Gece ile Şafak

Yazan: Aycadısı

Gece ile Şafak

Gece ile Şafak

Karanlıkta bile gören gözdü yürek. Bir kez bağlandığında iz sürüyordu…

GECE İLE ŞAFAK/Roman

Yazar: Fatma ERDEK

Yayınevi: Ephesus Yayınları

Sayfa  Sayısı: 523

İlkbahar….

İzmir, tüm  neşesiyle deli gibi beni çağırmış olsa da…Gece ile Şafak’ın davetini yarım bırakıp, hafta sonu deniz kenarlarına, pikniklere… gidemedim.

Dün gece içimde garip bir buruklukla bitirdim romanı.. Romanın yazarı sevgili Fatma Erdek ile tanışmamız geç oldu ..ilk kez bir romanını okudum.. Ve tarzını, anlatımını ,satır aralarındaki içtenliğini çok sevdim..
Bana göre bu roman, bir aşk hikayesinden çok mükemmel bir GÜVEN hikayesi.. “Güven, aşk gibi bir bakışa saplanan serseri bir ok değildi..” öyle güzel bir tanımlamaydı ki..
Hikayede yer ve zaman geçmemesine rağmen (ki bazı yorumlarda İstanbul geçmiş?!) elimdeki tek ipucu olan -1986-  ile yetinmek beni okurken özgürleştirdi. Tahmin ettiğiniz üzere her şeyin başlangıcı olan bir 1986 yılı var elimizde ipucu olarak. Gerisi size kalmış! Bir bölümde geçmişi okuyor, diğer bölümde istediğiniz yılda ve istediğiniz bir mahallede alıyorsunuz soluğu.

Şahane bir kadın olan pavyon (gece kulübü) şarkıcısı Gece’nin, patronun odasında ,itiş kakış ve sövgüler arasında, yeni koruması Şafak ile tanışması açıyor romanın ilk sayfasını. Tamamen yabancısı olduğum bir dünyaya girmek içimde acayip bir merak uyandırıyor istemeden. Ne de olsa her birimizin içinde yatan bir ‘Röntgenci’ var! Tastamam dışımızda soluk alıp veren bir underground dünya canlanmaya başlıyor, kadın yazarın kaleminden. Bu duygu daha da büyütüyor okur merakımı. Farkında olmadan ya da olarak ötekileştirdiğimiz ve çoğunlukla yoklarmış gibi yaşadığımız insanların, kısacası hayatın tam da en derininde soluklanmaya çalışan kahramanlarımızın, gözle görünmeyen çelik yelekler, zırhlar giydiğini görüp, onları daha da sarıp sarmalamaya karar veriyorsunuz ikinci bölüme geçmeden!

‘Öteki’  dediklerimiz birden yanı başımızda yaşamaya başlıyor ve  soluklarını ensemizde hissettiriyorlar maceraları ve trajedileriyle. Hatta Gece’nin sahne almak için yaptığı ağır makyajı silmek istiyorsunuz asıl suretini görebilmek, sessizliğinin içine sızabilmek için…

Yıllar arasında yaptığım yolculuk ve olayların yavaş yavaş çözümlenmesi, o güzel ve gariban aynı zamanda vicdanlı insanlarla tanışmak, kendi cümlelerimin bazılarını onlardan duymak o mahallede yaşıyormuşum gibi hissettirdi. Hatta sabahın köründe işe gitmek ya da dükkanını açmak zorunda olduğu için sokağa çıkan mahalleli komşularımla karşılaşıp, selamlaştım, imgelemimde.

Anneannem yaşardı böyle bir mahallede. ‘Yerlisi’ derlerdi ona ve tabii dolayısıyla bize de. Dar mekan ilişkilerini bilirim çocukluğumdan. Herkes herkesi tanır, bilir. Herkes herkesin derdine, tasasına, düğününe, cenazesine ortak olur…Ve ne güzel şeydir, kendini yalnız ve ıssız hissetmemek! Olmayan paranı, azıcık  aşını, bin bir güçlükle kazandığın rızkını paylaşmaktır mahalleli olmak…Diğeri yerine üzülmektir. Onun pişmanlığını yüreğinin taa orta yerlerinde hissetmek, kendi gülümsemeni ona sunmaktır bonkörce…

Bilmeden, anlamadan bunu yapar mahalle komşuların. Şimdilerde neredeyse hiç kalmayan samimiyettir yaşanan bu eski sokak aralarında…Kimse kimseyi ötekileştirmez kısacası.

Her satırda, yazarın yaptığı gözlemleri şaşkınlıkla okudum.. Kahramanların ağzından yapılan karşılıklı konuşmalar, o dile ait jargonlar, yer ve mekanların tabirleri, gecekondu mahallelerinin kocaman dünyası olan küçücük kalmış insanları vs.. Biz sırça köşkünde yaşayan ve günden güne yabancılaşmayı dibine kadar hisseden -daha da küçük insanların- bir nebze de olsa ön yargısını ve kaba bakış açılarını değiştirecek diye düşünüyorum..

İzmir’de yaşadığını bildiğim ve yaklaşık 3 yıldır takipçisi olduğum Fatma Erdek ile yaptığım kısa soru-cevap sohbetini de paylaşmak istiyorum sizinle, buyursunlar…

Tarih: 18 Nisan 2017 (sıcak sıcak  yani!…)

Aycadısı: Ülkemizde kadınların giremediği ortamlar pavyonlar ya da gece kulüpleri. Romanda geçen Çakırkeyif adlı  mekanı betimlemek, hatta canlandırmak nasıl oldu?

Fatma Erdek: Pek çok okurum bilmez, sadece forumlarda yazdığım dönemlerde takipçilerim bilir ki; Gece ile Şafak 5 yıllık bir projedir. Yazma sürecinden çok gözlem ve bilgi edinme kısmı zamanımı aldı. Romandaki Çakırkeyif mekanı, pavyondan ziyade bir kaç Gece Kulübü gözlemine dayanarak yazıldı. Kadın kimliği ile giremediğimiz bazı yerlere, ‘Yazar’ kimliği ile girebiliyorsunuz…

Aycadısı: Gece ile Şafak’ı yazarken, romanda geçen kahramanlar ve anti kahramanlar için çevrenizdeki tanıdıklar ne denli ilham kaynağı oldular?

Fatma Erdek: Pek çok yazarı çevre besler. Karakter yaratılırken, onları sağlam ve gerçekçi temellere dayandırmak zorundasınızdır. Tabii eğer, Masal değil de gerçekçi romanlar yazmak istiyorsanız… Benim amacım bu olduğu için her romanım, gerçek hayatta çevremden derlediğim karakterlerle doludur..

Aycadısı: Yarattığınız kahramanları mı (ki hissettiğim üzere) anti-kahramanları mı daha çok sevdiniz bu romanınızda?

Fatma Erdek: Hepsini birden…Yazdığım her karakterin üstüne titrerim yaratırken. İyi yada kötü.. Başrol ya da yan rol ayırt etmeksizin hepsini sever ve titizlenirim.

Aycadısı: Yaşamın içinden fışkıran küçük insanların, kocaman dünyasını yansıtırken, ‘Kader’ ya da ‘Tesadüfler’ konusunda en temel aldığınız detaylar nelerdir?

Fatma Erdek: Küçük ya da büyük, tesadüflerin insan hayatına yön verdiğine ve çok derin izler bıraktığına inanırım. Çok tanıklıklarım oldu. Hatta şu an teslim etmek üzere son dokunuşları yaptığım yeni romanım, özel hayatımda yaşadığım çok acı bir olayla birebir örtüştükten sonra ,bu iki önemli olgu üzerinde daha fazla kafa yormaya başladım diyebilirim…

Hamiş1: Fatma Hanım’ın tüm Korsan Edebiyat’çılara ve okurlarına selam ve sevgilerini yolladığını da eklemeliyim.

………Ve Sayın Erdek’in kulaklarını çınlatarak, son dokunuşlarım;

*Romanda beni en çok etkileyen Mahur ve Toprak’ın yaşamak zorunda kaldıkları trajediydi..

*Leyla ile Hikmet’in ya da Gece ile kız kardeşlerinin başına gelenler romandaki hikayenin oluşumu açısından gerekliyken,Mahur’un herkesi ve her şeyi terk edişi canıma okudu doğrusu..
*Tuncay…Nedense çok beğendiğim bir karakter oldu. Öğrendikleri ve dayatılan yaşam ile kendisinin bile zaman zaman inkar ettiği aşkı arasında kalıp, hayatı boyunca bedel ödedi.. En zoru her şeyin varken, hiçliğin ortasında olduğunu bilmek değil midir zaten? Onun gibi bir adama çok yakışan bir son olmuş..
*Kötülüğün de bir vicdanı olduğunu gördüm.. Suphi ile..
*Ten, teni severmiş.. sararmış.. örtermiş.. Gece ve Şafak ile..
*Her gün ölünürmüş…Tuncay ile..
*Yapılan iyilikler söylenmez ve dahası da yapılabilirmiş… Marika ile..
*Bir kadın onuru ve namusu için her şeyi yapabilirmiş.. Mahur ile..
*Kötülüğün rengi biçimi sınırsızmış.. Haldun ile..
*Yürek hep doğruları söylermiş…Yapmamız gerek tek şey onun kılavuzluğuna GÜVENMEK-miş..

Hamiş2: Ne demişti Fatma Erdek; Karanlıkta bile gören gözdü yürek. Bir kez bağlandığında iz sürüyordu.

Sevgiylekalın…

Okurken dinlenesi….

Konuklarımızın diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Gece ile Şafak

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık