Şırnak, Aidiyet, Umutsuzluk
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Şırnak, Aidiyet, Umutsuzluk

Yazan: Amelie

0

Şırnak, Aidiyet, Umutsuzluk

Yazmak için sebebe ihtiyacı olanlar ve yazmak için sadece bir müzik, ya da bir kitap cümlesi yeterli olanlar. Her iki grup insanına da ayrı ayrı hayranım, fakat tek bir müzikle, binlerce anlamı birbirine bağlayıp, kelimeleri mükemmelleştirenlerden olmayı çok isterdim. Bana yazdıran-hele de onca zaman sonra- son dönemde yaşananlar… Kaç gündür kafamda dönüp dolaşan kelimeler, bir müzikle-daha doğrusu bir albümle- dökülüveriyor şu an, ki bu her zaman yapabildiğim bir şey değil… Adele’in “25”ini dinlediniz mi bilmiyorum, sesten öte, sözden ziyade ama ruhu mücerret derler ya, tam tarifi bu olsa gerek, öyle bir melodi aranjmanı. Her şarkının, hatta her melodinin gözle görülemeyen bir ruhu var..

***

Biz gibi gündelik hayat telaşlarıyla uğraşanlar için, bu harika şarkıların her melodisini keşfetmek, sıradanlıktan sıyrılmak için ufak bir çaba..Bir de hayatta kalmak için çabalayanlar var. Sabah evden çıkıp, öğrencilerine “hayatı öğretmek” için çabalayan ve akşam dönüşü belli olmayanlar. Öğretmeye çalıştıkları hayatı belirsiz, hayatta kalabilmek için çabalayanlar. Şırnak, Cizre, Diyarbakır; kısacası ülkenin “korkulan” bölgelerinde öğretmen, doktor,memur olan, kısaca insana hizmet etmek için tüm hayatını geride bırakanlar. Ben sadece öğretmen kısmını anlatmak istiyorum, daha doğrusu bana yansımasını…

***

“Buraya gelmeden anlayamazsın beni abla, senin sandığın gibi değil hiçbir şey!”. Böyle söyledi kardeşim. İlk tayini çıktığında sevindi; hepimiz üzülüp ağladık ama o sevindi. “Nihayet, işimi yapabileceğim” dedi. Tam iki yıldır öğrencileriyle olan iletişimini tek bir gün bile kıskanmadan edemedim. Dillerini bilmiyordu, öğrendi; halay çekti düğünlerinde; ağıt yaktı cenazelerinde. Matematik bundan daha güzel nasıl öğretebilir kısmını geçtim, bir ders nasıl böyle sevdirilebilir dersini aldım O’ndan. Bunca güzelliğin yanında bir de “dışarda” olan bitenler vardı…. Büyük hesaplaşmalar. Adına “özgürlük savaşı” dedikleri ama aslında kukla olmaktan öteye gidilemeyen “kullanılma” durumu ve bunu bir türlü halkına anlatamamış, kendi topraklarındaki halkını sürekli “ikinci sınıf” olarak yaftalamayı seçmiş bir devlet. Kimin düşüncesi kimden daha kötü, bir seçim yapılamaz. O kadar aptal bir durum. Ve en son, yani dün gece tüm öğretmenlerin telefonuna bir mesaj geliyor, “Seminere alındınız; memleketlerinizde bu semineri alabilirsiniz. Lütfen toplu olarak otobüsleri kullanmayınız.” … Yani demek istiyor ki; “Biz sizi koruyamayacağız, kendi başınızın çaresine bakın, bir an önce kaçın, kaldığınız yer güvenli değil.”

Bu mesajla ilgili o kadar çok şey söyledim, o kadar sorgulama yaptım ki.. Tek bir şey sormak istiyorum; bir insan mutluluğu ve üzüntüyü geçtim, kendi ülkesinde huzur bulamayacaksa, o ülkeye “aidim” diyebilir mi?

***

Umudunu yitirme safhasına girmek kadar kötüsü yok ve sanırım o safhaya az kaldı, kendi adıma… Bir şiir var, kimin yazdığını bilmediğim ama satır satır ezberlediğim.. Onunla bitirmek istiyorum; hala bir umut, her satırını gerçekleştirebilmeyi delicesine dilediğim..

“Kavgayı bir ağacın yaprağına yazmak isterdim,

Sonbahar gelsin, yaprak kurusun diye.

Öfkeyi bir bulutun üzerine yazmak isterdim,

Yağmur yağsın, bulut yok olsun diye.

Nefreti karların üzerine yazmak isterdim,

Güneş açsın, karlar erisin diye.

Ve dostluk ve sevgiyi yeni doğmuş bebeklerin yüreğine yazmak isterdim,

Onlar büyüsün, dünyayı sarsın diye..”

Şırnak, Aidiyet, Umutsuzluk

Diğer yazıları da okuyabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Şırnak, Aidiyet, Umutsuzluk

İlginizi Çekebilir
Güvercinini bekleyen

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir