Bavulumdaki Seksen Kilo Adam
  1. Anasayfa
  2. Konuklarımız

Bavulumdaki Seksen Kilo Adam

3

Yazan: Gamze Mert

Köleler intihar da edemiyor. Seninle olan herkes kölen haline geliyor. Bunu nasıl yapıyorsun bilmiyorum, ama en iyi kendimden biliyorum.

Senden vazgeçmemi söyleyen herkesten nefret ediyorum. Boğazımdaki yumruğun sen olduğunu bilmeden beylik laflar eden herkesten nefret ediyorum. Haklı olduklarını bildiğim için onlardan nefret ediyorum.

Bu içimdeki şey beni katilleştiriyor. Senin dışında herkesi öldürüyor bu içimdeki şey. Beni bile. Bir tek seni sağ bırakıyor. Elime, koluma, yüzüme her yerime kan bulaşmış. Bu içimdeki şey beni vahşileştiriyor. Her gece asıyor beni bir yerlere. Her gece atıyor beni bir yerlerden. Bu içimdeki şey çok suçlu.

…….

Bu senden kaçıncı vazgeçişim bilmiyorum. Nefret dolu öfke dolu mektuplar biriktiriyorum evimin her köşesinde ve gördükçe sana daha çok bağlanıyorum. Senden vazgeçmek istiyor muyum onu da bilmiyorum. Uzuvlarımdan birini kaybetmiş gibi hissederim galiba. Bu benimle bütünleşen bir hal aldı. Sağlıklı bir uzvu kesmek gibi hissettiriyor senden vazgeçmek. Ama sana karşı hissettiklerim sağlıklı değil.

…..

Öfkeleniyor, beylik laflar ediyor, altında kalacağım planlar kuruyorum. Sonra karşımda seni gülerken görünce tüm gücümü, tüm kararlılığımı kaybediyorum. Karşımda seni gülerken görünce beyninin bana oynadığı oyunlara dâhil oluyorum.

…..

Ne zamandır yazmıyorum, ne kadar çok zaman oldu bilmiyorum. Seninle savaşmamaya karar vermiştim o ağlayarak uyuduğumuz gece; ama sen en azından kalkansız olmaz diyorsun bana. Seninle savaşmamaya karar vermiştim; ama kılıcını kınından çek diyorsun ara ara.

…..

Elime kağıdı kalemi alıyorum. Sadece “Fikret” yazıyorum. Şimdi Yusuf’u daha iyi anlıyorum.

…..

Bir şehri terk ederken, birini geride bırakırken o bavula neler koyulur hala bilmiyorum. Hangisinden başlamalıyım, hangisi olmazsa olmaz bilmiyorum. İnsanlar bunu nasıl yapıyor? Bu konuda neden okuyabileceğim bir kitap yok? İnsanlar bu kadar çekip giderken, neden bavula ne koyacaklarına dair bir liste yok? Aklımı yitirecek kadar kızgınım. Cam çerçeve indirmiyorum ama. Kurtarabileceği bir şeyleri olan kadın kırıp döker çünkü, biliyorum. Giden kadınsa sessiz olmak zorunda değil mi? Yoksa deli derler, iyi ki gitti derler değil mi?

O metal askılıkların çıkardığı ses benim de kulaklarımı deliyor zaten. Hemen şu lanet olası bavulun fermuarını çekmek istiyorum. Ama ya bir şey eksik kalırsa, ya en sevdiğim ayakkabımı unutur da geri dönmek zorunda kalırsam? Özenle ve olabildiğince hızlı bir şekilde hazırlamaya çalışıyorum. Bak şimdi hatırlıyorum diş fırçamı almayı unutuyordum. Hatırlamasaydım bir diş fırçası için geri dönmek zorunda kalacaktım. Unutmadan onu da koyuyorum. Ne kadar zormuş bavul hazırlamak. Nihayet çekiyorum o lanet olası fermuarı.

…….

İşim bitti şimdi oturup bekleyebilirim. Bekliyorum. Sigara üstüne sigara yakıyorum. Tam yedi sigarayı art arda çakmaksız yakıyorum. O hiç sevmediğin sabah sigaralarının izmaritine gömüyorum boğazımdaki düğümü.

Bir ses duyuyorum o sırada yatak odasından. Nihayet diyorum evet. Gelip sarılacak, gitmek zorunda değilsin diyeceksin. Bekliyorum. Sen yüzünü yıkarken bir sigara daha yakıyorum.

Gelip karşıma oturduğunda anlıyorum gözlerinin bana git dediğini. Telefon lazım sana diye başlayan cümlenden anlıyorum. Bir rahatlama görüyorum gözlerinde. “Gerçekten delirmedi, gerçekten gidecek, kendine yeni bir hayat kuracak” ve buna benzer cümlelerinin, beyninin duvarlarına çarpıp alnımın tam ortasına saplandığını hissetmiyorsun sen o an. Ben alnımın tam ortasında hissediyorum.

……

Bir an sakin, bir an kararlı çıkıyoruz terminalin yoluna. Nereye gideceğimi hâlâ bilmiyorum. Gitmek zorunda olmam dışında hiçbir şeyi bu kadar iyi bilmiyorum.

Nihayet ulaşıyoruz terminale, yol boyunca tek kelime etmeden. Kapısından girdiğimiz andan çıldıracak gibi oluyorum. Kafatasımın tam ortasına uzun, sağlam bir çivi çakılmış gibi hissediyorum. Herkes bağırıyor, herkes beni bir yerlere götürmeye çalışıyor.

……

Kurtulmak istiyorum bir an önce o kaostan. Son kez terminalin acı çayından içmeyi teklif ediyorum birer bardak. Kabul ediyorsun isteksizce. Bir an önce gitmemi istediğini bile bile istiyorum bunu senden.

…….

Tam on beş dakika sonra geliyor otobüs. Dudaklarımın titremesine engel olamıyorum. Lanet olası dudaklarımın titremesine… Özenle yerleştiriyorsun bavulumu bagaja. Son kez sarılmak için yaklaşıyorsun. Nasıl korkudur bu Allahım ilkiniyorum. Geri çekiliyorum. Bir kez daha dokunsan gidemem çünkü biliyorum.

……

Bir şehirde kuşlar bile korkmadan dolaşabiliyorsa insanların arasında, o şehirde yaşayabilirsin. Bir şehrin yaşanabilirliğini kuşların özgürlüğünden anlayabilirsin. Bir şehrin yaşanabilirliğini köpeklerden, sokaklarda gördüğün çocuk bisikletlerinden, etrafındaki yeşillerden, başının üstünde çatı olmadan içtiğin biradan anlayabilirsin.

Bir şehri, birini terk ediyorsan eğer, Bartın’a gelebilirsin. Seni umursamayacak kadar büyük değil, yollarda ağlayarak yürüdüğünde göz hapsine alacak kadar küçük değil. Gözyaşlarını silecek kadar yakın, neden ağladığını sormayacak kadar saygılı bir şehir.

Ağacın yapraklarını kendine arkadaş olarak gören çocuklar var bu şehirde. Saçlarını iki kulak yapmış, en sevdiği pembe elbisesini giymiş, parmak uçlarıyla ağacın dallarına dokunarak çığlık çığlığa sevinen bir çocuk var bu şehirde.

….

Türkiye’nin en baskıcı; sanata, müziğe, aşka en umursamaz şehirlerinden birindeki, o şehrin en güzel onuncu katındaki evimde sana sarılmayı hala nasıl özlüyorum bilmiyorum. Kaybolmak kafamı dağıtmıyor. İçimdeki hayvanca korku kafamı dağıtmıyor. Yarın kaygısı kafamı dağıtmıyor. Gelirken bavuluma seni de koymuş olmalıyım. Gelirken o gardıropta kendimi unutmuş olmalıyım.

….

Hâlâ çamaşır makinesine attıklarımı asmamış olduğunu düşünüyorum. Hâlâ Luna’nın mamasını verip vermediğini düşünüyorum. Hâlâ evi fazlasıyla dağıttığını, toparlamamın uzun süreceğini düşünüyorum.

…..

Bir şehri, birini terk ediyorsanız eğer; her şeyi yanınıza almış olduğunuza emin olun. Ben o yatağın yanındaki komodinin çekmecesinde kendimi unutmuş olduğumu düşünüyorum. Bir şehri birini terk ediyorsanız eğer; her şeyi bırakmış olduğunuza emin olun. Ben o bavula seni de koyduğumu düşünüyorum.

…..

Deliren insan bu kadar içmez.

Deliren insan sarhoş olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmez.

Deliren insan hiç bilmediği, daha önce hiç gitmediği bir şehrin sokaklarına atmaz kendini.

Deliren insanın gemileri vardır yakamadığı.

Deliren insanın kredi kartı borçları, evinde güzel bir koltuk takımı vardır.

Deliren insanın sabah sekizde gideceği bir işi vardır.

Deliren insanın akıllı telefonu, beşer dakika arayla kurulmuş alarmları vardır.

Ben deli değilim.

…..

Nasıl nefes alıp verilir? Yeniden başlayanlar bunu nasıl yapıyor? Karnının acıktığını nasıl anlıyor yeniden başlayanlar? Neresinden tutuyorlar gittikleri şehrin?

İlk yapılan hep yanlış oluyor bu durumda. İlk kaldığın otel, ilk yürüdüğün yollar. Hep yanlış yerlerden başlıyor yeniden başlayanlar.

Ben bavulumda seksen kilo adamla nereye sığabilirim bilmiyorum. Hangi şehir, hangi otel kabul eder bavulumdaki bu adamla beni bilmiyorum.

Önce şehrin en güzel onuncu katını bulmalı, sonra bu bavulu içindeki adamla birlikte oradan atmalıyım biliyorum. Ama dünyanın hiçbir yerinde benimki kadar güzel onuncu kat yok ki.

……

Ankara’ya indiğimde elimde bavul, tren garının çıkışını bulmaya çalışıyorum sersem sersem. Elif Turan’ın fotoğraf sergisine denk geliyorum. “kadına şiddete hayır” temalı… Ağlayarak inceliyorum bütün fotoğrafları. Dayak yemiş bir kadın oluyorum o ara. Hem dayak yemiş, hem kendi yaralarını kendi sarmış bir kadın oluyorum. Bir kadına içinde seksen kilo adamın olduğu bavulu taşıtmak da şiddet değil mi? En az dayak yemiş kadar ağrıyor omuzlarım hem. Benim fotoğraflarım da sergilenebilirdi diye düşünmeden edemiyorum; gözlerim şiş, aptal aptal etrafıma bakarken o elimdeki lanet olası bavulla.

……

Biraz yürüdükten sonra tekrar dönüyorum tren garına. Buradan hemen gitmem lazım biliyorum. Hemen o şehrin en güzel onuncu katına bırakmam lazım bavulumdaki adamı. O kitaplığın alt rafına koymam lazım vicdan azabımı, pişmanlığımı. Yarım yamalak hazırlamışım hem bavulumu, tarak koymayı unutmuşum. Onu da almam lazım.

…..

İlginizi Çekebilir
Kendimle Baş başa

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (3)

  1. “Bir şehirde kuşlar bile korkmadan dolaşabiliyorsa insanların arasında, o şehirde yaşayabilirsin. Bir şehrin yaşanabilirliğini kuşların özgürlüğünden anlayabilirsin. Bir şehrin yaşanabilirliğini köpeklerden, sokaklarda gördüğün çocuk bisikletlerinden, etrafındaki yeşillerden, başının üstünde çatı olmadan içtiğin biradan anlayabilirsin.”
    Gayet güzel özetlenmiş, sanırım Bodrum’da Ankara’da olduğumdan mutlu hissetmemin nedeni bu. Yazmaya devam. 🙂

  2. KaÇ defa okudum bilmiyorum . Duygularına sağlık 😍

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir