Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood
  1. Anasayfa
  2. Kitap Tanıtımları

Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood

Yazan: Aycadısı

0

Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood

(The Handmaid’s Tale)

Afa Yayınları

Çeviri: Sevinç Özcan Kabakçıoğlu

355 Sayfa

Bu yorumu yazarken binlerce fısıltıyla boğuşuyorum. Sanki Shephen King romanlarından uyarlanmış bir korku filmi, kafamı ütülüyor durmadan ki korku filmi izlemem! King okumuşluğum var elbette, şu an yorumunu okuyacağınız bu roman ise iddia ediyorum bu tarza takla attıracak nitelikte…! Zira okudukça kurgusal metinden uzaklaşıp, her an her şeyin olabilirliği ve bir sabah tüm özgürlüğünüzün yok olma ihtimalinin çok yüksek olduğu bir distopyaya sahip bir roman. Üstelik tüylerimizi diken diken edecek kadar da, hatta fazlasıyla gerçekçi!

Literatürde, Damızlık Kızın Öyküsü; feminist distopya olarak geçmesine rağmen Atwood’a göre bu yazın tarzı Üstopya. Ona göre her distopyanın içinde bir ütopya, her ütopyanın da içinde bir distopya var zira.

Şimdilerde 80 yaşına giren Atwood ile tanışma romanım oldu Damızlık Kızın Öyküsü. Ve sanırım bu tanışıklık yakın zamanlarda akrabalığa varacak. Zira çok sevdim. Ben kendimi Feminist olarak tanımlıyordum ama Atwood bir başka Feminist doğrusu…

Kılıçtan keskin kullandığı cümleleri, anlatıları ve ifadeleri beni çok etkiledi. Romanda adı geçen her karaktere bürünen okura sahip olmak, sanırım her yazara kısmet olmuyor… Ama Atwood bunu bende başardı. Kah Offred oldum, kah Ofglen ya da Komutan Fred veya Luke! Haa bir de romanın kırılma noktası olan evdeki kediciğin katli var ki, anlatılmaz okunur! Zira ana karakterler distopik dünyaya bu kediciği öldürerek adım atıyor. Bir an önce kaçmak zorunda oldukları bir anda, başkaca çareleri olmadığından bunu mubah sayıyor ve sizi de o ana sürüklüyor ve işledikleri suça ortak ediyorlar… Şiddet ve Yalan ile artık o dünyaya adım atıyorsunuz kaçınılmaz olarak!

Kadının adı yok (!!!) bu romanda. Offred (Fredinki) ya da Ofglen (Gleninki) olarak adlandırılıyor ana karakterler (damızlık kadınlar). Aidiyet etiketi anlayacağınız. Bir tür damga.

1985 Yılında basılmış ve zaman mevhumu yok bence! Ne zamana uygun buluyorsan o zaman GILEAD’da buluyorsun kendini. Eskiden ABD toprakları olan bölgede kurulmuş ve askeri otokrasi ile yönetilen bir ülke Gilead. Ekolojik dengenin alt üst olması, plansız nüfus artışıyla ve korkunç sanayileşme ile yok olan tarım alanları vs. sonucunda insanoğlu acı gerçekle yüz yüze kalıyor. Özellikle de Kadınlar. Doğurganlıklarını kaybediyorlar… Gilead’ı yöneten üst düzey komutanların kısır eşlerinin dertlerine derman olması ve Ari ırkın, yetiştirilme tarzıyla elde edilebilirliğinden yola çıkılarak ülkede korkunç bir mekanizma işlemeye başlıyor. Tamamen kadınları ve alt sınıftaki erkekleri ‘HİÇ’ e sayan bir mekanizma. Daha önce çocuk doğurmuş olan yaşı genç kadınlar, çocuğu olmayan komutanların evlerine damızlık olarak gönderiliyorlar. Doğurganlıklarının en had safhasında oldukları günlerde de komutan eşleri eşliğinde periyodik olarak tecavüze uğruyorlar…

Damızlık kızlar, rahibe elbisesine benzeyen Kırmızı bir elbise giyip, beyaz şapka takıyorlar. Komutan eşleri otoriteyi ve tavizsizliği, sertliği betimleyen Mavi’ye bulanıyorlar, evlenmemiş ve henüz bakire olanlar ise saflığın sembolünü taşıyorlar üstlerinde Beyaz giyerek… Offred, romanın bir yerlerinde bunu öyle bir vurguluyor ki, renklerin ve biçimlerin anlamını işte o an çözüyorsunuz asıl: “Ordu olmamızı istemiyorsanız , bizi tek tip giydirmeyecektiniz!”

Roman boyunca önceden ‘Normal’ bir hayatı olduğunu anladığınız Offred’in gözleriyle görüyor, onun kulaklarıyla duyuyor ve onun korkusuyla donakalıyorsunuz. Öyle bir an geliyor ki onun yazdığı günceden dışarı fırlayıp, “Ölsem çok daha iyi!” dediğiniz oluyor. Hiçliğin ortasında bir şeylere tutunmaya çalışıyor ama, boktan bahanelerle bir tür utanç duvarına mıhlanan kadınların cesetlerini, korkudan büyümüş gözlerle izlerken buluyorsunuz kendinizi ve Offred’e sarılmak istiyorsunuz. Zira kısa bir zaman önce iyi huylu tatlı bir eş ve anne olduğunu öğreniyorsunuz…

Kısa… Kısa…

*** “Kadınların ve bebeklerin kontrol edilmesi bu gezegen üzerindeki tüm baskıcı rejimlerin özelliğidir.” M.Atwood

*** Beden, iktidar mücadelesinin verildiği ilk mikro alandır. Bu kontrolü, Fransız filozof Michel Foucault “biyopolitik” olarak adlandırır…

*** Yakınlarda, ABD’de Cumhuriyetçi partinin Oklahoma Milletvekili Justin Humphrey: “Kadınların sanki onların kendi vücuduymuş gibi hissetmelerini anlıyorum. Oysa ben bunu (fetüsü), kadının yalnızca ev sahipliği yaptığı ayrı bir unsur olarak görüyorum.” demiş ve pek çok destek görmüştür. Destekçilerinin başında da ABD Başkanı Trumph gelmektedir…

*** Son yıllarda ise bedenin fragmanlaşması, yani başka bedenler için kullanılacak parçalar haline dönüşmesi, son derece olağan bir hal aldı. Laboratuvar ortamında üreme, sperm ve yumurta nakli ile taşıyıcı annelik de bu sürecin bir parçası olarak devam ediyor.

*** Örneğin, Üreme Tıbbı İçin Amerikan Topluluğu “2004-2006 yılları içerisinde taşıyıcı annelikte %30 artış olduğunu, (2006’da gerçekleşen doğum sayısı 1059) ancak buna rağmen bu sektörün uzmanları, taşıyıcı annelik ile yapılan pek çok doğumun kayıt altına alınmadığı için gerçek sayının bundan çok daha yüksek olduğunu ifade ediyor.

*** Gammy Bebek’i duyanlarınız vardır… Gammy bebek, sosyal medyada yürüyen kampanya sayesinde duyuldu. Gammy, Avusturalyalı biyolojik anne babası tarafından Down Sendromlu olduğu için istenmemiş, Taylandlı taşıyıcı annesine bırakılmıştı. Gammy’nin ikizi ise sağlıklıydı ve aile sadece sağlıklı bebeği alıp kaçmıştı.

*** Ticari taşıyıcı anneliğin 2002 yılında yasallaştığı Hindistan’da, ülkenin en fakir eyaletlerinden biri olan Gujarat eyaletinde alkol, sigara ve uyuşturucu alımının düşük olması (yani “sağlıklı” kadınların çokluğu) ve ABD’ye göre çok daha ucuz olması sebebiyle dünyanın her yerinden daha fazla alıcı bu bölgeye gelmiştir. Ve bu bölgede inanılmaz bir para alış-verişi dönmektedir…

*** Romanda karakterlerin tamamı modern bir yaşam sürerken birdenbire bu konuma düşer. Bu geçiş de pek çok kişi tarafından abartılı ve hızlı bulunsa da, bu duruma sebep olan şey sessizlik ve kabulleniştir. Bu yüzden Offred’den önceki damızlık kızın duvara kazıdığı gibi: “Nolite te bastardes carborundorum!” cümlesini bağıra çağıra söylemek gerekir ki, sessiz de olsa çığlık, çığlıktır!

*** Atwood’un “spekülatif kurgu” olarak tanımladığı eseri, çok sayıda edebi ödül kazandı. Kitap sayısız öğrencinin ödevlerine, tezlerine konu oldu.

*** ABD’nin Teksas eyaletinde bir lisede “cinsel içeriği ve Hristiyanlara saygısızlık içermesi” nedeniyle yasaklandı.

*** Şimdi bu kadınlardan birisiniz… İsminiz yok. Kullanacağınız kelimeler çok önceden belirlenmiş ve bazı kelimeleri söylemek yasak. Yeni terminolojide “İyi günler.” yerine “Tohumların kutsansın.” kullanılıyor. Erkeklerin yönetimde olduğu ve aslında damızlık olarak bir komutana hizmet vermenin kutsal addedildiği yeni rejimde “merhaba” da yasaklı kelimeler arasında. Kişisel bir iletişim kurmak tamamen yasak olduğu için, merhaba diyen insanlar aslında rejimin dışında kalmış insanlar. Seks işçileri ve diğer kadınlar ya da yeraltı örgütlenmesindeki erkekler… Biri, ancak size güvenebileceğini anladığında “Merhaba, nasılsın?” diyor… Ve siz onun ‘Asi’ olduğunu anlıyorsunuz… Garip değil mi?

*** Dildeki değişim, düşüncedeki değişimin salt tezahürü. Rejim, herkesi kendi gibi düşünmeye zorluyor.

*** “Yalnızlığı üst sınırlarda kanıksamış birinin bile içinde bir yerde bu sözleri mırıldanması kadar insanı kızdıran çok az şey olsa gerek! Üstüne Trafik lambasındaki kırmızı adamı görmek bir küfür savurma hakkı verdi, yalnız ve kötü ruhuma… Neyse ki, kimse duymadı!..”

*** “…Artık bir “biz” olmalı; çünkü artık “onlar” diye bir şey var.”

*** “Suçu teröristlere attıklarında, anayasayı askıya aldıklarında hiçbirimiz uyanmadık. Geçici olduğunu söylemişlerdi. Zaten hiçbir şey bir anda değişmez. İçinde olduğun kazan yavaş yavaş ısınırken, farkında olmadan haşlanarak ölürsün…”

*** “Yaşardık, her zamanki gibi, aldırmadan. Aldırmamak cehaletle aynı şey değildir, üstünde çalışman gerekir…”

*** Bu arada aklıma gelmişken; romanda Kadınlara kitap/Gazete okumak, yazı yazmak, Televizyon izlemek, çalışmak, isim sahibi olmak, kısacası KENDİLERİ OLMAK YASAK!

Okuyun… Okutun!

Sevgiylekalın.

Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir