ve yayımlar yapmak, ilgili birim başkanlığınca düzenlenecek programa göre, belirli günlerde öğrencileri kabul ederek, onlara gerekli konularda yardım etmek, bu kanundaki amaç ve ana ilkeler doğrultusunda yol göstermek ve rehberlik etmek, yetkili organlarca verilecek görevleri yerine getirmek ve bu kanunla verilen diğer görevleri yapmakla görevli kişilerdir.”

Çok uzun bir tanım, farkındayım. Aslında bu tanım öğretim üyesinin görevlerinden hareketle yapılmış bir tanım. Bu tanımlama merakım nereden geliyor, izninizle buna değinmek isterim. “Taşra” olarak tabir edilen bir üniversitede araştırma görevlisiyim ve bir araştırma görevlisinin görev tanımı hiçbir zaman olmamıştır. Bu da biz gibi gariplerin içinde hep bir ukde olarak kalmıştır. Sebep? Sebep şu ki görev tanımınız yoksa çalıştığınız kurum sizi joker eleman niyetine her yerde kullanabilir. Bu, yeri geldiğinde bir fotokopici, yeri geldiğinde bir tur rehberi, yeri geldiğinde bir sunucu, yeri geldiğinde bir çaycı, bazen de bir aşçı vb. örneklerini çoğaltabileceğimiz meslekler olabiliyor kimi zaman. Hatta çoğu zaman. Bunlara şükrediyoruz, çünkü bu saydıklarım birer “meslek”, lakin “köle” olarak kullanılmamızı bilmem hangi kelimeyle anlatsam? Modern çağın köleleri, bence araştırma görevlileri. Neden mi? Hocalarının ağzından çıkacak tek bir lafa göre düzenliyorlar tüm hayatlarını. Öyle yapmak zorundalar çünkü tez dönemi yanabilir, danışman tezini geçirmediği gibi tüm hayatını tek bir sözüyle mahvedebilir. Bu yüzden kendi yaptığın orijinal makalende, mutlaka danışman hocanın ismi ilk sırada yazılmalı. Proje mi hazırlıyorsun, her şeyi sen hazırlayacaksın; ama asla yürütücü ya da araştırmacı sıfatı alamazsın! Her etkinliği sen gerçekleştireceksin ama tüm kaymağı hocanın olmalı.. Bunun adı da “pişmek” oluyor hocanın gözünde, daha ne istiyorsun? Hocan seni “pişiriyor”, daha iyi bir hoca olabilmen için…Tabi sen de bu pişme döneminden sonra gerçekten iyi bir hoca oluyorsun.. Her şeyi bilen, her konuda fikir sahibi.. Ama özgüveni olmayan, egosu tavan yapmış; tüm amacı kendine yapılanları başkalarına da yapmak olan bir hoca.. Bilim yapmayan, bilim yapmak yerine başkasıyla uğraşıp, kim ne demişlere kafa yoran bir öğretim üyesi.

Peki kim bu öğretim üyesi? Üniversite’deki öğretim elemanları şöyle sıralanabilir:  Araştırma görevlileri, öğretim görevlileri, uzmanlar, yardımcı doçentler, doçentler ve nihayetinde profesörler. Bir üniversitede öğretim üyesi olmak için her Türkiye Cumhuriyeti kurumunda olduğu gibi belli puanlara ihtiyaç var.. Bu üniversite için ALES (Akademik ve Lisansüstü Eğitim Sınavı) ve YDS (Yabancı Dil Sınavı) bu puanların alınacağı sınavlar oluyor. Bir de üniversiteden mezuniyet ortalamanız var önemli olan, 2.50’nin altında olmama şartı var. Önceden üniversitedeki hocalar, kendilerine en fazla yalakalık yapan öğrencileri üniversiteye alabiliyorlardı (kısmen bu gün hala var) ama YÖK buna bir sınır getirdi. Artık belli puanlarda olan kişiler başvuru yapıyor ve sıralamada üstlerde olup, mülakattan da iyi puan alanlar üniversiteye öğretim elemanı olarak yerleşebiliyorlar. Bu torpilli yöntem. Bir de bunun torpilsiz, bileğinin hakkıyla olanı vardı ki onun adı ÖYP. O torpilsizlerle en son alınan sınıftaydım ben. Biz ve bizden önceki dönemde alınanların puanı internette sıralanır, herkes nereye kaç puanla atanmış görebilirdi. Bizden sonra bu kaldırıldı. Artık kim ne yapıyor kimse bilemiyor.

Üniversiteye ilk adım-eğer ki doktora yapmamışsan- ya araştırma görevliliği ile ya uzmanlık ya da öğretim görevliliği ile başlar. Öğretim görevlisi sadece ders vermekle yükümlü personeldir. En fazla yüksek lisans mezunu olma şartı aranır. Uzmanlar da aynı şekilde. Araştırma görevlileri ise geleceğin yardımcı doçenti, doçenti ve dolayısıyla profesörü olarak görülür. Ama her küçük yılan gibi en başta ezilmelidir. Bunu ben demiyorum, üniversite kurallar söylüyor. Hani yazılmamış olanlar.

Konu akademisyenlikti.. Söylenecek öyle çok şey var ki.. Ama bana göre akademisyenlik “hocalık” demek. Öğretmenliğin başladığı yer… Ve yine bana göre hocalığın ilkokulu, ortaokulu ya da üniversitesi olmaz. Bu işi hakkıyla yapamayacaksan, bu camiada da nefes alma hakkın da olmamalı. Tabi bu yine benim düşüncelerim. Naçizane…

Türkiye’deki akademisyenlik yukarıda bahsettiğim gibi özetlenebilir. İyi işler yapmaya çalıştığın her an kafanın üzerinde Demokles’in Kılıcı ile dolaşmaktır Türkiye’de akademisyenlik.. Aslında yazılması söylenmesi gereken o kadar çok şey var ki.. Hak etmeden, sırf parası için bu mesleği seçenler var ki onların da akıllarından şüphe ediyorum.. Prestiji en fazla ama parası da bir o kadar az olan nadir mesleklerden biri çünkü akademisyenlik. Hatta çoğu bölümlerde “ben mühendis olabilseydim zaten akademisyen olmazdım, mühendis olamadığım için buradayım” şeklinde hezeyanlar duymanız mümkün… Bunlar aklıma Barış Manço’nun “Kazma” şarkısını hatırlatıyor.. Hatta şu dörtlüğü tam oturuyor:

“Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür

Kaz gelen yerden tavuğu esirgemezsen

Bu kafayla bir baltaya sap olamazsın ama

Gün gelir sapın ucuna olursun kazma”

Sevgiyle…

Diğer yazıları da okuyabilirsiniz.

İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz.

Akademisyen? Neye Göre, Kime Göre?

İlginizi Çekebilir
Neslimin Ahmakları

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir