Çağın Kusuru
  1. Anasayfa
  2. Öykü

Çağın Kusuru

1

Çağın Kusuru

Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük âmenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız

Turgut UYAR

Kaldırımda yükünü sırtlamış giden adam, bir anda durdu. Sokak o adamın durmasıyla farklı bir havaya büründü. Oysa adam, ceketinin cebinden çıkardığı sigarasını usulca yakarken hayli sakindi. Yere bıraktığı valizin fermuarı bozulduğundan, valizi çengelli iğne yardımıyla kapatabilmişti. Ancak valizin içindeki kitapların sarı renkli sayfaları rüzgârın da etkisiyle kıpırdanıyordu. Birkaç denemenin ardından, çakmağın ateşi sigarayı tutuşturabildi ve adam, sigaradan derince bir nefes aldı. Ciğerlerine dolan dumanın dışarı çıkmasını bir süre engelledi. Ardından kıllı burun deliklerinden usul usul dışarı saldı dumanı… Çevresini kolaçan edip, valizin yanına çöktü. Sigaranın keyfini ancak otururken çıkarabiliyordu. Etrafında olup bitenin ne olduğu konusunda bir fikri yoktu. Ama garip şeyler oluyordu. Birisiyle konuşup ne olduğunu anlaması gerekiyordu.

O sırada sokağın içinden gelip geçenler, adamın varlığını görmezden geliyordu. Oysa adam yardım istercesine insanların gözlerinin içine bakmaya çalışıyordu. Adamın bilmediği şey; bu zamanda, kimse kimsenin gözünün içine bakmıyordu. Kimse kimseyi tanımıyor, hatırlayamıyordu. İyilik, eski hikâyelerin özlenen anılarında kalmıştı. Çağ, bencilliğin kutsanmasını öğütledi. İnsanlar bu öğüde uydu ve kutsadıkları değerlerle, birçok insanı görmezden gelmeye başladılar. Görmezden gelinenler, kusurlu kategorisindekilerdi. Onlarda belirlenen kusurlar, bir varlık olarak görülmemelerinin temel nedeniydi. Kusur diye nitelenen şeyler ise akla mantığa gelemeyecek kadar çok çeşitli ve ucu bucağı görülmeyecek kadar çoktu. Bu yüzden, bir süre sonra ipin ucu kaçtı.  Çünkü kusurlar, bencillik seviyesine göre daha da arttı. Yaşlı olmak kusurdu. Şişman olmak da. Ya da sadece siyah saçlı olmayı kusurlu bulan gruplar vardı. Kitap okumanın kusur olduğu konusunda hem fikir olanlar bile vardı…

Böylelikle, dünyanın içinde yaşayan bütün insanların kusurlu kategorisi içerisine girmeleri çok kısa bir süre içerisinde gerçekleşti. Önceleri dünyanın sonu olarak düşünülse de, bir süre sonra bu şekilde yaşamayı da mümkün kıldı insanlık. Birbiriyle konuşmaktan aciz, birbirinden daha üstün olduğunu iddia eden ve nihayetinde birbirine muhtaç olan kusurlar toplamıydık artık. Bir süre, bu kusur yalnızlığında “Kusurcu” olarak yaşam süren insanlar, kibirlerinin ardına gizledikleri vicdanlarının sesine kulak vermek zorunda kaldılar. Buna “Kusur Hastalığı” adı verildi. Dev ekranlarda dönen video kayıtlarında, bu hastalıktan kurtulmak için yapılması gereken tek şeyin; diğer insanların kusurlarını yüzlerine vurmak olduğu anlatıldı. İnsanlar bu telkini de hızla uygulamaya koydu. Sokaklarda rencide edilen insanların gözyaşlarıyla ağladıkları bir döneme girildi. Bu şok dönemiydi… Yaşlı, şişko, zayıf, kısa boylu, küçük penisli, küçük ve büyük memeli, koca kafalı, kısık sesli, küpeli, uzun saçlı, kel, tek kollu, tek bacaklı, kör, sağır, dilsiz, topal, tikli, korkak ve daha nice kusur olarak görülen durumlar insanların suratlarına vuruldu. Bu telkine uyanlar, vicdanlarını harekete geçiren kusur hastalığından kurtuldu ve tam anlamıyla Kusurcular’ın arasına katıldı.

Ancak bir de bu telkine uymayanlar vardı… Telkine uymayanlara, Ayrılıkçılar adı verildi. Ayrılıkçılar eski düzeni savunuyorlardı. Daha çok kırsal alana çekilmiş ve kuvvetlerini güçlendirme telaşındaydılar. Bu nedenle, çoğu kez şehre gidip Kusurcuların arasına karışıyor ve Ayrılıkçı olabilecek insanlara ulaşmaya çalışıyorlardı.

Kaldırımda yükünü sırtlamış giden adam, bir anda durdu. Sokak o adamın durmasıyla farklı bir havaya büründü. “Çünkü Kusurcuların ani bir hareketi olmaz. Onlar hep planlıdır.” Oysa adam, ceketinin cebinden çıkardığı sigarasını usulca yakarken hayli sakindi. “Sakinliği bile kusur olarak belirleyen bir sistemde, bu adam Ayrılıkçı olabilir…” Yere bıraktığı valizin fermuarı bozulduğundan, valizi çengelli iğne yardımıyla kapatabilmişti. “Zamanı geçmiş, yani eskimiş bir eşyayı kullanmak kusurlu bir harekettir. İhtimal gitgide artıyor.” Ancak valizin içindeki kitapların sarı renkli sayfaları rüzgârın da etkisiyle kıpırdanıyordu. “Onarılmamış ve gelişi güzelce hareket edilmiş…” Etrafında olup bitenin ne olduğu konusunda bir fikri yoktu. Ama garip şeyler oluyordu. “Benimle konuşup ne olduğunu artık anlaması gerekiyordu…”

Neler oluyor diye düşünüyor olabilirsin. Bu yenik savaşın güçsüzleri arasında yer alıyorum. Adım KoKa, tüm insancıl birikiminle seni Ayrılıkçıların safına çağırıyorum. Çağın kutsadığı bencillikten payıma, en ufak bir şey düşmedi. Kusurcuların, er ya da geç yenileceklerine inanıyorum. İlk görevim insan olmak… Ayrılıkçılar, yeni ayrılıkçıları bulmak zorunda. Çünkü sayımız çok az… Çünkü Kusurcular çok güçlü… Ama pes etmek yok. Bütün kusurlarımla varım. Dünya’nın ilerlemesini sağlayan insanların tamamı kusurlarıyla birlikte var olmuşlardır. Unuttuğumuz şey sevgi… Bir insanı sevmek demek; bütün eksik ve fazlalarıyla, yani bir bütün olarak içtenlikle sevmek demektir. Yüzeysel sevgilerin abartı cümleleriyle değil, sade cümlelerin yürekten sevgileriyle buluşmalı insan… Ancak böyle olursa, çağın hükmünü yenebiliriz…

18.05.17 04.05

Yazarın (KorsanKalem) diğer yazılarına da göz atabilirsiniz.
İnstagram hesabımızı da takip edebilirsiniz. Çağın Kusuru

Çağın Kusuru

İlginizi Çekebilir
Vakit Geldi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. Çengelli iğneyle tutturulmuş bavulun içindeki sarı sayfalı kitaplardan biri olup,KoKa ve diğerleriyle birlikte Ayrılıkçıların, Kusurcularla yapacakları savaşın tanığı olmak isterdim!
    Distopik bir romanın girişindeymişim gibiydi okuduklarım.
    Sevgiylekal-dığını biliyorum…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir