Kırıldığım Yerden Yeni Bir Çağı Başlatacağım
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Kırıldığım Yerden Yeni Bir Çağı Başlatacağım

Yazan: Alican

0

Kırıldığım Yerden Yeni Bir Çağı Başlatacağım

Onunla aramıza çekilen şu tahta tezgah dışına çıkacak olan ilişkimiz bir cinayetten geçecekti…

 Tuvalette kusarken, bir ara kafamı klozetten çıkartma fırsatım oldu. Bu saatte buraya kimsenin uğramayacağını bildiğim halde giriş kapısına doğru yürüdüm. Kar yağmaya başlamış. Yağlanmış saçlarımı kusmuk sıçrayan ellerimle toplayarak bağladım. Tuvaletin kapı koluna astığım kazağımı almak için arkamı döndüğümde giriş kapısı açıldı. Bir yandan kazağımı giyinirken, diğer yandan kapıya doğru yüzümü döndüm. Gelen kişi her ne kadar kardan adama benzemiş bile olsa, o bir postacıydı. Elindeki gri zarfa bakıp, dudak kenarlarındaki karları etrafa püskürte püskürte, ‘’Dip Hotel. Ekin Soysal.’’ dedikten sonra sustu ve bana baktı. Zarfı teslim aldığıma dair imza atmam için beyaz dosyasını elime tutuşturdu. Dip Hotelin burası olduğuna tabii ki emindi, fakat Ekin Soysal’ın ben mi olduğumun yoksa başkasının mı olduğu çok umurunda değildi.

Aklıma İzmir’de yaşadığımız, bahçesinde sadece bir erik ve bir kiraz ağacının olduğu, üst katında babaannem ve dedemin, alt katında ise bizim yaşadığımız iki katlı ev geldi: Bir yaz akşamıydı veya Mayıs. Yemeklerimizi bu dönemlerde  erik ağacı ile kiraz ağacının tam ortasındaki masada yerdik. Yine o akşamlardan birisinde annem, babam ve babaannem ile oturup yemek yerken bahçe kapısı bir ağıt ağırlığında sonuna kadar açıldı. Bahçeye yeşil üniformalı ve kısa boylu esmer iki tane adam geldi. Annem, babam ve babaannem ayağa kalkıp onların yanına giderken bunu fırsat bilip yemeğimi Fikriye’nin önüne döktüm, o da afiyetle yedi. Fikriye bahçede kendimizden sonra kalan vakitlerimizde ilgilenmeye çalıştığımız köpeğimiz. Dedem getirip, ‘’bu Fikriye’’ dediğinde babaannem çok ağlamıştı. Fikriye babam doğmadan önce onların ilk çocuğuymuş. Çok küçükken gripten ölmüş. İlk başlarda kabullenmese bile çok geç olmadan babaannemde ona Fikriye demeye başlayarak her gün biraz daha sevdi… Sonra koşarak masanın hemen yanına kurduğumuz salıncakta sallanmaya başladım. Nasıl oldu bilmiyorum birden dünyam döndü ve gökyüzünü ayaklarımın altına alarak kafamı kırdım. Bu sırada da haftalardır nerede olduğuna dair haberimizin olmadığı dedemin ölüm haberini aldık gelen iki adamdan. O günden sonra babaannem sadece yedi gün yaşayabildi. Annem ile babam beraber uyumayı bırakırken, Fikriye de kaçtı bir daha gelmedi.

Eskimiş sarı bir çekmecenin içi gibi geçmişe sahipsek eğer, hayatımızda her şey dolanmaya devam eder. Sadece bunu belli etmeyiz.

Postacı kapıdan çıkarken içeriye Sedef ve daha önce yanında görmediğim Sedef’ten daha yaşlı duran adam giriyor. Toplu olan üstümü başımı bir kez daha toparlar gibi yapıp masanın diğer tarafına geçiyorum. Çünkü Sedef buraya asla benim halimi hatırımı sormak için uğramaz. Özellikle yanında erkek varsa. Sedef’in hangi gözünü kırpmasıyla ne yapmam gerektiğini ezberlediğim için yukarıdaki odalardan birinin anahtarını uzatıyorum. Onlar yukarıya çıkıyor. Ben aşağıda kalıyorum. Zaten Sedef her zaman birileriyle yukarıya çıkar ve ben aşağıda kalırım. Bu kadına, geçmişte buraların en lüks lokallerinde şarkı söylerken erkek arkadaşının bir gün kıskançlık yüzünden Sedef’in boğazına sahnede şarkı söylediği sırada çatal saplamasına rağmen yine de onu terk etmemesini öğrendiğimde acımıştım. Acım zamanla hayranlığa, sonra sevgiye, sonra kendi kendime yaşadığım aşka dönüştü. Radyonun sesini o buraya geldiği zaman biraz daha açarım. Onunda yukarıdan kulak verdiğine inanırım hep. Az önce gelen zarfı açıp açmamakta kararsız kalıyorum. Çünkü onu açacağım…

Yazan eski sevgilimmiş.

Heyecanlandım ama çaktırmadım. Sakince koltuğa oturdum. Kağıdı zarfın içinden her saniye biraz daha hızlı çıkarttım. Beni ne kadar çok sevdiğini yazmış. Sonra intihar edeceğini…  Ayağa kalkıp gelen müşterilerin bazen beklemek için oturduğu kısma yürüyüp camın önünde durdum. Gökyüzüne baktım. Dedim: Allah’ım onu cehennemine al. Daldığımız her andan şu sesle irkiliriz: ‘’Heeeeeeeeeeeey!’’

Kafamı merdivenlerden yukarıya kaldırdığımda yarı çıplak olan Sedef’i görünce donuyorum. Beni telaşla yukarıya çağırırken ağzından çıkan neyse algılayamıyorum. Hızlı adımlarla yukarıya çıkarken o da odaya doğru koşuyor. Sedef’in arkasından odaya girdiğimde kemerle boğazı sıkılmış olan adamın yerde duran cansız bedeni ile karşılaşıyorum. Sadece Sedef’in giyinip buradan gitmesini işaret edebiliyorum. Bilirim ki ayağıma dolanacak hangi olay varsa oradan ilk önce sevdiğim kişileri uzaklaştırmak isterim. Sedef hızla giyinip odadan çıkmadan önce sol eliyle sol omuzuma dokunurken, radyodan yukarıya şöyle bir ses geliyor: ‘’Unuuuuut demek çooook kolay gel de bana sor bir de, sanki sevdaaaaaan kanımlaaa yazılmış yüreğimdee…’’ Şimdi otuz saniyeliğine dünya patladı ve bu katta Sedef ile eşitlendik.

Sitemizdeki diğer öykülere de göz atabilirsiniz. 

Bizleri instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

Kırıldığım Yerden Yeni Bir Çağı Başlatacağım

İlginizi Çekebilir
Kahkaha ve Bina

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir