Theseus ve İcarus
  1. Anasayfa
  2. Araştırmalar

Theseus ve İcarus

Yazan: Aycadısı

0

Theseus ve İcarus

Oldubitti severim Mitoloji’yi.

Masalsı, lirik ve epik ve tabii fantastik öğelerle dolu birçok efsane okudum. Hatta bir dönem Remzi Kitabevi/Yayınevi’nden basılan Mitoloji Sözlüğü’nü de (Azra ERHAT) edinmiş, merak ettiğim konuların en derinine inmiştim. (Posseidonsever bir kişiyimdir!)

Aslına bakarsanız, Mitoloji kelimesinin eş anlamlısı: Söylencebilim. Kulaktan kulağa yani! Özellikle Yunan ve Latin Halklarının yazılı ya da sözlü efsanevi yaradılışı, varoluşu, savaşları, zaferleri, yenilgileri… Tabii en önemlisi Tanrıları’nı anlatır Mitoloji. Aramızda kalsın bir kaptırdınız mı, kolay kolay kurtulamazsınız da bu masalsı dünyadan! Tecrübe ile sabit…!

Tanrıların Tanrısı Zeus’u kim bilmez? Ya insanlık tarihine ders vere vere hocalıktan istifa eden Savaş Tanrısı Ares’i, Denizler Tanrısı Posseidon’u… Afrodit (Roma mitinde nam-ı diğer Venüs’tür), Artemis, Athena, Hera… Ooo liste uzar gider. Çoğuna izlediğiniz bir filmde ya da okuduğunuz bir kitapta rastlamışsınızdır (Hele de son yıllarda Hollywood’un elinin altındaki hikâyeler tükendikçe, çevirip çevirip mitolojik öykülerden  kahramanlar yarattığı düşünülürse.)

Bir de kahramanları, yarı insan yarı Tanrı olan mitolojik öyküler var ki, en çok onları severim. Tastamam insan olduğumdan mıdır nedir, bana daha yakın ve inandırıcı gelirler…! Tümdengelimden hareketle, Atina Kralı Theseus favorimdir. Aralarında en ünlüsü ise Herculles’tir. Sana biraz  Herkül kadar ünlü olmayan Theseus’dan ve çevresinde gelişen öyküden bahsedeceğim bugün. Hazır mısın?

Yıllaaar yıllar önce, Giritli Minos ile Denizler Tanrısı Posseidon bir anlaşma yaparlar. Anlaşmaya göre Minos, Girit’e kral olacak, Posseidon’da  hırsı ve kötücüllüğüne Minos’u alet edecektir. (Bir nevi  ruhunu şeytana satan Faust yani. ) Posseidon  ağzı sulanarak, şartları yerine getirir ve Minos’un, Girit’e kral olmasını sağlar. Oysa Minos cephesinde insani hırslar, açgözlülük, bencillik alır başını yürür ve itaat etmez tanrıya. Posseidon çok kızmıştır ve krala hayatı boyunca yetecek bir dert vermeye karar verir. Kral Minos’un karısını bir boğaya âşık ederek, kadının bu aşktan  yarı boğa yarı insan bir erkek çocuk (Minotaurus) doğurmasını sağlar. İnsan vücudu ve kanıyla beslenen Minotaurus’u, önceleri sarayın kulelerinde zapt etmeye çalışmışlarsa da, günden güne devasa boyutlara ulaşmasını engelleyemezler.

Çaresizlik, gece uyku uyutmaz olur Kral Minos’a. Bir gece aklına gelen bir fikirle, dönemin en usta mimar ve heykeltıraşı olan Usta Daedalus’u saraya çağırır. Usta’dan girişi ve çıkışı belli olmayan, bir çok yanılsamalarla ve aldatmalarla dolu kilometrelerce alana hatta derinliğe yayılacak dev bir yapı inşa etmesini ister. Kral’ın dileği, emirdir. Usta Daedalus günler geceler boyu düşünür ve çırağı olarak yetiştirdiği oğlu İcarus ile birlikte, korkunç bir labyrinthos (labirent) tasarlar. Kral projeye bayılır. Tez inşasına başlanır ve kısa zamanda bitirilir. Boğainsan (Minotaurus) saraydan en uzak bölgede ve asla çıkamayacağı, bilinmezliklerle dolu bir labirenttedir artık. Saray eşrafı güvendedir nihayet!

Kral Minos, hal böyle olunca düşünür,taşınır ve bir dini ayin icat eder. Ayinin kuralına göre; her yıl yedi kadın ve yedi erkek, labirente bırakılacak, yani Minotaurus’a kurban edilecektir. Tabii ki kurbanlar fakir ve hiç bir asil aileyle ilgisi olmayan köylülerden seçilir. Arkaları aranmayacak olanlardan… Kimsesizler, yetimler…

Gel gör ki sevgili dostum (tarih tekrarlarıyla doludur), bu anlamsızlığa ve kumpasa uyanan bazı ileri gelen akıllı Kral karşıtları, kahramanlıkları dilden dile dolaşan savaşçılardan yardım dilemek için dört bir yana haberler salarlar. Kimi savaşçılar, toplanan bir kaç altının büyüsüne kapılarak soluğu labirentte alır ve kendisinden bir daha haber alınamaz. Kimisi ise dilden dile dolaşan korkutucu öykülerden ürkerek, labirente girmeden çabucak yoluna devam eder… Ödül gitgide yükselir, tıpkı Minotaurus’a kurban edilen gençlerin sayıları gibi… Öyle bir zaman gelir ki; kurban edilecek gençler evlerinden zorla alıkonularak, labirente götürülür… Artık sokaklarda korku kol gezmektedir.

Bilinmeyenden korkuyor en çok insanoğlu. Görmediğinden ürküyor.

Yıllar böyle korku ve dehşet içinde geçerken, kahramanımız Theseus, gücü kuvveti yerinde ve çok akıllı bir genç savaşçı olarak Girit’e gelir. Rivayete göre; Theseus’un annesi bir köylü kadın, babası ise Denizler Tanrısı Posseidon’dur. Önce sorular sorar akıllı savaşçı. Aldığı yanıtlarla ve duyduğu öykülerle yürüdüğü yol, Onu Usta Daedalus’a ve oğlu İcarus’a götürür. Görüştüklerinde Usta’nın da en az kurban veren halk kadar korktuğunu ve yaptığından pişman olduğunu fark eder. Birlikte günlerce, gecelerce labirentin giriş ve çıkışlarını çalışırlar gizlice. Bir süre sonra Theseus labirentin yollarını ve dehlizlerini o kadar iyi öğrenir ki; gözleri kapalı olsa bile yolu bulabileceğine hükmederler, usta ve çırağı… Geriye bir tek şey kalmıştır: Cesaret!

Theseus, labirente girer ve Minotaurus ile kıran kırana bir kovalamaca başlatır. Rakibini yorgunluktan diz çöktürene kadar kovalar ve kaçar. Bileğinden daha çok kullandığı aklı sayesinde canavara diz çöktürür ve onu öldürür. Labirentten çıktığında Atina Kralıymışcasına kutlamalar ve fener alaylarıyla karşılanır. (Çok kısa bir süre sonra Theseus, Atina Kralı olmuştur.) Onu karşılayanlardan biri de Kral Minos’un biricik güzel kızıdır ve kahramanımız Theseus, kızı babasından çok uzaklara kaçırır.

Kral Minos hem halka korku saldığı canavarı Minotaurus’dan, hem de kızından olmuştur. Otoritesi sarsılmış, günden güne sayıları artan asilerle başa çıkamaz hale gelmiştir. Yıllarca halkı dize getirdiği kumpası yerle yeksandır artık. Hemen bir araştırma yaptırır ve düğümün ucu Usta Daedalus ile oğlu İcarus’da son bulur. Krallığın kendisine verdiği yetkilere dayanarak baba ve oğlu yakalamalarını emreder. Asıl niyeti Theseus’u da bulup üçünü de halkın gözleri önünde idam ettirmektir. Usta ve oğlu İcarus, bir gece evlerinden sürüklenerek alıkonulur ve bir tarafı uçurum, diğer tarafı Ege Denizi olan en zirvedeki zindana hapsedilirler. Kaçabilecekleri hiç bir yer ya da delik yoktur…

Yukarda bir yerlerde de bahsetmiştim dostum; çaresizlik ve korku insanoğluna her şeyi yaptırır. Güçsüz güçlenir, korkak cesura dönüşür, aptalsa akıllıya… Ama dedim ya, Usta’mız zaten çok akıllı biri. Düşünür, düşünür, düşünür… Ve sonunda bir yol bulur.

Çare; uçmaktır!

Zindan-Kule’nin tepesindeki hava boşluklarına konan kuşların dökülen tüylerini toplarlar önce. Büyük, orta, küçük olarak tasnif ederler. Aydınlatmada kullanılan, balmumunu biriktirmeye başlarlar gizliden gizliye. Amaç: Tüyleri kanat kıvamında büyüklüğe gelinceye değin yapıştırarak, vücutları için dev birer kanat yapmaktır. Haftalar, ayları kovalar… Önce İcarus’un kanatları biter. Sonra da Usta Daedalus’un. Yapılan geometrik hesaplamalara ve fizik kanunlarına göre kanatlar onları taşımaya hazırdır. Ve uçma günü gelir çatar.

Daedalus, aylar sonra özgürlüğüne kavuşacağı için çok heyecanlı ve sevinçli olan oğluna bir uyarı da bulunur: “İcarus… Oğlum… Kendini bıraktığında, ne çok alçal ki denizin nemi kanadındaki tüyleri nemlendirir ve ağırlaştırır; ne de çok yüksel. Zira güneşe ne kadar yakın olursan balmumu o kadar çabuk eriyecektir. Dikkatli ol ve temkinli davran.”

İcarus, heyecandan yerinde duramaz ve acele ederek anladığını söyler. Ne de olsa aylar sonra özgürlüğüne kavuşacaktır. Pahası ne olursa olsun… Önce o bırakır kendini. Rüzgar ve güneş ışıkları, uçuşan saçlarına, sakallarına eşlik eder. Onu kutluyorlardır. Sevinçten deliye döner İcarus. Önce alçalır. Tam o anda babasının uyarısı gelir aklına. Kanatlarını hızla çırpmaya başlar ve yükselir. Yükselir… Yükseldikçe ve uçurumlardan, denizden uzaklaştıkça kendini durduramaz. Her bir kanat çırpmada özgürleşir ve kendini kaybeder… Güneşe biraz daha yaklaştığını fark edemeyecek kadar kendinden geçmiştir…

Çok geçmeden kanatlardaki balmumu hızla erimeye başlar ve tüyler birbirinden ayrılır. İcarus için düşüş başlamıştır. Ege Denizi’ne, en derinlere gömülür ve cesedi bulunamaz…

Usta Daedalus kurtulur ve Kral Minos’un kendisini bulamayacağı diyarlara kaçar.

Kıssadan hisseye gelecek olursam: Tek başına cesaret, hiç bir halta yaramaz! Onu akılla, sabırla, tutkuyla ve dengeyle beslemek/büyütmek gerekir ki yaşam denilen döngünün öğretileri son bulmasın…

Yaşları birbirine yakın iki genç adam var bu mitolojik öyküde. Theseus ve İcarus.

Theseus, gösterdiği kahramanlığı aklıyla ve bilgisiyle harmanlayıp (üstelik güzel kızı da alıp!), Atina Kralı olur ve uzun bir ömür yaşar.

İcarus ise, ‘anladım’, ‘ben zaten bunların hepsini biliyorum’, ‘korkusuzum ben!’… Tuzaklarının kurbanı olmuş ve genç yaşta şimdiki adıyla İkaron Denizi’ne (Ege Denizi’ndedir) düşmüş ve kaybolup gitmiştir.

Acılar biz insanoğluna destanlar yazdırıyor. Theseus’un adı bile anılmazken, İcarus’un adını taşıyan otobüs firmaları bile mevcut!

Acılar, türküler yaktırıyor, şiirler, romanlar yazdırıyor…

Acıdan besleniyoruz. Bana göre Mitoloji de acıdan beslenen bir söylencebilimi.

Ne de olsa Akdeniz insanıyız… Coşkumuz ve heyecanımız hep ölçülü ve akıllıca olsun dostum. Labyrinthoslarda kaybolmaman dileğiyle.

Sevgiylekal.

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. 

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Theseus ve İcarus

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir