Zamanı tutturamazken
0

Zamanı tutturamazken

Zamanın çok ötesinden… Gelecekten, geçmişten… Bilmezken varlıkla yokluk arasındaki ayrımı… Hiç bilmezken değil, kıymet bilmezken… Yazık kelimesinin bile artık hayâ ettiği yüklendiği anlamdan… Hepsi bir kenara, “Neden?” diye soramazken… Belki de gerçekten yokluğa karışmalıdır zaman. Bitmelidir her nasıl başladıysa! Çünkü yakışmıyor böylesi. Kadınlar ölürken, erkekler öldürürken, çocuklar ağlarken, yaşlılar unutulmuşken… Zamana akmak, dünyaya dönmek yakışmıyor. Kaldı ki insana yaşamak… Solarken toplu bir katliamla Ceyhun Atuf’un bütün dünya çiçekleri… Daha da hazini, bizzat bahçıvanlarken bu katliamın sebebi… Yeter diye haykırmak çözmezken donunu yüreklere boşalacak çağlayanların… Umudu tüketiyorken insan… Gerçekten artık yokluğa karışmalıdır zaman. Kimse edebiyat konuşmazken ama herkes ülkenin önde gelen siyasetçisiyken… Şehrin en başarılılarından kabul edilen bir lisenin herhangi bir sınıfının en arka sırasında; biri kız, diğeri erkek iki öğrencisi, öğretmeninin dahi dersini umursamadığı sırada, müstehcen bir tabirle birbirlerini yiyip bitirirlerken… Ama aynı öğrenciler Tanpınar’ı tanımazlarken… “Ayrılıklar da sevdaya dâhildir.” diyen Attila İlhan’ı anlamazlarken… Belki de Sait Faik’in insanları sevdiği kadar bile birbirlerini sevmemişlerken… “Çığlık değil, düşünce senin sesin…” diyen Cemal Süreya’yı kim bilir hiç tanımamışlarken… Boş çığlıklar, dolu düşünceleri bastırırlarken ve bu neredeyse bir toplumun tapınma biçimi halini almışken… Bütün sistemler bir olup Zola’ya düşman kesilmiş ve geriden gelen bütün Zola’lara seferberlik ilan etmişlerken… Artık zaman yokluğa karışmalıdır gerçekten. Dünya durmalıdır. Ve keşke!..

Keşke olup biteni tersine çevirebilse insan… Zaman yeniden var olabilse… Dünya bir kuvvet yeniden dönebilse… Umudun başı dönse… Sonrası hep iyilik, güzellik… Dahası hep çiçek açabilse… Dreyfus’ların payına aklanmak düşse… Zola olmak yürekli olmanın da ötesini gerektirir; ötesi, Zola’lar başkahramanları olabilseler bu hikâyenin. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı bir olabilse… Irklar, dinler, renkler birbirlerine karışabilseler. En yiğidi bu âlemin en az Cyrano kadar yiğit olabilse ve en sevgilisi, Roxane kadar âşık… Augustine kadar aşkına sadık… Söz kılıcı kesse… İnsan kendi bahçesini ekmeyi, yalnızca o bahçeden sorumlu olduğunu bilse… Bencillik değil bu. Kimse kendi sorumluluklarının bilincine erişemeden yanındakinin sorumluluklarını üstlenemez. Ah Candide! Çokbilmiş cennet sevdalıları, madem bir olup Sartre’ın cehennemini yenseler… Ah yine onlar bir kavrayabilseler; mesele cennet, cehennem kavgası değil, Allah rızası… Ve inansa insan “iyi ki” ye çevirmek için her “keşke” yi, muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda gizli… Ve biraz ezilseler öğretmen olduklarını iddia edenler yüklendikleri ağırlığın altında… O vakit yalnızlıklarıyla gömülmezler belki de kimileri. “Kimse yoksa ben varım.” diyen Macide Tanır gibi… O vakit herkes bilir, herkes anlar çilelerinden ne güller fışkıran bahçıvanın dilini. O vakit erir buzları çağlayanların. Zaman akar, dünya döner, insan yaşar.

08.03.2017

* Görsel kendi çekimimdir.

Mektup: Zamanı tutturamazken

Yazarın (eceeskiköy) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Zamanı tutturamazken

Yazar-Çevirmen Fransızca Öğretmeni

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir