Telefonsuz Pir-i Fani’nin Güncesi
  1. Anasayfa
  2. Deneme

Telefonsuz Pir-i Fani'nin Güncesi

Yazan: Amelie

0

Telefonsuz Pir-i Fani’nin Güncesi

Telefonu arızalanıp, bir süre telefonsuz iletişime geçenler kervanından hepinize selam! Şimşekleri ardı ardına sıralanan bir gök yüzünde sıkışıp kalan serçe misali uçuş yapmaya benziyor telefonsuzluk. Kendi başının çaresine bakabilme sanatında ustalaşma evresi de denilebilir. Siz ne dersiniz bilmiyorum ama zaman, bana şu ara çikolata sosu olmadan da dondurmadan tat alınabileceğini öğretmeye çalışıyor. Ne çok şeyle yoğruluyor-muş beynim. Kendisi sazı eline alınca iyice bir ayar çekme hallerinde, pırıl pırıl olduğu zamanları nasıl özlediyse artık; keyfini çıkartıyor telefonsuz günlerin. İki günde dört kitabı (her biri yaklaşık 300 sayfalık)  bitirebilme kabiliyetini hatırladı, tekrardan bu yeteneğini geliştirme çabasında, dört elle sarıldı; ben de destekliyorum bu çabayı sonuna kadar. Bilumum kahve ve türevleriyle lojistik desteğin dibine vuruyorum. Öte yandan, muhabbet tadına varamayan sohbetlerin yapaylığını da fark ediyor insan. Malum, “whatsap” gruplarından en az on tane mevcuttur hemen hemen herkeste. İçlerinden çoğu zorunluluk gerektiren, daha büyük çoğunluğu ise asla dahil olmak istemeyip kendinizi Deli Deli Küpeli filminde, Kaymakam karakteri misali delirme sahnesinde Andrea Dorya’ya karşı savaşırken bulduğunuz türden gruplar. Kim kurmuş, niye bu gruptasınız, belirsiz. Bazıları da çok eskilerden aramaya üşendiğiniz ama yazarak haber alsam yeter diyerek oluşturduğunuz gruplar. Amacı ne olursa olsun, bir makine vasıtasıyla yapılmaya çalışılan sohbet, asla muhabbet seviyesine ulaşmıyor; bu bir gerçek. Muhabbet farklıdır. Yüz yüze olmayı gerektirir. Hiss-i kable’l-vukû dediğimiz hadise ancak muhabbetle hasıl olur. Konuşmaya gerek kalmadan hissedebilirsin karşındakini, bir gamzeden, bir tebessümden… Hepsinden öte, zamanın en kıymetlisi, yüz yüze geçirilendir. Ne söylenirse söylensin, ibn’ül vakt olan pir-i fani, hem kelimelerini hem de yaşadığı demi en kıymetli hale getirebilmek için, muhabbete ihtiyaç duyar. Öfke ile parlayan bir çift gözün, öfkesini yorabilmesi için dilinden anlayan başka bir çift gözden daha makbul bir çare olabilir mi? Ya da mutluluğun zil çalan eteklerinde koştururken, kendisine eşlik edecek gülen bir çehre ile daha da uzamaz mı bu zaman dilimi? Ya da yerin dibine geçmek istediğimiz, acıdan bin parçaya bölündüğümüz zamanlarda, bölünen parçalarımızı taşımaya can-ı yürekten gönüllü biri, daha yaşanılabilir kılmaz mı bu zamanlarımızı? Muhabbet mühim.

Tüm bunların içinde, insan biraz da iletişimsizliği özlediğini fark ediyor. Daha doğrusu, kendisiyle konuşmayı, kendi kendine kalmayı. Kendisi dışında kimse ile iletişim kurmamanın verdiği bu hazzı, yemyeşil bir yaprağın en kenarında uçmak için sabırsızlanan bir kelebeğin heyecanı ile kıyaslayabiliriz, ya da çimenleri özgürce çiğneyebileceğini öğrenen bir filin mutluluğuyla belki. Yine de zor. Bir çeşit hesaplaşma en nihayetinde. Üstelik, insanın kendisi ile hesaplaşması hesaplaşmaların en zorlusu. Kaçacak yeriniz yok çünkü. Nereye gidersen git, varacağın yer de kendin, göreceğin yüz de yine kendin. Sana hak verecek kimse de yok. Yaptıklarının vicdani boyutundaki değişime göre bu kısmın yansıması da farklılaşıyor. Hangisi ile yüzleşmek daha kolay diye düşünüyor insan. Acı ile? Pişmanlıkla? Umutsuzlukla? Sorumsuzlukla? Bu bölüm de kişiye göre değişenlerden sanırım. Yine de bir insanın “keşke”lerinin, “iyi ki”lerinden fazla olmaması, tüm yüzleşmeleri kolaylaştırabilecek bir motto diye düşünüyorum. Özellikle de yap(a)madıklarımızdan dolayı sıraladığımız keşkelerin dönüşü yok. Yapıp da “keşke” dediklerimiz için hissettiklerimizi, gün gelip affedebilir ya da unutabiliriz; ancak yap(a)madıklarımız için tren çoktan rayları terk etmiş olabiliyor, çoğu zaman; hatta her zaman.

***

Telefonsuzluğun mateminde bir de Beşiktaş-Galatasaray maçına da değinmek istiyorum canım okur. Bir Beşiktaş taraftarı olarak, Fatih Terim’in meşhur İngilizce konuşmasındaki “What can I do sometimes?” kelimelerinden daha elim ve daha vahim olmak üzere halet-i ruhiyeme bilmem ki hangi kelimeler tercüman olabilir? Yanlış anlamayınız, asla eleştiri yapacak değilim; ki haddim de değil. Sadece bir taraftar olarak, “Yapmayın gözünüzü seveyim, biz de insanız bizim de kalbimiz var. Her sezon son dakika yenen gollerden perişan olduk.” demek istiyorum. Takımını seven her Beşiktaşlı gibi. Felekler yandı ahımızdan, muradımızın şem’i yanmaz mı acep diyerek Fuzuli’ye de bir selam gönderiyorum. Son olarak, telefonsuzluğun verdiği filbahri huzurunda kulakları mest eden bir kaç ezgiyi de paylaşarak, hepinize güzel bir hafta diliyorum.

Sitemizdeki diğer denemelere de göz atabilirsiniz. 

Korsan Edebiyat’ı instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Haftalık bültenimize ücretsiz abone olup gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.

– Telefonsuz Pir-i Fani’nin Güncesi

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir