Bir faili ortada cinayetler hikâyesini farklı kalem acısıyla değerlendirme
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Bir faili ortada cinayetler hikâyesini farklı kalem acısıyla değerlendirme

0

Bir faili ortada cinayetler hikâyesini farklı kalem acısıyla değerlendirme

Aşk doyumsuz bir cezaydı insanın hayatında. Acı çekmekten öte bir anlamı yüklenmedi hiç  aşk. Acı çekmeyi ne kadar sevebilirdi ki insan? Çok sevdi. Doyumsuz. Bazen sadece maşukunu sevdi, bazen maşukunun da onu sevişini… Bazen sadece maşukunu sevmeyi… Bazen  maşukunu özlemeyi, beklemeyi sevdi, bazen keşke hiç sevmemiş olmanın pişmanlığını… Böldü çoklara hep sevgisini ama hep sevdi insan.

Böyle konuşuyordu Ferit ağabey kahvede mahallenin delikanlılarına. Yaşı en geçmişiydi kahve ahalisinin Ferit ağabey. Bir de kitap gibi adamdı ve tabii âşık. Konuşması kahvedekilerin kendi  aralarındaki inceden hişt hop sesleriyle  bölündü. Ferit ağabey içinde çayı bitmek üzere kalmış ince belli çay bardağını yan oturduğu masa ile sandalyesi arasında kalan boşlukta tek eliyle sallandırmayı bırakıp masanın kenarında duran çay tabağına  bıraktı. O zaman gözlerini cevirdi ki  gençlere, gençler ondan kopalı sanki bir asır olmuştu. Sokağı süzüyorlardı bir uçtan diğer uca ve akıllarınca el kol hareketleriyle engel olmaya çalışıyorlardı birbirlerine. Öyle ya, birine ait olmalıydı  çünkü. Biri bakmalıydı, biri yanmalıydı. O da o birisine, bilmukabele. Öyle olmamıştı  işte.  Hepsi birden yanmıştı. Ne zaman geçecek olsa yanlarından gözler mütemadiyen onda hapis olmanın mahkûmiyetine dalarlardı derinden. Mahallenin Ayşe’siydi o. Mahallenin billuru, nuru…

Veysel  vardı. Belki en çok seveniydi Ayşe’nin içlerinde. Gerçi ölçemezsin ki sevgiyi. Ahmet Efe de vardı. Ona kalsa, en çok sevendi o da. “En” kavramı yok muydu iste! En çok sevmeyeceklerdi. Yaşamanın sınanma biçimiydi çünkü “en”. En çok severek kaybetmişlerdi onlar da. En çok severek kaybetmişlerdi.  Ayşe’nin hiç birinde gözü yoktu. Başka bir mahalleden başka birini seviyordu. O biri de Ayşe’yi…  Ben mi? Ben Ayşe’yi sevmiyordum. Yani ben Ayşe’yi sadece insan olduğu için seviyordum. Tercih meselesi. Belki Veysel’i, Ahmet Efe’yi sevebilirdim de Ayşe’yi sevmezdim. Gerçi benden de geçmişti artık, Veysel’i, Ahmet’i, Efe’yi de sevmek arzum yoktu. Ben sadece bir şey için görevlendirilmiştim bu hikâyede, kaydediyordum olanı biteni, seveni sevmeyeni, Ayşe’yi ve diğerlerini…

Derken bir gün Ayşe’nin sevdiceğiyle evleneceği haberi yayıldı  mahalleye. Mutluydu Ayşe, peşi sıra bütün mahalle. Delikanlılar hariç. İşte yine en çok Veysel ve Ahmet Efe hariç. Bütün mahalle seferber olmuştu Ayşe’nin mutluluğunun bekası için. Damat ile tanışmışlardı tez zamanda, Ayşe kadar sevmişlerdi. Böyleydi işte bir mahallenin çocuğu olmak. İnsanların birbirlerini sevmeleri birbirlerine sahip çıkmalarıydı. Bir acıyı beraber göğüslerlerken mutlulukları da  çoğa  katlamak insanlar arasında  mahalle olmak demekti. Öyleydi tabii. Şimdilerde betonlar örtüyorlar mahallelerin üzerine. Mesele değil! Zaten insanlar da hiç sevmiyor artık birbirlerini. Çoğa katlanacak mutluluklar iyice sahteleşti. Acıyı katlıyorlar artık insanlar. İstemediğin kadar acı…

Neyse, işte o zaman bizim Ayşe mutlu, peşi sıra bütün mahalle. Delikanlılar hariç. Kırk gün kırk geceli düğünler misali evlendirdiler Ayşe’yi mahalleli. Az bir zaman yaşadı mahallede Ayşe, evlendikten sonra. Delikanlılar artık kendi köşelerinde ve tabii Veysel ile Ahmet Efe hariç. En çok sevmenin cehenneminde kavruluyorlardı ne zamandır onlar.

Ayşe’nin kocası müteahhitti. Kocasının anlaşmasının olduğu şirketlerden biri şehir dışında bir yerde yeni bir fabrika kuracaktı. Kocasının daha verimli çalışması için apar topar taşınma kararı almışlardı bu nedenle. Bu karar Ayşeleri, ailelerini ve mahalleliyi hepten üzmüştü. Gerçi Ayşe’nin kocası az üzgündü. Para kazanacaktı adam sonuçta. Bağlar, bahçeler, denizler, mahalleler bir bir değer kaybetmeye başlıyorlardı nasılsa. Yaşasın fabrikalardı, alış veriş mağazalarıydı. Gelecek böyle gelecekti nasılsa.

Mahallenin Ayşe’ye yanık gençlerinden iş güç sahibi olamayanları fırsat bilmek istemişlerdi bu durumu. Fabrikada çalışacak işçi ayağına düşeceklerdi yollara Ayşe’nin ardından. Kahvede duyunca bu karalarını Ferit ağabey çıldırmış olabileceklerini düşündü çocukların. Sert bir yumruk indirdi masaya ve olanca öfkesiyle akıllarını başlarına getirdi ne yaptı ne etti. İş illa ki buralarda da bulunurdu. Hem gitsindi zaten Ayşe. Belki bir kehaneti gerçek kılardı hem bu gidiş. Kim bilir? Gözden ırak olan gönülden de ırak olur dedikleri hani. Olur muydu?  Bana sorsalar olmazdı da, sormadılar zaten. Öyle olsun diye ümit ettiler. Daha da çekildiler ondan sonra delikanlılar köşelerine. Kendi hallerinde sürdürmeye devam ettiler yaşamlarını. Bilmem ki unuttular mı Ayşe’yi, unutmadılar mı? Ben mi? Ben kaydetmeye devam ettim hep. Hâlâ da bu görevle meşgulüm. Belki milyon tane hikâye biriktirdim.

Veysel’le Ahmet Efe mi? Veysel’e ben dedim, git diye. Ayşe de gidiyor, sen de git! Onun gittiğinden daha da uzağa git! Gitti. Hep bir şehir vardı onun kafasında zaten. Belli olmaz, belki Nantes’ da yaşlanırız,  derdi. Bu cümlede yaşlanmak fiilini çoğul kılan bittabi Ayşe’ydi. Veysel işsiz tayfasından değildi. Balıkçıydı. Giderlerse oralara illaki idame ettirebilirlerdi yaşamlarını. Gittiler değil, gitti. Olsun akıllı adamdı Veysel, tek başına da idame edebilirdi hayatı. Deniz tuzu basardı yaralarına. Yaraları iyi eden bir tılsımı var çünkü denizin. Bir de kâğıt, kalem tutuşturdum son anda eline. Daha ne olsun? Bir zaman sonra da yazmıştı bana;  Jules Verne’in doğduğu şehirde ölecek olmak da sevdaya dâhilmiş meğer diyordu mektubunda. İşte o unutmadı Ayşe’yi biliyorum. Bugün yaşıyorsa yine unutmamıştır, bunu da biliyorum. Ben bilirim. Aşkı bilirim yani, uzun zaman oldu haber almayalı Veysel’den.

Ahmet Efe’yle de Ferit ağabey konuşuyorlardı bir gün. Ayıplamayın ama kulak misafirleri oldum.  Yok, yanlış oldu o cümle: Ahmet Efe’yle de Ferit ağabey konuşuyorlardı, değil. Ahmet Efe susarken Ferit ağabey konuşuyordu. Aşk doyumsuz bir ceza diyordu insana. Acı çekmekten öte bir anlamı yüklenmedi bu zamana kadar aşk. Kabil’i de Habil’e Azrail gösteren aşktı. Kabil aldandı. Habil aldı başını gitti böylece. Fena mı oldu? Veysel’de gitti, diyordu. Sen de Veysel gibi git, aldanmanın âlemi yok! Sen de git! Nihayetinde göçüp gidilen mekânlar farklı olsa da, aşkı kavrayan ruhlar bir.

Gitmiştir herhalde Ahmet Efe’de. Onunla çok muhabbetimiz olmadı. Bir zamanlar Ayşe’de git demiş zaten ona. Ahmet Efe’nin aşkına değer verirmiş Ayşe. O da bir niyetlenmiş belki severim diye ama olmamış işte. Ayşe mi? Mahalleden taşınmalarının ardından kötü bir haber gelmedi hiç hakkında. Çoluğa çocuğa karışmışlar bir zaman sonra. Mutludurlar yine herhalde.

Ben de böyle anlatıyorum işte! Milyon tane hikâye… Daha başkalarını da anlatacağım. Dinlerseniz, muhabbetle…

Yazarın (eceeskiköy) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz. 

Bir faili ortada cinayetler hikâyesini farklı kalem acısıyla değerlendirme

Yazar-Çevirmen Fransızca Öğretmeni

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
Öykü: Kitap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir