0

Edebiyat: Şairin Sevgilisinin Istırabı

“Sartre ve Birbirini Sevmeyen Hümanistleri” başlıklı yazımı paylaşırken bir plan hazırlamıştım kendime. Sartre’den sonra sırasıyla Camus, Villon, Montaigne, Rabelais, Molière hakkında yazıp belirli aralıklarla sitede paylaşacaktım. Ancak son günlerde o zaman hesaba katmadığım iki güzel isimi daha dâhil etmem gerekti planıma ve bu isimler elimde olmadan Camus’ün önüne geçiverdiler: Anatole France ve Honore de Balzac. Tabii bu durumun benim için, Camus’ün onlardan daha az güzel olduğu anlamına gelmediğini belirtmek isterim. İsim sıralamasının bir sebebi yok. Siteye ağırlık vermem gerektiğini ve neler yazabileceğimi düşünürken aklıma gelen, haklarında konuşmaktan zevk duyduğum isimler… Hepsi bu!

Anatole France “Edebiyat Hayatı” isimli eserinin önsözünde, kitapları “şairin sevgilisinin, kendi ıstırabını sevdiği gibi” sevmemizi önerir. Bu önerisini kaç kere okuduğumu bilmiyorum. Öncelikle hayran kaldım cümleye. Sonra da cümlenin anlamını kavramaya çalıştım. Şairin sevgilisi, kendi ıstırabını nasıl sevebilir? Şairin sevgilisi olmak, bir sevgiliye neden, nasıl bir ıstırap yaşatabilir? Şair kim? Acaba gerçek hayatta bir karşılığı var mı bu benzetmenin? Hani olur ya, şair gerçekten dünyanın bildiği, hayranlık duyduğu ya da hayranlık duymaya değer görmediği bir isimdir. Sevgilisinin arzuladığı aşkı hissettiremiyorsa ona, evet, bu bir sevgili için ıstıraptır ve Anatole France bu benzetmesiyle o şairi işaret ediyordur. Belki de üzerinde düşünmeye çok gerek yoktur. Karşılığını hissettirsin yahut hissettirmesin aşkın bir diğer adı da ıstırap değil midir ve hayatın kendisi değil midir aşk? Tek bir nefes ciğerlerine hapsettiğin, evet, sonrası sonsuz ıstırap! Belki de değildir; asırlardır bize öyle ezberletmişlerdir! Akıl! Pekiyi ya kitapları da aynı ıstırap ile sevmek? Bu sorular kafamda dönerken aklıma Balzac’ın “Top Oynayan Kedi Mağazası” isimli eseri geldi. Galiba Augustine’nin, ressam Théodore’ye duyduğu aşk; şairin sevgilisinin sevdiği, kendi ıstırabına denkti.

Bu kitabı, iki ya da üç sene önce olacak, ilk kez Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin “Görme Engelliler Bölümü’nde” “Görme Yetersizliği” olan insanlarımız için okumuştum.* Bu okumanın bende uyandırdığı hisler heyecan, umut ve tam yerinde bir sözcük olacak ki ıstıraptı. Heyecanlıydım çünkü herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda, herhangi bir kitabı okumuyordum. Birilerinin gözüydüm, birilerinin sesi, birilerinin aklıydım. Küçücük bir kabinin içinde geçirdiğim kırk dakika benim değil birilerinindi ve kırk dakikanın adı umut… Istırap duyuyordum çünkü hiç aydınlanmayacak bir karanlık düşüncesi beni her zaman ürkütür. Istırap duyuyordum çünkü okumayı öğrendiğimden beri kitapları çok severim. Okumayı, sorgulamayı, yazmayı… Kitap okurken okuduğum kitapta izler bırakmayı da severim. Kitaba not tutarım. Sevgimi okuduğum sayfalarla paylaşırım, öfkemi okuduğum sayfalardan çıkarırım. O sayfalara inanırım. O sayfalara küser, o sayfalarla barışırım. İçimdeki ıstırabın bir nedeni de emanet olduğu için kitapta kendimden izler bırakamamaktı.

Yakın zamanda Anatole France’ın bu cümlesi düşünce aklıma, kitabı satın aldım ve yeniden okudum. Hatırasını yaşatmak, en çok da kendimden izler katmak için…

Balzac “Top Oynayan Kedi Mağazası” romanını 1829 senesinde yazar. Kitap 1830 senesinde yayımlanır. Diğer romanlarına nazaran çok kısa bir romandır ancak yine de Balzac, insan çözümlemeleri ve anın içindeymişçesine gerçek betimlemeleri ile uzunca hissettirir Balzac’lığını. Paranın gücüne, insanın ticareti nasıl kutsallaştırdığına değinir. Hıristiyanlık ile Protestanlığı karşı karşıya getirir. Hıristiyanlık öğretileri ile yetiştirilmiş, kendi dünyasının dışındaki dünyaları hiç bilmeyen ve bilmeye kalkıştığında da başarılı olamayan, bildiği en yüksek duygu aşk olan bir Fransız, zengin, taşra kızıyla; İtalyan, şiiri, tiyatroyu, müziği seven, eserlerine paha biçilemeyen bir ressamın hüzünlü biten aşklarını anlatır.

Evet, birbirlerine âşıklardır. Ancak sonradan tecrübe edeceklerdir ki birbirlerine âşıklarken kendileri olmaktan uzaklardır. Zamanla kendilerini yeniden hatırladıklarında, bize sundukları aşkın ıstırabıdır. Aşkı sorgulatır bize Augustine. Aşığı sorgulatır. Şairin değil belki ama mutlaka içindeki sanat tutkusu, şairinki kadar kuvvetli bir ressamın sevgilisinin sevdiği, kendi ıstırabını betimler bize Balzac. Balzac’ı Balzac’dan daha iyi betimleyemeyeceğimin bilincindeyim. O sebeple kitabı edinip, okuyun mutlaka!

Aynı ıstırapla kitapları sevmek bahsine dönecek olursak eğer France, cümlesinin devamında aslında kitapları hep sevmekten ama seçici olmaktan söz eder. Kaldı ki kendisi, on altıncı ve on yedinci yüzyılların edebiyat dünyasından söz ediyordur; kitapların insanda şaşkınlık uyandıracak kadar çoğaldığını yazmaktadır. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllara geldiğimizde ise bu çoğalmanın yüz kat daha arttığını belirtir. Kendi deyimiyle, “Bu ne korkunç tutumsuzluktur!”

“Kitap meraklıları olalım ve kitapları sevelim ama onlara dört elle sarılmayalım. Titiz olalım, seçelim sonra kitapçımıza Shakespeare’nin komedilerinden birindeki şu soydan kişi gibi: “İyi ciltlenmiş olanların, aşktan söz edenlerini istiyorum.” diyelim.”

Böyle yazar France. Galiba, nasıl ki aşk çok özel bir ıstırap, her erkeğe ya da her kadına aynı ıstırabı duyamayız ve biz seçeriz bu ıstırabı; öyleyse kitapları da özelleştirmeliyiz, seçmeliyiz, seçtiğimizin üzerinde düşünmeliyiz, onu sorgulamalıyız ve ben bu hisse gerçekten çok inanıyorum ki seçtiğimiz kitapların ıstırabını hissetmeliyiz! Evet, ıstırap yüklüdür kitaplar da! Hayata dairlerdir çünkü! Aşk sadece hayata dâhil! Kitapların ıstırabını hissetmeliyiz! Çünkü belki de Sait’in dediği gibi, bir insanı sevmekle değil, önce bir hikâyeyi sevmekle başlayacak her şey! Sonra bütün bir kitabı… Daha sonra Sait’i, France’yi, Balzac’ı ve nicelerini sevmekle devam edecek her şey! Dünyayı seçilmiş kitaplar kurtaracak! Dünyayı kimse değil, yine Sait, France ve Balzac (…) kurtaracak! Seçelim, hissedelim ve ıstıraplarını aynı ıstırapla sevelim, dert edinelim yeter ki!

*Engel: Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap (TDK)

Yetersiz: İşlevini tam olarak yapamayan (TDK)

ENGEL BİZİZ!

Öne çıkarılmış görsel: @tugcecelebigalyon

Yazarın (eceeskiköy) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Yazar-Çevirmen Fransızca Öğretmeni

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir