Zamanı Taşıyamazken
  1. Anasayfa
  2. Mektup

Zamanı Taşıyamazken

0

Zamanı Taşıyamazken

İnsan bazen kime, nasıl yakınacağını şaşırıyor. Memnuniyetsiz biri değilim oysa. Her şeye rağmen sevebilecek kadar hayatı güçlü bir kalbim var ve bütün acıları gizleyebilecek kadar büyük, şen kahkahalarım… Ters orantılı sızlıyor oysa içimde yaralar. Ne kadar seversem o kadar büyüyorlar. Ne kadar gülersem o kadar kanıyorlar. Zamansızlıktan sanıyordum, değilmiş. Daha önce tanımlayamamıştım zamanı. Şimdi biliyorum ki kaç kahramanlık hikayesiyle süslenirse süslensin hiçbirisinin üstünü örtemeyeceği sahtekar bir düzen üzerine kurulu bir zaman bu zaman. Ve bütün zamanlar… Biz, çoğa sıfır kaybedenleriyiz asırlardır bu düzenin. Kutsanacak bir yanı yok. Kutlanacak hiçbir yanı…

Üzgünüm çok şey yazabilecekken hiçbir şey yazamamaktan. Yazarsam gerçekleri yazarım çünkü. Öyle ki gerçeklerin kimsenin işine gelmediği bir düzen bu düzen ama yine de bazı gerçekleri itiraf etmekten çekinmeyeceğim. Mesela sahtekâr bir düzenin yetiştirdiği sahtekâr insanlarıyız biz bu zamanın. İnsan ilişkilerimiz çıkarlar üzerine kurulu. Duyar kasmakta üstüne olmayan duyarsızlarız hepimiz. Çünkü işimize geldiği kadar bu hayat! Önce elinizi vicdanınıza koyun sonra da inkar edin hadi bu gerçekleri!

Yazık!

Aklımda ve kalbimde verdiğim savaşı olduğu gibi bu sayfaya bırakabilseydim keşke. Daha kolay anlaşılabilirdim belki böylece. Anlaşılmak, anlamak… Öyle hassas noktaları ki bu düzenin! Öyle ağır imtihanları ki yaratılmışlığın! Her defasında anlayışınıza sığınarak aldım kalemi elime. Şimdi düşünüyorum da hepiniz işinize geldiği yerden anlayacaksınız nasılsa, bir tek gerçeklere sığınmalıyım bu sebeple esasında. Bir tek gerçeklere sığınmalı insan bu hayatta! Hani asırlardır korkulan gerçeklere, kaçınılan…

İnsanın kendi kendini bile saymadığı bir zaman bu zaman. En önce kendimizi kandırıyoruz. Türlü sahtekarlıklarla yaşamayı ıskalıyoruz. Tanpınar’da “Küçük israflarda kaybolmak.” diye tarif ediyor Huzur romanında, yaşamı nasıl ıskalayışımızı. Montaigne “Yaşamak Sanatı” başlıklı denemesinde “Bilimlerin en çetin olanı bu hayatı yaşamasını bilmektir.” yazıyor ve yazısını  “Kendimizden kaçmamız, kendimizi bilmediğimizdendir.” kanısıyla sürdürüyor. Hayatlarımızın akışının düşüncelerimize en iyi ayna olduğunu savunuyor.

Yaşamak algısını çok dar kalıplara sığdırdığımız bugünlerde sanırım sımsıkı sarılmalıyız Tanpınar’a, Montaigne’e. Zira çürüyoruz. Bütün soğukkanlılığımızla hem de… Çünkü yaşamak, sanat icra etmekten öte alışmışlık hali bizde. Tek düze yaşamaya ve azar azar ölmeye alışma hali… Boyun eğme hali sahtekar bir düzene… Zamana yenilme hali…

Artık sevmek gelmiyor içimden bu zamanı. Çünkü zamanı sevdikçe daha da yitiriyoruz saygınlığımızı. Dolandıkça o sahtekâr düzenin çarkına, iyice uzaklaşıyoruz sanatkârlığımızdan. Üretkenliğimizden… Sadece tüketiyoruz tükenirken.

Artık yaşamak bile gelmiyor içimden bu zamanı. Etrafımdaki kendini bilmezliklere tanık olurken kendimden kaçmaktan çok kendime kaçmaktan yorgun düşüyorum. Çok kızdığım bir zaman bu zaman. Dinlendiremediğim yorgunluğum ve  dindiremediğim öfkem tahammül edemiyorlar artık yaşamanın bu haksız kavgasına. Aldığım yara kocaman. Kan kaybından ölmek üzere içim.
* Öne çıkarılmış görsel kendi çekimimdir.

Yazarın (eceeskiköy) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Zamanı Taşıyamazken

Yazar-Çevirmen Fransızca Öğretmeni

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir